İstanbul Sanayi Odası'nın 1968'den beri yaptığı “Türkiye'nin 500 Büyük Kuruluşu” araştırması aslında başlığının çok ötesinde değerlendirmeler sunan değerli bir dokümandır; Oda Başkanı Erdal Bahçıvan'ın dediği gibi ekonominin “check-up”ıdır. Bu hafta açıklanan 2019 raporunda da çarpıcı veriler ve tespitler var.
✓ 2019 sanayici için zor bir yıldı. Satışların artmasına rağmen kârların düşmüş olması bunu teyit ediyor. Hem iç hem de dış talep daraldı. Öte yandan girdi maliyetleri TL' nin değer kaybı ile arttı, ancak durgun talep karşısında sanayici bu artışları fiyatlara yansıtamadı; bilançosuna yansıtmak zorunda kaldı. İstanbul seçiminin yenilenmesi ile ekonomi yılın yarısını seçim tartışmalarının gölgesinde geçirdi. Oysa marttan sonra seçim havasından çıkılsaydı, ekonomi için daha iyi bir yıl olabilirdi.
✓Araştırma gösteriyor ki; Türk sanayicisinin finansman ve borç sorunu devam ediyor. 500 büyüğün finansman giderleri yüzde 33 azalmış ve giderlerin faaliyet kârı içindeki payı 20 puana yakın düşüşle yüzde 69.3'e gerilemiş ama gelinen seviye bizim için hala yüksek. Kaynak yapısı içinde borçların payının 1.4 puan artarak yüzde 68.4'e yükselmesi ise faiz ve kur oynaklığının yüksek olduğu ülkemizde kaygı vericidir. Borçların vade yapısında iyileşme var fakat bu düzelme büyük ölçüde zora düşen bazı grupların borçlarında gerçekleştirilen yapılandırmadan kaynaklanıyor. Yani vade anlamında ortada bir olumlu durum yok, aksine olağanüstü bir durum var. Öte yandan böylesine borç ve finansman yükü altında olan sanayicinin KDV alacağının artıyor olması çözüm bekleyen ayrı bir sorun.
✓Finansman tarafından banka sistemi ağırlıklı yapı devam ediyor. Sanayiciler daha düşük maliyet ve daha uzun vade sunan sermaye piyasalarından yeterince fonlama yapamıyorlar. Onca halka arz seferberliğine rağmen şirketler halka açılacak uygun koşulları uzun bir süredir yakalayamıyorlar, yakalayanlar da halka açılmak istemiyor. En büyük 500 şirketin sadece halka açık ve bu sayı her geçen yıl artmak yerine birer birer eksiliyor. Oysa sermaye piyasalarında kaynak yaratarak daha pahalı ve kısa vadeli olan para piyasalarından borçlanma ihtiyacının azalması lazım.
✓Her yıl rapor açıklandığında ilk baktığım detay olan teknoloji yoğunluğu ve Ar-Ge harcamalarında ise durum önceki yıllardan daha iyi. Orta-yüksek ve yüksek teknoloji yoğunluklu üretimin payı artmış ve ilk defa yüzde 30’u geçmiş. İkinci iyi haber ise araştırma ve geliştirme harcamalarının yüzde 152 artmış olması. Türkiye sanayisinin yapısal dönüşümü üretimin yüksek teknoloji yoğunluğunun artmasından geçiyor. Bunun için de şirketlerin Ar-Ge harcamalarının artması gerekiyor. Sanayi 4.0'ın konuşulduğu bir dönemde Ar-Ge harcamalarının düşüklüğü sanayimizin bir ayıbıydı. Geçmişte satışların ve kârların yüksek oranda arttığı ancak Ar-Ge harcamalarının azaldığı yıllar olmuştu. 2019'da ise tüm zorluklara rağmen Ar-Ge harcamalarının artmış olması olumlu bir gelişmedir. Ancak Ar-Ge yapan firma sayısının azalmış olması dikkat çekiyor. Araştırma kapsamındaki 500 firmanın sadece 262'sinin Ar-Ge'ye para harcamış olması sorunun sürdüğünü gösteriyor. İSO 500'deki firmalar satışlarının yüzde 1'ini Ar-Ge'ye harcamışlar. Bu oran geçen yıl binde 5'ti. İyi bir artış var ancak hala yakalamaya çalıştığımız gelişmiş ekonomilerin ve rekabet etmeye çalıştığımız Asya ülkelerinin çok altında bir oran bu. İlk etapta bu rasyo hem ülke hem de sanayi bazında yüzde 3'ü aşmalıdır.
✓Türkiye'nin toplam ihracatının yüzde 42'sini gerçekleştiren İSO 500'ün ihracatı yüzde 2,4 artışla 73,5 milyar dolara, ihracat yapan firma sayısı ise 463'e çıkmış. Bu demektir ki, büyükler ligine girmek istiyorsanız ihracata dönük üretim yapmak zorundasınız. Sadece iç pazara dönük üretim yapan firmaların bu listeye girme şansları çok düşük.
✓Zor geçen 2019'dan sonra 2020 kârlılık ve satışlarda yüksek büyümenin ümit edildiği bir yıldı; ancak pandemi nedeniyle aksine 2019'dan daha da kötü bir yıl oldu. Bu nedenle 2021 sanayi için iki yıllık kayıpların telafi edildiği bir onarım yılı olmalı.