Ekonomiyi hızlı canlandırma çabası riskler taşıyor

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Piyasa bugünkü PPK faiz kararından 150 baz puan kadar bir indirim bekliyor. Ben indirimin 200 baz puan kadar olabileceğini düşünüyorum. (Unutmayalım ki, son 3 faiz kararında piyasa beklentileri az veya çok hep gerçekleşmenin altında kaldı.) Hükümetin ekonomiyi krediler yoluyla canlandırma telaşı içindeyken ve MB’nın kendi ifadesiyle de önden yüklemeli bir faiz indirim süreci takip ediliyorken, indirimin bu seviyede olması şaşırtıcı olmayacaktır.

Önümüzdeki dönemde olası enflasyon gelişmelerine de baktığımızda, bu indirimin son büyük indirim olacağını da rahatlıkla söyleyebiliriz. TÜFE’de seneyi 11 civarlarında kapatacağımız kesin gibi. Son dönemde hız kazanan krediler ise önümüzdeki sene ekonomide bir miktar canlanma yaratacaktır. Bu süreçte Hükümetin anti-enflasyonist bir politika izlediğini söylemek de oldukça zor. Böylece, 2020’de en azından son 15 senenin trend enflasyon patikasına geri döneceğiz. Eğer aylık enflasyonun son 15 senenin ortalamaları civarında seyredeceği gibi makul bir varsayımda bulunursak, TÜFE’nin Temmuz ayına kadar tek haneli seviyelere inmesi mümkün gözükmüyor. Belki, bu süre zarfında enflasyondaki aylık gelişmelere göre arada 25, belki 50 baz puanlık indirimler gelebilir, ancak o kadar.

Merkez Bankasının yeni Başkanla birlikte Hükümetin canlandırmaya yönelik çabalarına net bir biçimde destek vermekte olduğu gözüküyor. MB’nın her ne kadar asli amacı fiyat istikrarının sağlanması olsa da kaç zamandır gerek hızlı faiz düşüşleriyle, gerek zorunlu karşılık düzenlemeleri ile ekonomik aktivitedeki canlanmaya yönelik tedbirler almakta. Her ne kadar bu tedbirlerin MB’nın diğer amacı olan finansal istikrarın gözetilmesine yönelik olduğu iddia edilebilirse de, bankaların bilançoları hâlâ zayıf iken, hızlı bir kredi büyümesini teşvik etmenin ne derece bu amaca hizmet etmekte olduğu oldukça tartışılır.

Haftabaşındaki son zorunlu karşılık düzenlemesi ile MB TL kredi hacmini “reel” olarak yüzde 5-15 arası artıran bankalar için hem zorunlu karşılık oranlarında, hem de zorunlu karşılığa ödenen faizlerde teşvikler getirdi. Daha önceki düzenlemede hacim artışı nominal olarak yüzde 10-20 arası olarak belirlenmişti. 2020’de ortalamada yüzde 10 civarı bir enflasyon olacağı varsayımı altında aslında bu tebliğin teşviğe tabi kredi artış oranını artırmış olduğu görülüyor.
Hızlı kredi büyümesinin iktisadi dengeler açısından 2 tane olumsuz etkisi söz konusu: Cari açık ve enflasyonda artış. MB de bu risklerin farkında. Yeni düzenleme ile birlikte kredi türleri arasında ayrıma gitmesinin nedeni de kredi büyümesinin cari açığa etkisini azaltabilmek. Yapılan çalışmalar kredi artışlarının ekonomilerde cari açığa yol açtığını göstermekte. Bu konuda Türkiye ekonomisi özellikle hassas. Bireysel krediler en çok etkiyi yaparken, en az etki konut kredilerinden. Uzun vadeli yatırım kredileri ise önce (makine-teçhizat ithalinden dolayı) cari açığı artırsa bile, daha sonra azaltıcı yönde etki yapıyor. Ancak, MB’nın kredi türlerine göre teşviği belirlemesinin ne kadar etkili olacağı şimdilik bir soru işareti.

Kredi artışının diğer olumsuz etkisi ise enflasyon üzerinde olacaktır. Ucuz stoklarını tüketmiş bulunan ve son 1.5 senede mali durumu zayıflamış pek çok şirket talep tarafında bir canlanma gördüğünde mal satış fiyatlarını artırmaktan imtina etmeyecektir. Bu durumun enflasyon üzerinde baskı oluşturması ve politika faizinin de gerçekleşen enflasyonun altında kalması gibi bir risk söz konusu olabilir.

Tüm yazılarını göster