Türkiye’nin AB macerası 60 yıldır sürüyor. Bu sürecin en önemli tarihi elbette AB’nin Türkiye ile tam üyelik görüşmelerine başlama kararının verildiği 3 Ekim 2005. AB, tam üyelik için Hırvatistan ile birlikte Türkiye’ye 2013 tarihini verdi. Türkiye tam üyelik uyum görüşmelerini çok iyi geçirmedi. 2010 yılındaki Anayasa değişikliği ile yargı bağımsızlığının yok edilmesi taraflar arasında ilk önemli çatlak oldu. Hemen bunun ardından 2011’de Türkiye Suriye’deki savaşa dolaylı yoldan dahil oldu, ülke sığınmacı akınına uğradı. AB sığınmacı akınından korktuğu için kısa süreliğine de olsa Türkiye’nin nazını çekti. Ancak 2017 Anayasa değişikliği sonrası Türkiye’de yargı ve yasamanın yürütme emrine girmesini sağlayan rejim değişikliğini kabul etmedi. Tam üyelik aslında 2011 yılında Türkiye’nin Suriye’de taraf olması ile hayal oldu. Bu tarihten sonra Türkiye hızla Ortadoğu çukuruna doğru yol alırken bir taraftan da liberal demokrasiden vazgeçtiğini gösteren hamleler yaptı. Bir anlamda Türkiye tam üyelik sürecinde kendi ipini çekti.
Türkiye, AB yolunda saparken başka ülkeler tam üyelik yolunda önemli adımlar attılar. Arnavutluk ve Bosna-Hersek yakın dönemde AB bayrağının dalgalanacağı ülkeler arasına girdi. Eski Yugoslavya’dan kalan dört ülkenin de beş yıl içinde üye olacakları kesin gibi. Geçen hafta AB’den beklenmeyen bir hamle geldi. Avrupa Birliği, Macaristan'ın çekimser kalmasına rağmen Ukrayna ve Moldovya ile katılım müzakerelerini başlatma kararı alırken Gürcistan'a da aday ülke statüsü verdi. Bu yazıyı kalem aldığım gün Gürcistan’da kutlamalar başlamıştı.
Türkiye, AB ile 2010 yılından bu yana sürekli bir didişme içinde. Bunun neticesinde tam üyelik tarihinin alınmasının üzerinden beş yıl geçmeden Türkiye’yi hararetle destekleyen Hollanda, Almanya, Yunanistan gibi ülkelerin bakış açıları değişti. Türkiye, AB ile çatışırken ne iktisadi ne de politik olarak akılcı davranmadı.
Bunun açık göstergesi dış ticaret hacmindeki gelişmeler. AB ile yapılan dış ticarette Türkiye son yıllarda fazla vermesine, en fazla ihracatı AB’ne yapmasına rağmen vurdumduymazlık tuzağına düştü. Dış ticarette kendi lehine gelişen tabloyu görmezden geldi. Bunun yerine sürekli dış ticaret açığı verdiği Çin ve Rusya ile uluslararası arenada aynı çizgide politikalar yürüttü.
AB ile mevcut durumun birçok nedeni var. Aman en önemli nedenlerin başında Türkiye’nin AB felsefesini anlamamış olması. AB konusunu bilen yetkin bürokratlar, politikacılar görmezden gelindi. Uluslararası ilişkilerde çocuksu heyecanla Yeni Osmancılık hevesi öne çıkarıldı. Sonuçta AB Hükümetleri de AKP hükümetleri de karşılıklı olarak zımnen de olsa bu sürece olumlu bakan kalmadı.
Türkiye Üçüncü Dünya ülkesi olmayı AB üyeliğine tercih etti. Geri viteste gitmeye devam dedi.