Koronavirüs (COVID- 19) salgınının tetiklediği çok boyutlu küresel krizin daha önce yaşanan krizlerden çok farklı olduğunu hemen herkes kabul ediyor. Krizin insan hayatını doğrudan tehdit eden bir virüsten kaynaklanması ve bundan sonraki seyrinin bu nedenle tamamen belirsiz olması, ekonomideki olası etkileri konusunda güvenilir tahmin yapmayı da olanaksız hale getiriyor.
Krizin sağlıkla ilgili boyutunun yönetiminde farklı ülkelerde yaşanan dramatik sorunlar ve artan insan kayıpları, gelişmiş sayılan ülkelerin de bu krize ne kadar hazırlıksız yakalandığını ortaya koydu. Başta ABD olmak üzere birçok ülkede iktidarda bulunan siyasetçiler çok zor durumda kaldılar. Virüs krizini kontrole almak için atılan adımların ekonomiye yapacağı olumsuz etkilere karşı atılan adımlar ve alınan önlemler konusunda da G- 20 ülkeleri arasında önemli farklılıklar ortaya çıktı.
Ekonomiye destek seferberliği
Virüs krizinin vahametini kavrama konusunda yaya kalan siyasetçiler arasında öne çıkan ABD Başkanı Trump, başkanlık seçimine aylar kala, krizin ekonomide yapacağı hasarı azaltmak üzere hızlı ve güçlü adımlar atılması için “ne gerekiyorsa yapılsın” talimatını verdi. ABD’de devletin ekonomiye destek sağlamak ve krizin yol açabileceği sorunları hafifletmek için sağladığı mali desteğin GSYH’ya oranı yüzde 11’i buldu. Tabloda da görüldüğü gibi bu rakam ABD’de Obama yönetiminin 2008-2009 krizinde finans kesimine sağladığı desteğin iki katına yakındı. Ayrıca ABD Merkez Bankası’nın (Fed) kriz nedeniyle yaşanacak parasal daralmanın etkisini azaltmak için sağladığı destek de Fed bilançosunu yeni rekorlara taşıdı şu son dönemde.
Japonya ise GSYH’nın yüzde 20’si boyutuna varan bir mali destek paketi açıklayarak G -20 ülkeleri arasında birinci sıraya oturdu. Çok yüksek destek açıklayan ülkeler arasında Güney Afrika (%10), Avustralya (%9.9), Kanada (%8.4), Brezilya (%6.5) dikkati çekti. Bu oranların söz konusu ülkelerin 2008- 2009 krizinde sağladıkları devlet desteğinin çok üzerinde olduğu görülüyor. G-20 üyelerinin 12’sinin halen yaşanmakta olan krizde, bugüne dek sağlamayı taahhüt ettiği devlet desteği oranının 2008-2009 krizinde sağlanan destek oranının üstünde olduğu görülüyor.
Türkiye sınıfta kalanlar arasında
2008-2009 krizinde çok yüksek oranda devlet desteği sağlayarak ekonomilerinin krizden yara almasını önlemeye çalışan ülkeler arasında başı çeken Suudi Arabistan, Güney Kore ve Çin’in bugüne kadar açıkladıkları desteğin hayli düşük kaldığı görülüyor. Anımsanacağı gibi Çin’in 2008- 2009 krizinde muazzam bir yatırım programıyla ekonomisini desteklemesi, 2010’da yüzde 10’nun da üstüne çıkan büyüme elde etmesini sağlamış ve Çin’in bu parlak performansı dünya ekonomisinin büyüme hızını yukarı çekmişti. O günlerde dünyanın kurtarıcısı gibi görülen Çin’in şimdi başta ABD olmak üzere krizin tetikleyicisi gibi gösterilmek istenmesi, dünyanın bugünkü krizin aşılmasını zorlaştıracak bir noktaya gelmiş olduğunu da gösteriyor.
Çin’in 2008-2009 krizinde oynamış olduğu rol dünya ekonomisinin 2010’da yüzde 5.4 büyümesini sağlarken Türkiye de bundan payını almış ve 2009’da yüzde 4.9 küçülen ekonomimiz 2010 ve 2011’de yüzde 9 dolayında büyümüştü. İktidarın “kriz bizi teğet geçecek” söylemi de doğrulanmış gibi görünmüştü. Ancak şimdi iki krizi karşılaştıran devlet desteği tablosuna baktığımızda, Türkiye’nin 2008-2009 krizinde ekonomiye sağladığı devlet desteğinin G-20 üyeleri arasında 4. sırada yer almasını sağladığını ve bu desteğin büyüme performansını yukari çektiğini düşünebiliriz.
Buna karşılık Türkiye şimdi G-20 üyeleri arasında devletin ekonomiye sağladığı desteğin 2008-2009’a göre en fazla düştüğü 4. ülke konumunda. Doların değerini 7 TL’nin altında tutabilmek için cansiperane hamlelerin yapıldığı ve Türkiye’nin kaynak ihtiyacının herkesçe bilindiği bir ortamda buna pek de şaşmamak gerekiyor.