Elektrikli otomobil savaşları

Remzi Akçin

ÜNSPED

Yönetim Kurulu Başkanı

Son günlerde ekonomi gündemini sürekli meşgul eden ve görünüşe bakılırsa da gündemden düşmeyecek gibi görünen ana konulardan başında elektrikli otomobil savaşları gelir. Adı otomobil olmakla birlikte SUV araçları da bu kelimenin içinde değerlendiriyoruz. Konu sadece ülkemizi değil hem ABD hem de Almanya başta olmak üzere AB gibi dünyanın büyük ekonomilerini olumsuz etkiliyor.

ABD cephesi

ABD otomobil konusunda geçmişte kötü bir deneyim yaşadı. Gerek fiyatı gerekse tüketimi yüksek olan ABD otomobil endüstrisi önce Japon otomobillerine karşı mevzi kaybetti. Sonrasında, komşusu Meksika’da üretilen otomobillerle bir darbe daha yedi. Ancak en ağır darbeyi Çin menşeli otomobiller vuruyor diyebiliriz.

ABD buna karşılık iki farklı yöntemle önlem almayı planlıyor.

İlki, Çin’e karşı uyguladığı demir-çelik ürünlerine ilişkin ilave gümrük vergisi benzeri uygulamayı; elektrikli araçlar için lityum iyon piller veya kritik mineraller ve elektrikli araçlar için de uygulamak. Zaten Trump’ın seçim vaatlerinden birisinin de Çin mali elektrikli araçlara %200 vergi koymak olduğunu hepimiz biliyoruz.

İkincisi ise Rusya ile birlikte Çin menşeli elektrikli otomobillerin ithalini yasaklamak. ABD Ticaret Bakanlığı, ulusal güvenlik riskleri gerekçesiyle Çin ve Rus teknolojisini kullanan internet bağlantılı otomobillerin satışını yasaklamayı planlıyor. Bir nevi bu araçların birer casus olduğunu iddia ederek ekonomik değil güvenlik gerekçesini ön planda tutmayı hedefliyor.

AB cephesi

Almanya başta olmak üzere dünyanın en büyük otomobil üreticisi diyebileceğimiz AB, Çin’e karşı neredeyse çaresiz durumda. Avrupa’nın en büyük otomobil üreticisinin Avrupa’daki bazı fabrikalarını kapatacak duruma gelmesi, bu çaresizliğin en açık göstergesi denilebilir. Almanya’da otomotiv sektörü, toplam katma değerin yüzde 5'ini, ülke istihdamının ise yüzde 3'ünü oluşturuyor. Üretilen otomobillerin ise yüzde yetmişi ihraç ediliyor. Bu rakamlar bize otomobil sektörünün Almanya için ne kadar önemli olduğunu anlatmakta yeterli.

Almanya'da elektrikli araç pazarının düşüşe geçmesi, elektrikli araçların üretiminde gereken aksiyonun alınamaması sektörü zora soktu. Çin'de elektrikli araç sektörünün çok güçlü olması, Çinli üreticilerin Avrupa ve Almanya'ya kıyasla büyük hacimlerde elektrikli araç satması ve büyük maliyet avantajlarının bulunması ise bunu daha da belirginleştirdi.

Avrupa Birliği Komisyonu bu duruma kayıtsız kalamadı. AB Komisyonu, Çin'de üretilen elektrikli otomobillere yönelik sübvansiyon soruşturması sonucunda, elektrikli otomobil ithalatına 5 yıl için ek vergiler koydu. Ek verginin Çin'deki elektrikli otomobil değer zincirinin haksız sübvansiyondan faydalandığının tespit edilmesi ve bunun AB'deki üreticileri ekonomik zarara uğratması nedeniyle konulduğunu açıkladı.

Bizim durumumuz

Kendimize ait otomobil markamızın olması, ben de dahil her Türkün 70 yıla varan hayalidir. Kendinden kat kat küçük nüfus ve ekonomiye sahip ülkelerin kendi otomobil markaları varken, üstelik ihracatın ilk sırasında otomotiv ve otomotiv ürünleri yer alan ülkemizin bir markasının olmaması bir ayıp olarak algılanır. Bir başarı hikâyesi olmasına karşılık 1961 yılında akamete uğrayan “Devrim” markalı aracın hazin hikayesi de hafızalardan silinmez. Biraz abartmış olabilirim ama ülkemizde Türkiye’ye özgü bir otomobil üretmek bir zorunluluk haline gelmişti.

