Davos, JP Morgan CEO’su Jamie Dimon’ın bir zamanlar dediği gibi “Milyarderlerin milyonerlere orta sınıfın neler hissettiğini anlattıkları yer”dir. Bir tür elitler kulübüdür; kimine göre ise “küreselleşmenin mabedi”dir. Her yıl ocak ayında Dünya Ekonomik Forumu’na katılmak için burada toplanan binlerce “elitin”, parlak konuşmalar ve tutmayan öngörülerin yapıldığı panellerde küreselleşmenin ve kapitalizmin sorunlarına çözüm aradığı, ancak hiçbir zaman bulamadıkları yerdir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun bu yılki teması “Güveni yeniden inşa etmek”. Dev şirketlerin ve finans kuruluşlarının sahipleri ve CEO’larından oluşan küresel elitler ile Fransa Cumhurbaşkanı
Macron, Çin Başbakanı Li Qiang ve ABD Savunma Bakanı Blinken gibi ağır abiler hafta boyunca İsviçre’nin küçük dağ kasabasında güveni yeniden tesis etmenin yollarını arayacaklar. Sadece onlar değil BM genel sekreteri ve en az 40 ülkenin dışişleri bakanı da Davos’a gidiyor. Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri liderleri ile İsrail Cumhurbaşkanı da Davos’ta olacak.
Masa her zaman olduğu gibi kalabalık, konuşulacak konu çok. Küresel ekonominin hali, ticaret savaşları, yapa zekâ, teknolojideki hızlı değişim, iklim ve jeopolitik gerilim görünür ajandada yer alan başlıklar. Ancak ayın karanlık yüzü gibi Davos’un da her zaman bir arka yüzü vardır.
Bu yıl 54’üncüsü yapılan Dünya Ekonomik Forumu toplantılarına katılmak ya da gazeteci olarak izlemek için 2004-2018 yılları arasında aralıksız 14 defa Davos’a gittim. Daha önceki Davos yazılarımda da dediğim gibi bence Dünya Ekonomik Forumu orijinal fikirlerin ve çözümlerin ortaya çıktığı bir platform olmaktan çok önemli buluşmalara ev sahipliği yapan bir yerdir. Bu buluşmalardan milyarlarca dolarlık iş bağlantıları, dostluklar ve ticari iş birlikleri doğduğu gibi çok önemli siyasi süreçlere de kapı aralanır. Geçmişte bunun çok sayıda örneği vardır.
Zamanında Almanya iki parçayken Doğu ve Batı Almanya liderleri ilk defa burada bir araya geldiler, Almanya’nın birleşme fikri en somut haliyle Kohl-Modrow buluşmasında Davos’ta ortaya atıldı. Türk-Yunan geriliminin zirvede olduğu anda Özal ile Papandreu’nun el sıkıştıkları yer Davos’tu. Güney Afrika’nın ırkçı yönetiminin Devlet Başkanı De Klerk ile hapisten yeni çıkmış Nelson Mandela ilk defa burada buluştular. Şimon Peres ile Yaser Arafat ilk defa aynı karede Davos’ta yer aldılar. İsrail’in Gazze ve Eriha’dan asker çekmesi konusu Davos’ta konuşuldu. Kıbrıs’ın Türk lideri Akıncı ile Rum lideri Anastasiades Davos’ta aynı platformdaydılar.
Bu yıl ise Davos’ta Ukrayna’daki ve Ortadoğu’daki savaşlara çözüm aranacaktır. Aralarında ABD’nin yer aldığı çeşitli ülkelerin ulusal güvenlik danışmanları Ukrayna konusunda neler yapılabileceğini konuşmak üzere Davos’ta bir araya gelecekler. Bir zamanlar Davos’un müdavimi olan Ruslar geçen yıl gelmemişti. Rusların bu yıl gelip gelmeyeceği ise ben bu yazıyı yazdığım sırada belli değildi. Ama Zelensky geliyor ve şimdilik ortada Zelensky’nin çizdiği ve Rusya’nın ise reddettiği 10 maddelik bir plan var.
Ukrayna meselesi gibi aynı şekilde Ortadoğu’daki savaş da Davos’un arka plan toplantılarında ele alınacaktır. Bu temaslardan bir çözüm çıkar mı emin değilim; hatta hiç sanmam. Ancak ileride çözüme götürecek bir süreç burada tetiklenebilir.