Eleştiri; düşük yoğunluklu zehir… Tıpkı ilâç gibi. Gerekli ama acı. Nadiren talep edilen… Bir insanı, konuyu, yapıtı; iyi veya kötü, doğru veya yanlış, güzel ya da çirkin yönlerini bulup göstermek amacıyla inceleme işi… Eleştiri; doğru zaman, doğru zemin, doğru zat bileşkesinde yapılınca makbuldür.
Bu işi kendine görev edinmişe eleştirmen, (münekkit) denir. Tenkit eden pek sevimli biri değildir. Kendisinden talep edilse de değildir. Kelimenin etimolojik kökeni neredeyse her dilde ifade ettiği eylemin ağırlığıyla olumsuzlaşır. Kısaca, eleştiri pek sevilmez hatta bizde saldırıyla eş tutulabilir.
AYNADAKİ KUSURLA YÜZLEŞMEK
Çoğu kez; “kritik” sözcüğüyle duygusal tahrip gücü azaltılmaya çalışılır. Ama ağırdır; çünkü eleştiridir. Aynadaki kusurla yüzleşme duygusunun sevimsizliğidir. Bir edebiyat veya sanat eserini her yönüyle ele alıp açıklamak, anlaşılmasını sağlamak, fazlasını, değerini ortaya çıkarmak… 360 derece görmek.
Bunu yaparken o sanata kabiliyetsizliğinin acısını sanatçıdan çıkarmaya kalkarsan, bu bir eleştiri değil, sinsi saldırı olur. Gereksiz eleştirilerin özünde yatan temel duygu; aslında gizli hayranlıktır. Tilki, uzanamadığı üzüme “koruk” dermiş. Yapamadığında; yapanı eleştirirsen aslında sen gizli hayransın.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Eleştiri nasıl gelişim ilhamı olur?
Hayır, yoktur. Her şey, her fikir, her iş eleştirilebilmeli. Hatta altın bile… Altını mihenk taşına vururlar. Onun tartışılmaz değeri dahi eleştiriye açıktır. Altın bile ayar yer kral suyundan… Eleştiri, yetkin elde mihenk taşı olurken, hoyrat dilde yıkım güllesine dönüşür.
Eleştirinin dozajı ne olmalı?
Eleştiri, zehirdir demiştik. Tıpkı ilâç gibi… Her ilaç zaten düşük yoğunluklu zehir değil midir? İnsanın var ettiğine, ürettiğine saldırıdır. Eleştiren; öneri ile bunu yapmalı… Değilse, panzehirsiz zehir olur. Sürekli eleştirenlerin, genelde hiçbir şey üretmediklerini fark et. Sen üretiyorsan eleştirme hakkında olacaktır. Önerisiz eleştiri, panzehirsiz zehir sunmaktır.
NOT
ELEŞTİRİNİN GÜCÜ, ÖNERİNİN ETKİSİ İLE ÖLÇÜLÜR
Şayet tenkit edilmek istemiyorsan, hiçbir şey üretme, hiçbir şey yapma ve hiçbir şey söyleme, hatta var olma… Eğer eleştirilmiyorsan büyük ihtimalle değer üretmiyorsundur.
Halk ozanımız Âşık Hüdaî’den bir uyarı var; “Gönül çalamazsan aşkın sazını, Ne perdeye dokun ne teli incit…
Meyvesiz ağacı sallama boşa, ne yaprağını dök, ne dalı incit…” Ama meyve vermişse ağaç, taşlanması mukadderdir. Fakat taşlamayı abartanları ciddiye de alma… Neticede hiçbir eleştirmenin heykeli dikilmemiştir.
Peki, ölçü ne olmalıdır? Ben eleştiriye bayılırım. Methiye yerine eleştiri, insana asıl değer katandır. Fakat eleştiri ile tahkiri de ayırt ederim. Bu ayırtın ölçüsü; öneri getirmektir. Eleştirini, önerinle ambalajlarsan, hem işe yarar hem de eleştirdiğini incitmez.
Siyasetçiyi eleştirebilirsin, ebeveynini, yöneticini, liderini, arkadaşını, komşunu… Herkesi eleştirebilirsin. Ancak dikkat et ki önerili olsun ve senden talep edilmiş olsun. Gerisi lafı güzaf…