Yeni yıla girerken 2020 de nasıl bir ekonomi ile karşı karşıya kalacağımız merak ediliyor. Yazılı ve görsel medyada konuya ilişkin görüş bildiren çok. Bazılarını okudum. Bu analizlerin büyük bir kısmı döviz kurunun, faiz oranının, borsanın hangi düzeyde gerçekleşeceğini, büyüme oranının, enflasyon oranının, işsizlik oranının ne olacağına ilişkin. Bu analizlerin çoğu gerçekçi olmadığı gibi, dayandıkları kuramsal zemin de zayıf.
On yılı aşan bir süredir devam eden küresel kriz sadece ekonomik bir kriz değil. Kriz aynı zamanda politik, sosyolojik, yani kurumsal temelli. Daha önce de yazmıştım. İktisat teorisini iktisatçılar, iktisat politikalarını siyasetçiler üretir. Dolayısıyla siyasetçilerin yönetim biçimi, kurallara bağlılığı belirleyicidir. Örnek verelim, kapitalist üretim biçimini benimsemiş bir ülkede eğer mülkiyet hakkını devlet örseliyor ise, rekabet ortamı zayıflamış ise artık sistem işlemez hale gelmiş demektir.
Bu çarpık işleyiş sadece yerel boyutta değil, uluslararası boyutta da olabilir. ABD Başkanı Donald Trump’ın yaptıklarını düşününüz. Trump, Çin ile rekabette öne çıkabilmek için altına imza koyduğu anlaşmaları reddetti. Dış ticarette ABD korumacı politikalar uygularken, Çin’den liberal politikalar uygulamasını istemeye başladı. Yine dünya iklim değişiminin yarattığı sorunlarla boğuşurken, Trump, ülkesini Paris Antlaşması’ndan çekti.
Popülist politikacılar sorunları derinleştiriyor
Trump bunları yaparken yalnız değil. Başka ülkelerde de benzer politikalara bel bağlamış politikacı çok. Rusya’da Vladimir Putin, Hindistan’da Narendra Modi, Brezilya’da Jair Bolsonaro, İngiltere’de Boris Johnson aynı çizgide ülkelerini yönetmekte. Bu politikacıların ortak özelliği hepsinin sağcı popülist politikacılar olması. Ne yazık ki dünya bu tür politikacıların egemenliğine girmiş durumda. Burada elbette halk neden bu politikacılara prim verdi sorusunu sormamız gerekiyor.
Sorunun yanıtı küreselleşme ile birlikte gelir dağılımı bozulması ve işsizliğin yükselmesi sonrası artan hoşnutsuzlukta gizli. Politikacılar, halkın içine düştüğü ekonomik ve sosyal eşitsizliği görmelerini engellemek için etnik ve dinsel ayrımcılığı, yabancı düşmanlığını körüklediler. Ülke içindeki sorunları gizlemek için bir taraftan da halkın milliyetçi, dini duygularını okşayan dış düşmanlar yarattılar. Trump Çinlileri, Müslümanları, Rusları düşman olarak gösterirken, Modi Pakistanlıları, Boris Johnson Avrupa Birliği’ni ve mültecileri düşman gösterdi.
Popülist siyasetçilerin izledikleri bu politikalar kendilerini iktidarda tutarken dünyayı felakete doğru sürüklemekte. Krizleri çözmede politikalar kadar, büyük liderlere de ihtiyaç vardır. Büyük liderler çatışmayı, savaşı değil, uzlaşmayı ve barışı savunur. Örnek mi, Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Gandhi. Bundan dolayı 2020 de sorunları çözmek için hem politikalara hem de politikacılara kafa yormamız gerekiyor.
İyi yıllar, sevgiyle ve okuyarak kalın.
Okuma önerisi:
- George A. Akerlof, Olivier Blanchard, David Romer, Joseph Stiglitz (Editörler ), Ne Öğrendik? Kriz Sonrası Makro İktisat Politikası.
- Timur Kuran, İslam ve Ekonomik Azgelişmişlik-Tarihsel ve Çağdaş Bağlantılar