Neden elektrikli araç olarak başlandı? Bu soruyu çalışmayı başlatan Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Sayın Fikri Işık’a bizzat sormuştum. Fosil yakıtlı motor teknolojisinin çok geliştiği, bu konuda mevcut üreticilerle rekabetin mümkün olmadığı ancak elektrikli motorların yeni gelişmeye başladığı, geleceğin elektrikli araçlarda olduğu, herkesle aynı anda başlamanın rekabet açısından uygun olduğu için elektrikli aracın seçildiğini açıklamıştı.

Fosil yakıtlı araçlardan farklı olarak elektrikli araçlar için özel vergi paketi oluşturulan TOGG, yine de Çin üretimi elektrikli araçlarla rekabette zorlanması gibi bir kaçınılmaz sonra karşı karşıya geldi. Buna önlem olarak Türkiye, hem Çin’de üretilen elektrikli araçlara ilave gümrük vergisi koydu hem de servis gerekliliklerine karşı ek yükümlülükler getirdi.

Çin boş durmadı

Bu açıklamalardan çıkarılacak sonuç; hiçbir batılı ülkenin elektrikli araçlar konusunda Çin ile rekabet edemeyeceğidir. Bunu ithalatçılar bildiği kadar ihracatçı Çin’de biliyor. Alınan önlemlerin kaldırılmasına yönelik iki temel strateji izliyor.

- Çin Dünya Ticaret Örgütü’ne (DTÖ) üye olmanın kendisine tanıdığı hakları kullanıyor:

Çin Halk Cumhuriyeti gerek ABD gerekse AB’nin kendi ürünlerine uyguladığı ayrımcı ekonomik politikalar nedeniyle DTÖ’ye şikayette bulundu. Türkiye'nin aldığı önlemler konusunda DTÖ nezdinde konsültasyonuna gitmesi için Türkiye'den talepte bulundu.

DTÖ’nün dış ticarette “ayrımcılık yapılmaması” kuralı gereğince, üye ülkeler herhangi bir üye ülke aleyhine ayrımcı bir uygulama yapamaz. Dolayısıyla diğer üye ülkelerden farklı olarak sadece Çin üretimi ürüne karşı bir önlem bu kuralın ihlali anlamına gelir. Ayrıca, “en fazla gözetilen ulus" kuralı gereğince, üye ülkelerden birine tanınan ayrıcalıktan tüm üye ülkeler yararlanır. Çin DTÖ nezdindeki başvurularını bu iki kuralı bazına oturtuyor.

Diğer taraftan uluslararası örgütler, üye ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların çözümüne yönelik hakem görevini üstlenmeden önce, tarafların konuyu kendi aralarında görüşmelerini şart koşmaktadır. Buna da konsültasyon denir.

- Çin ihracatta zorlandıkları bölgeler bazında yatırıma yöneliyor:

İkinci yöntem olarak, bir ülke veya bölgede ithalatta zorlandıkları noktada, üretimi orada yaparak pazara ulaşma stratejisi güdüyor. Bu yöntemle, ithalata konulan tarife ve tarife dışı engeller aşıldığı gibi aynı zamanda ürünün üretildiği coğrafyada pazar bulma şansını yakalıyor. Ancak, batının yaptığı hataya düşmeyerek, teknolojiyi öğretmeden montaj ağırlıklı yatırımı öncelikliyor demek yanlış olmaz.

Sarı Öküz hikayesi

Meşhur bir hikâye vardır. Çevredeki aslanların asla alt edemediği bir öküz sürüsü varmış. Bir gün, aslanlardan biri bir hinlik düşünmüş ve sürü başına gidip, “biz aslında sizi rahatsız etmek istemiyoruz ama şu sarı öküz çok dikkatimizi çekiyor; onu verirseniz siz de kurtulursunuz, biz de rahatlarız” demiş. Sürünün önde gelenleri toplanıp sürüyü kurtarmak amacıyla bu teklifi kabul emişler ve sarı öküzü aslanlara teslim etmişler. Sonrasında aslanlar aynı yöntemle başka kurbanlar istemiş ve elde etmişler. Bir süre sonra öküzler aslanlara karşı koyacak gücü kaybetmişler. Birisi “biz bu savaşı ne zaman kaybettik?” diye sormuş. Diğeri ağlamaklı “Biz bu savaşı sarı öküzü verdiğimiz gün kaybettik” demiş.

Batı dünyası Çin’in DTÖ’ye üye olmasını kabul ettiği gün savaşı kaybetti, teknolojiyi öğreterek tuz biner ekti.

Tüm yazılarını göster