Ekonomiyi durgunluğa girmeden soğutabilmek

Tuğrul BELLİ GÜNDEM

Önümüzdeki 6 ay ekonomi yönetimini zorlu bir süreç bekliyor dersek yanlış olmaz sanırım. Yerel seçim dahi olsa hiçbir iktidar daralan bir ekonomi ile seçimlere girmek istemez. Bu nedenle Sn. Şimşek’in önümüzdeki 6 ay boyunca zor bir ip cambazlığı yapması gerekiyor.

Geçen haftaki 5 puanlık artıştan sonra politika faizi gele gele yüzde 30’a geldi. Enflasyon yüzde 60’larda gezerken bunun daraltıcı bir politika olduğunu iddia etmek zor. Ancak Sn. Şimşek’in dünkü FT röportajında da belirttiği gibi diğer makro ihtiyati önlemler sayesinde piyasa faizleri politika faizinin oldukça üzerinde seyrediyor. MB verilerine göre faiz artırımı öncesinde faizler tüketici kredilerinde 59, ticari kredilerde 43, mevduatta ise 42 civarındaydı. Son artışla birlikte bunların üzerine bir 5-10 puan daha gelecektir şüphesiz. Hâlâ resmi enflasyonun altında kalsa da bu artışlar ekonomide bir soğuma yaratacaktır. Özellikle kullanım imkanları da sıkılaştırılan tüketici kredi hacminde son 2 haftadır nominal bazda bile gerileme görüyoruz. Son 3 ayın kredi artış oranını bir önceki 3 ayın kredi artış oranına bölüp yıllıklandırmak suretiyle bulunan kredi artış ivmesi de hızlı bir yavaşlama içerisinde. Haziran başında toplam kredilerde yüzde 90 olan bu ivme yüzde 31’e kadar gerilemiş durumda. Ticari kredilerde bu oran yüzde 21. Ancak, şunu da belirtmek gerekiyor: Şirketler bugüne kadar eksi reel kredi faizleri ve cirolarının da beklentilerin ötesinde artması sayesinde kârlılıklarını korudular, hatta bir kısmı ciddi şekilde de artırdı. Ancak şimdi satış hacimleri daralırken girdi ve finansman maliyetleri artmaya devam edecek. Yaptıkları kârların bir kısmını geri verme zamanı geldi diyebiliriz.

Tabii, ekonomik aktivitedeki soğuma devletin bütçe gelirlerini de menfi yönde etkileyecektir. Ancak, açıkçası bütçenin son aylardaki performansı beklentilerin üzerinde oldu. Bütçe Temmuzda 49 milyar, Ağustosta ise 51 milyar fazla verdi. Olabildiğince realistik olarak hazırlanmış olan yeni OVP’de 2023 bütçe açığı 1.6 trilyon TL ve milli hasılanın da yüzde 3.9’u olarak öngörülmekte. Ağustos sonu itibariyle kümülâtif açık 383 milyar TL. Kalan 5 ayda her ay 300 milyar TL gibi bir bütçe açığı vermek gerekiyor ki bu öngörü tutsun! Açıkçası bütçeye biraz bol keseden ek ödenekler konmuş gibi. (Orijinal bütçede 2.9 trilyon TL olan giderler, gerek deprem için ayrılan harcamalar, gerekse de enflasyonun hedeflenenin çok üzerinde seyretmesi nedeniyle OVP’de 6.6 trilyona çıkarılmıştı.) Ancak bu ödeneklerin bir kısmı bu sene kullanılmayacağı gibi yeni ekonomi yönetiminin kamu zamları ve vergileri artırmasıyla gelirlerde de beklentilerin üzerinde bir artış söz konusu olmakta. Buradaki kritik nokta ekonomi yeterinden fazla soğutulursa vergi gelirlerinde yavaşlama ve bütçe açığında artış olma ihtimali. 

Bir de bütçeden yapılan faiz ödemeleri konusu var. Geçen seneye göre oransal artış yüksek olduğu için bu durumun bütçeye ağır yük getirdiğini düşünenler var. Ancak durum pek de öyle değil. Sene başında merkezi yönetim iç borç stoku 1.4 trilyonu TL ve 2.6 trilyonu döviz cinsinden olmak üzere toplamda 4 trilyon TL idi. İlk 8 ayda enflasyon ortalamada yüzde 50 civarındaydı. Oransal olarak enflasyonun altında kalan faiz ödemelerinin esasında Hazine’ye gelir olarak görülmesi gerekir. Çok kaba bir hesapla yıllık yüzde 50 getiri için Hazine’nin ilk 8 ayda 470 milyar TL faiz ödemesi yapması gerekiyordu. Fiili ödeme sadece 233 milyar oldu. Hazine’nin buradan en az 240 milyar TL kârı var. TL + döviz toplam borçlar için yapılan toplam faiz ödemesi ise 318 milyar TL. Sene başı borç toplamının 4 trilyon olduğu anımsanırsa yüzde 50 enflasyon altında bu kadar faiz ödemesi oldukça düşük sayılır.

Kısaca, tüm olumsuzluklara rağmen bu sene bütçe korkulduğu kadar büyük bir problem çıkarmayabilir. Önümüzdeki dönemde Sn. Şimşek’i daha çok uğraştıracak konu cari denge olacaktır. Turizm sezonunun bitmesi, petrol fiyatlarının 90 dolarların üzerinde seyretmesi ve kış aylarında ısınma amaçlı enerji ithalatının artacak olması hep döviz dengesi üzerinde baskı yaratacak unsurlar. Bu baskılar taşıma suyla (=dost ülkelerden alınan borç veya tavizlerle) ancak bir yere kadar bertaraf edilebilir. Bir an önce dış finansman kanallarının sağlıklı bir şekilde açılması gerekiyor. Önümüzdeki 6 ayda bütün amaç ekonomiyi resesyona sokmadan soğutabilmek olacak. (Tesadüf o ki Batı ekonomilerinde de -çok farklı nedenlerle de olsa- bugünlerde aynı amaç güdülüyor.)

Tüm yazılarını göster