Sevgili okur merhaba, bu cuma geçtiğimiz haftaki sahiplik modelinin ardından Christian Felber’in common good yani ortak iyilik veya müşterek iyilik diyebileceğimiz ekonomik modelini anlatmaya geldim.
Bugün, ekonomi ters dönmüş durumda. Bir grup insan alkışlar arasında bu durumu düzeltmenin mümkün olduğunu söylüyor. Ancak, ekonominin amacının ne olduğunu anlamak konusunda büyük bir kafa karışıklığı var.
Ekonomi para mı kazanmalı, insan ihtiyaçlarını mı karşılamalı, müşterek iyiliği mi artırmalı yoksa gayri safi yurtiçi hasılayı (GSYİH) mı artırmalı? Sahi sizce ekonomi ne yapmalı? Yaşamın sonu gelirken ekonomi neye odaklanmalı?
Birçok ekonomist ve politikacı GSYİH’ye yani amasız ve amaçsız bir büyümeye odaklanıyor. Ancak, sürekli artan bir GSYİH büyük sorularımıza yanıt veriyor mu? Daha az savaş, daha fazla demokrasi, daha iyi bir çevre sağlıyor mu? Ölen dünyayı artan yoksulluğu onarabiliyor mu? Daha mutlu ve sağlıklı olmamızı sağlıyor mu?
Giderek daha fazla insan bu inancı sorgulamalıyız çünkü yaşamımız ölüyor… Üstelik yapılan araştırmalar gösteriyor ki toplumların büyük çoğunluğu bugünün ekonomik modelinden mutlu değil. Gözetilmediklerini, dünyanın gözetilmediğini düşünüyor.
Büyük çoğunluk kazanç elde eden küçük azınlığın kararlarından mutlu değil. Alternatifler var mı? Margaret Thatcher, “TINA” demişti, yani “Alternatif Yok”. Ancak sivil toplum hareketleri “TAPAs” diyor, yani “Bolca Alternatif Var”. Bunlardan biri de müşterek iyilik ekonomisi. Christian Felber tarafından geliştirilen bu ekonomi modeli, etik ve ekonomiyi bir araya getiriyor.
Para, ekonominin amacı değil, bir aracı olmalı. Hedef ise müşterek iyilik olmalı diyen bir ekonomik model. Bugünün tam tersini söyleyen bir model bugünün krizlerine de çözüm olabilir mi? Bu düşünce yeni değil. Birçok anayasa zaten bu ilkeyi içeriyor. Bavyera anayasası ve Alman temel yasası, mülkiyetin müşterek iyiliğe hizmet etmesi gerektiğini söylüyor. Bu, kapitalin kötü bir şey olduğu anlamına gelmez; sadece amacın bu olmadığını gösterir. Bu hedef ve araç dönüşümünü ciddiye alırsak, ekonomide başarıyı ölçme şeklimizi kökten değiştirir.
Ölçme takıntımızı büyümeden başka bir paradigmaya alırsak her şey yeniden tasarlanabilir. Bugün ekonomik başarıyı, para biriktirme kapasitemize ve büyüme ölçümüze göre ölçüyoruz. Ancak müşterek iyilik ekonomisinde, başarı, toplumun müşterek iyiliğine ne kadar katkıda bulunduğumuzla ölçülür. Yani siz dünya ve toplumlar için yarattığınız kadar değerlisinizdir. Müşterek iyilik ekonomisi, bir şirketin başarısının toplumun başarısıyla ilişkilendirilmesi gerektiğinin hikayesini anlatıyor. Sermayeye dağılan karın değil yaşamın sorunlarına çözüm üretme kapasitesinin merkezde olduğu yeni bir gerçeklik.
Günümüzde, bir şirket finansal olarak kârlı olabilir, ancak aynı zamanda topluma ve doğaya zarar verebilir. Müşterek iyilik ekonomisinde, bir şirket ancak toplumun ve ekosistemin refahını artırdığı sürece başarılı sayılır. Bu ise Adam Smith’in görünmez elinin yapamadığını görünür bir elin yapması anlamına gelir.
Müşterek iyilik bilançosu, bir şirketin etik performansını ve adalete bağlılığını ölçer. Ürün ve hizmetler, hangi şartlarda üretildiğini ve ekolojik etkilerini şeffaf bir şekilde gösterir. Etik ürünler, etik olmayanlardan daha ucuz hale gelir ve sadece sorumlu şirketler piyasada kalır. Bu, etik bir piyasa ekonomisi yaratır. Elbette süreç de önemlidir. Hükümetler ve parlamentolar derin ve sistemik bir değişikliğe hazır değillerse, egemen vatandaşların doğru karar vermesi için zeminler var olmalıdır işte tam da bu yüzdendir ki demokrasi, en yüksek belge olan anayasanın, en yüksek merci olan halk tarafından yazılması gerekir.
Halk anayasayı yazarsa, ekonominin merkezine müşterek iyiliği koyar ve tüm şirketlerin müşterek iyilik bilançosu sunmasını zorunlu kılar. İşte tam da bu yüzden yeni bir ekonomi konuşurken en sıkı sıkı sarılmamız gereken kavramlardan biri de demokrasidir. Felber pek çok videosunda, kitabında bu modeli derinlemesine anlatır.
Pek çok model, pek çok yaklaşım hepsinin kökünde ortak bir neden ekonomiye verdiğimiz ana amaç ne? Ekonomi biz ona hizmet edelim diye mi var? Yoksa artık ekonomilerimiz mi yaşama hizmet etmeli? Demokrasi, adalet, hakkaniyet ve haysiyet aslında ekonomiden o kadar da uzak değillerse? Aslında ekonomi sayılardan çok bir felsefe demekse? Hadi unuttuklarımızı hatırlayalım!