Caner SAMANCI
Vergi Müfettişi
Son günlerde elektrik ve doğalgaz faturalarında yaşanan gözle görülür artış, vatandaşın sabit harcama maliyetlerinde temel ihtiyaç kalemlerinin ağırlığını artırmış, hem sohbet aralarında hem de sosyal medyada en çok konuşulan başlık konumunu almıştır. Aynı zamanda akaryakıt fiyatlarında eşel mobil sisteminin terkedilmesiyle son 4 ayda yaşanan %50’nin çok üzerinde artış oranları, İstanbul trafiğinde yaşanan gevşemenin başlıca sebepleri arasında gösterilmektedir.
Kamu tarafının bu 3 hayati ihtiyacı uzun bir süredir sübvanse ederken politika değiştirerek belki 1 ya da 2 yıla yayılması gereken zamları çok kısa bir sürede yapmasıyla vatandaşın cebine yansıyan tutar haliyle de bir o kadar hızlı ve tesirli olmuştur.
Bu durumun bir diğer sonucu ise kaçınılmaz olarak fiyatlar genel seviyesindeki yükselişi gösteren enflasyon oranlarındaki artıştır. Nitekim bugünlerde son yılların en yüksek seviyelerinde seyreden enflasyon, söz konusu zamların doğrudan ve dolaylı etkileriyle bir süre daha gündemimizde kalacak gibi duruyor. Ancak; şimdiye kadar çizdiğimiz karamsar tablo uzun vadede yaşanacak belki daha ağır ve tesirli ekonomik çıkmazları da bir yandan önleyici bir rol üstlenmektedir. Şöyle ki,
2021 yılı enflasyonunun %36,08 olarak açıklanmasıyla birlikte kamunun memur çalışan ve emeklileri ile SGK emeklilerine vereceği zam miktarı da aynı oranda artış gösterdi. 2021/7-12 ayları için enflasyon farkı ile memurlar için %28 olarak hesaplanan zam miktarı, %2,5’lik ilave zam oranının TBMM’den geçmesiyle kamunun ödeyeceği maaşlar üzerinde geçtiğimiz yıla oranla %30 seviyelerinde bir artışa neden oldu.
Yalnızca %2,5’lik ek zammın maliyeti dahi 13,7 milyar TL olarak hesaplanmaktadır.
Kamu bankalarının bozulan sermaye yapılarını ve kredi kapasitelerini desteklemek için kamu bankalarında 51,5 milyar TL’lik sermaye artışına yapılması planlanmakta olup bu son 3 yılda yapılan 3. sermaye artışı olarak kayda geçmektedir.
Öte yandan, maliye politikaları ile toplumun farklı kesimlerine kazanç istisnaları tanınmakla birlikte uygulanan ekonomi modeline uyumun sağlanması maksadıyla tanınan istisnalar artırılmak suretiyle bazı gelirlerden de vazgeçilmiştir. Bunların bir bölümüne değinecek olursak;
Bütün çalışanlar için (13 milyonun üzerinde) brüt asgari ücret üzerinden hesaplanan vergiye istisna getirilmiştir. Bu istisnanın maliyeti yaklaşık 40 milyar TL olarak hesaplanmıştır.
Basit usule tabi 800 binin üzerinde mükellefe vergiden muafiyet tanınmıştır.
Türk Lirası’nda istikrarın sağlanması gayesiyle;
- TL mevduat faiz gelirinden yapılacak stopajın %0 olarak uygulanması
- Kur korumalı TL mevduattan elde edilecek faiz ve kur farkı gelirleri üzerinden yapılacak stopajın %0 olarak belirlenmesi
- Kur korumalı TL mevduatta yer alan Türk Lirası’nın hesap açılış ve kapanış ve vade tarihleri arasındaki değişimin hesaplanan faiz tutarını aşan kısmını Hazinenin karşılaması ile ilgili taahhüt verilmesi
- Kur korumalı TL mevduata geçen bilanço usulüne tabi gerçek kişiler ile kurumların 2021/4. Çeyrekte elde ettikleri kambiyo karlarına tanınan kurumlar vergisi istisnası tanınması (Döviz tevdiat hesaplarının tamamının katılımı halinde 90 milyar TL’ye yakın Hazine’ye maliyeti bulunmaktadır.)
- Kur korumalı TL mevduata geçen bilanço usulüne tabi gerçek kişiler ile kurumların kambiyo karları ile faiz gelirlerine istisna tanınması,
hususları yakın tarihlerde kısa aralıklarla kanunlaşmıştır. Birçoğu 2022 yılı bütçesi hazırlanırken öngörülmeyen bu düzenlemeler, bütçe açığının artması ve dolayısıyla bütçe disiplininden uzaklaşılması yönünde ciddi baskı oluşturacaktır.
Hiperenflasyon, bir ülkedeki tüm mal ve hizmetlere ait fiyatların belirli bir dönem süresince kontrolsüz bir şekilde yükseldiği durumları tanımlamak için kullanılan bir ekonomi kavramıdır. Her ne kadar talep yönündeki ani artış, ihracattaki hızlı yükseliş vb. nedenler etken olsa dahi hiperenflasyonun en önemli nedeni parasal genişleme olarak gösterilmektedir.
Artan kamu harcamalarının finansmanı, devam eden yatırımların fonlanması ve bütçe açığının kapatılması maksadıyla her ne kadar Merkez Bankasının Hazineye kısa vadeli avans vermesi kanunla engellenmiş olsa da farklı yöntemlerle Hazineye para transferi yoluna başvurulabilmekte ve hazinenin fon ihtiyacı para arzının artırılması suretiyle karşılanabilmektedir.
Son 2 senedir piyasanın genişlemesine yönelik adımlar atılırken bir yandan da enflasyonu baskılamak yönündeki maksat; kısa vadede enflasyonu belirli bir had içerisinde tutmakta başarılı olurken, yeni ekonomi modeline geçişle birlikte döviz kurlarında gözlenen yukarı yönlü seyir ve kamu kaynaklarının enflasyon baskılayıcı mekanizmaları fonlamaktan geri çekilmesi bugün yaşadığımız ani ve önlenemez fiyat artışları sonucunu doğurmuştur.
Nasıl ki geçmişte uygulanan Hazine’nin fonladığı talep yönlü politikalar TL’nin değer kaybında rol oynadı ise tam aksi yönde bugün dövizi kontrol etmek maksadıyla kur korumalı TL mevduat başta olmak üzere farklı enstrümanların devreye girmesi ile bütçe üzerinde önemli yer tutan ve vatandaşın doğrudan cebine yansıyan elektrik, doğalgaz faturaları ile akaryakıt fiyatlarındaki kamu sübvansiyonun azalması orta ve uzun vadede enflasyonu tekrar dengede tutmak ve hiperenflasyona giden yolların kapanması noktasında fayda sağlayacaktır.