Türkiye’de devlet 2000’li yılların başından bu yana sıfırdan elektrik santrali kurmuyor. Elindeki elektrik üretim santrallerinden pek çoğunu da özel sektöre sattı. Santral özelleştirmeleri öncesinde Türkiye’de elektrik fiyatları megavatsaat başına ortalama 70-80 dolar aralığındaydı. Dolayısıyla santralleri devralanlar için bu fiyat seviyeleri üç aşağı beş yukarı bir referans niteliğindeydi. Ancak santral özelleştirmelerinin ardından 2015 yılı itibariyle elektrik fiyatları, yağış bolluğunun da etkisiyle ortalama 40 dolarlar seviyesine geriledi. Ve 2018 yılına kadar fiyatlar bu seviyelerde seyretti.
Yerli kömür santrallerini devralmış şirketler 2016 yılından itibaren “biz para kazanamıyoruz, özelleştirme bedelini ödemek için kullandığımız kredileri ödeyemiyoruz” demeye başladı.
Bunun üzerine devlet, özelleştirmelere halel getirmemek adına, santrallerin önceki sahibi Elektrik Üretim AŞ (EÜAŞ) eliyle yerli kömür santrallerinden bir süreliğine piyasa fiyatının üzerinden elektrik aldı. EÜAŞ’ın satın alım desteği sürerken 2017-2018 döneminde bu kez Türkiye Elektrik İletim AŞ (TEİAŞ) bütçesinden kapasite mekanizması desteği adı altında çalışamayan santrallere ödeme yapılmaya başlandı. Yani devlet “Piyasa şartlarında elektrik üretemediğin için benden aldığın santrali çalıştıramıyorsun. Hiç olmazsa sabit giderlerini karşılayacak bir destek verelim” dedi. Kapasite mekanizması desteği, kurulu üçleri oranında dağıtılıyordu ve yaklaşık yüzde 70 ile en büyük payı yerli kömür santralleri alıyordu.
Daha sonra formül değişti ve santrallerin sadece kurulu gücüne göre değil, çalışıp çalışmamasına bakarak, yani sadece düşük fiyat yüzünden çalışamıyorsa desteklenmesi dönemine geçildi. Bu formül değişikliğiyle yerli kömürcülerin toplamdan aldığı pay yüzde 70’lerden yüzde 50’lere kadar geriledi.
İşler burada kalmadı, spot fiyat denilen, gösterge niteliğindeki piyasa takas fiyatı PTF’yi de değerlendirmenin içine koydular. Böylece TEİAŞ, pandemi döneminde, yani 2020 yılında kapasite mekanizması desteğini kısmış oldu. Yani TEİAŞ para kazanabilir durumdaysa daha az destek vermeye başladı. Pandemi sürecinden çıkışla birlikte doğalgaz ve buhar kömürü fiyatlarında yaşanan astronomik artışların etkisiyle elektrik fiyatları 130 dolar/MWh seviyelerine yükseldi. Bunun üzerine ekonomi ve enerji yönetimi elektrik fiyatlarını aşağıda tutma formülleri aradı. Ve devlet refleksi daha önce para kazanamadığı için çalışamayan santrallerin karşısına bu kez Azami Uzlaştırma Mekanizması AUF adı altında yeni bir mekanizmayı getirdi. Adı çok teknik olmasına rağmen, bildiğimiz bir tavan fiyat uygulamasından başta bir şey değildi bu. Piyasa fiyatı ne olursa olsun, santrallere belirlenmiş sınırdan ödeme yapılmaya başlandı. Serbest piyasanın hakim olduğu bir yerde sürgit tavan olur muydu? Olmazdı elbette ama 6 aylığına getirilen mekanizma şu anda tam 16’ncı ayının içinde. İşin ilginci, devlet aynı santrallere halen “piyasa şartlarında üretim yapamıyorsunuz ama emre amadeliğinize, bir başka ifadeyle üreteceğiniz elektriğe çok ihtiyacımız var” diyerek kapasite mekanizması desteği vermeye devam ediyor.
Şu tezatlığa bakar mısınız? Devlet aynı üreticilere bir yandan “çok para kazanıyorsunuz, buna sınır koyuyorum, bir kısmını bana verin” diyor, bir yandan da “sizin çalışmanıza ihtiyacımız var, üretimde kalın, size şu kadar para vereyim” diye destek sunuyor.
Şimdi öderken ne kadar verdiğinden, kesinti yaparken ne kadar kestiğinden bağımsız olarak bu bir keşmekeşliğin itirafı değil de nedir? Bir karar verin, bu santrallerin çalışamıyorlar diye desteğe mi ihtiyacı var yoksa fahiş karlar ediyorlar diye kazandıklarının bir kısmının geri alınmasını mı hak ediyorlar?