Emekliye kaynak yok

Zafer Özcivan

Ekonomist-Yazar 

Uzunca bir süreden bu yana sürekli olarak ertelenen emekli maaş zamları temmuz ayında da beklenen şekilde olmayacağa benziyor. Çünkü yapılan açıklamalar %25 gibi komik bir artışın yapılacağı yönünde gözüküyor.

Devletimizde yapılan harcamalar, Yap-İşlet-Devret projeleri gibi birçok neden kaynak için yeterli olduğu halde emeklilere sıra gelince nedense kaynakların yetersizliği bahanesiyle bu kesime verilecek haklardan vazgeçilmektedir. Haklar diyorum çünkü emekliler devletimizden fazla bir şey istemiyor; sadece bedeli peşin ödenen haklarının geri verilirken normal yaşam standartlarına yetecek bir maaş talep ediyor. Asgari ücretin 17 bin 2 TL, açlık sınırının yaklaşık 16 bin 500 TL olduğu bir dönemde en düşük emekli maaşının 10 bin TL olması hesap ve mantıkla açıklanamaz. Bir anlamda emeklinin ülke ekonomisine katkısı yok” ne yaparsa yapsın, aç kalsın, tatile gidemesin, bir kahvede (kafede değil) oturup çay içemesin, torununa, çocuğuna hediye alamasın, pazardan çürük sebze meyve toplasın, ucuz ekmek kuyruklarında sıcak soğuk demeden beklesin ve bu koşullarda yaşayabildiği kadar yaşasın şeklinde mi düşünülüyor” sorusu gündeme geliyor. Her gün yazılı ve görsel basında emeklilere ait zor ve mücadele gerektiren yaşam koşulları ile mücadele eden insanları izliyoruz ama maalesef yetkililer bunları görmüyor veya görmek istemiyor.

Sosyal medyada yer alan, “yazlık, kışlık saraylara para var, emekliye para yok”, “Geçiş garanti projelere para var, emekliye para yok”, “faiz lobisine, rantiyeye para var, emekliye para yok” vb. sloganlar aslında her şeyi anlatan, gerçekleri göz önüne seren bir yazı olduğu aşikârdır. Türkiye Cumhuriyeti güçlü bir devlettir ve istendiği zaman her konuya kaynak bulunabilir. Yukarıdaki metni teker teker açıklamaya gerek olmadığını düşünüyorum. Çünkü her şey ortada.

Ekonomik olarak bizden çok iyi durumda olan ve bizimle aynın nüfus sahip Almanya’da 25 bin makam aracı varken bizde bu sayı 140 bin civarında olduğu söyleniyor. Devletin tüm kademelerinde araç savurganlığı olduğu kesindir. Ayrıca kiralanan veya satın alınan araçlar ise son model ve en meşhur marka araçlar olduğu kesindir. Devlet ayrıca kamu binalarının kirası ve teçhizatına gereğinden fazla harcama yaptığı aşikârdır. Seçimlerden sonra belediye başkanlarının değişimde izlediklerimize göre; seçim kazanmak için yapılan gereksiz harcamalar, gereğinden fazla donanıma sahip binalar vd. gibi örnekler çoğaltılabilir. İşte bahsetmeye çalıştığım iki örnek emekliye verilecek paranın kat kat fazlasıdır. Demek ki kaynak ülkemizde vardır ama verilmek istenmiyor.

Bu kadar olanak varken emekliye haklarının verilmemesi son derece düşündürücüdür. İlk akla gelen IMF ile yapılan görüşmeler var mı ve onların istekleri mi yerine getiriliyor sorusu akıllara geliyor. Ayrıca geçtiğimiz günlerde merkez bankasının 2023 yılında 818 milyar TL zarar ettiği kamuoyu ile paylaşıldı. Bunun nedeninin kur korumalı mevduat sistemi denilen ve fakirden alınıp zengine verilen sistemin uygulanması sonucu hazineye getirdiği yükün merkez bankasına devredilmesinden başka bir sebep değildir.

Ülkemizde yaklaşık 16 milyon emekli olduğu söylenmektedir. Ayrıca 4 bin aileye de sosyal yardım yapıldığı gerçektir. Emeklilerin yaklaşık 6 milyonu en düşük maaş olan 10 bin TL ye yaşam savaşı vermektedir. Devletin en önemli görevlerinden biri de vatandaşın gelir düzeyini yaşayabilecek seviyede tutmak, refah düzeyini yükseltmek yani gelir adaletini sağlamaktır. Maalesef ülkemizde gelir adaletinden bahsetmek mümkün değildir.

İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde her dönem olduğu gibi en çok etkilenen kesim emeklilerdir. Ancak tüm dünya ülkelerinde enflasyon yaşanmaktadır ama maalesef ülke olarak yüksek enflasyonda dünyada dördüncü sırada yerimizi almış durumdayız. Ayrıca bizdeki enflasyon oranı Avrupa ülkelerinin birçoğunun toplamından daha fazladır. Demek ki biz bir yerlerde yanlış ekonomik uygulamalar yapıyoruz. Bu da ancak ve ancak düşük faiz döneminde yapılan ısrarın sonucu olarak açıklanabilir. Yaklaşık iki yılı aşkın devam eden bu programdan sonuç alamadığımız gibi bozulan ekonomik dengeyi de düzeltmek oldukça zor ve zaman alıcı olacaktır.

Emekliler için yukarıda anlatmaya çalıştığım zor koşullar ortada iken bir de 2024 yılının emekliler yılı ilan edilmesi kadar komik ve düşündürücü bir karar olamaz. Bu kadar sıkıntı ortada iken, geleceğe ait ümitler azalırken, şanslı olan emeklilerimiz evlatlarından destek almadan yaşayamaz durumda iken, ilaç parasını bile ödemeye zorlanırken ve bir taraftan sağlık harcamalarının yoğun olduğu dönemde emekliler yılı ilanı sanki bizim olanaklarımız yeterli seviyede gibi, hiçbir problemimiz yokmuş gibi izlenim vermektedir.

Memurlara yapılan seyyanen zammın emekliye verilmemesi, 2008 yılında ve daha önceden uygulamaya konulan katsayı değişiklikleri hep emeklilerin aleyhine gelişmiştir. Günümüzde 2008 yılında yapılan katsayı değişiklikleri olmasaydı bugün en düşük emekli maaşı 26 bin TL olacaktı. Biz emekliler bugün için en azından en düşük emekli maaşının asgari ücretle eşitlendikten sonra her ay TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranı baz alınarak güncelleme yapılmasıdır. Çünkü maaşlar ne kadar yükselirse yükselsin enflasyon karşısında eriyip gitmektedir.

Önümüzdeki sürece ekonomik olarak baktığımızda yılsonu enflasyon hedefinin yani orta vadeli planda öngörülen %36-42 oranının tutması oldukça zor gözüküyor. Çünkü döviz kurları baskılanarak yerinde saydığı veya çok az arttığı bir gerçektir. Bir de ihracatçı işletmelerinin doların 40 TL olması beklentileri dikkate alındığında ve Ortadoğu’daki gelişmeler olumsuz seyredebileceği ihtimali ile petrol fiyatları yükselirse akaryakıt fiyatlarının yükselmesi kaçınılmaz duruma gelebilir.

Tüm yazılarını göster