Üzerinde günlerce, aylarca konuşabileceğimiz çok önemli konular saatler içinde hızla alt başlıklara dönüşüyor. Çılgın hızdaki haber akışı içinde, yaşadığımız ormanı hep drone çekimi yapar gibi kuş bakışı görmeye çalışıyoruz. İkinci yılını geride bıraktığımız Covid-19 salgını, üç buçuk yılı tamamlayan Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi, Türkiye ve dünya ekonomisinin içinde bulunduğu sıkıntılar, daha önce deneyimlemediğimiz, benzerine zor rastlanır gelişmeleri, sorunları ve tabii ki çözüm yollarını durmadan önümüze yığıyor. Enformasyon bombardımanı altında duyargalarımızı doğru konuşlandırıp gelişmeleri olduğu gibi aktarmak, sağlıklı analizler yapabilmek, temel görevimiz ve sorumluluğumuz. Hafta sonunda açıklanan ekonomi paketi ile iktidara alternatif oluşturma amacındaki muhalefet partilerinin gün yüzüne çıkarmaya başladıkları çalışmaları önemli gelişmeler olarak karşımıza çıktı.
Enflasyon ülkemizin bir numaralı sorunu haline geldi. Yüksek enflasyon altında ekonomide durgunluk belirtilerinin alındığı sırada açıklanan önlemler aslında ekonominin ne kadar sıkıntılı bir dönemde olduğunu da tersten gösteriyor.
Paketin içeriğini,
olarak gruplandırabiliriz.
Gıda da KDV indirimi gibi bir bölümü geç kalınmış önlemler olsa da alınmış olması önemli. Vatandaşın, esnafın, sanayicinin doğalgaz ve elektik zamlarıyla yaşadıkları şoka rağmen, yeni paket açıklanırken gösterilen “yaptığımız sübvansiyon sayesinde fiyatların daha fazla artmadığına şükredin” şeklinde özetlediğim yaklaşım hayretle karşılandı. Bir kenarda altını olmayan vatandaşa, TÜİK verilerine göre geçen yıl yüzde 55,6 artan gıda fiyatlarına 7 puanlık KDV indirimi dışında bir şey çıkmadı. Özel sektör ise açıklanan kredi desteğini ayakta alkışladı.
Son dönemde hep ihracata dönük üretimde birçok sektörde kapasitelerin zorlanmaya başladığını, tedarik zincirlerinde kırılma avantajından yararlanabilmek için kapasite artırım yatırımlarının desteklenmesi gerektiği hep vurgulanıyordu. 60 milyar lira olacağı açıklanan Kredi Garanti Fonu (KGF) paketinde imalat sanayi yatırımları ve ihracata destek önemli yer tuttu. Krediler, yatırım destek paketi 25 milyar TL, ihracat destek paketi 25 milyar TL, işletme harcama destek bölümleri altında dağıtılacak.
Bugüne kadar verilen KGF kredileriyle ilgili olarak “krediler amacına uygun kullanılmadı”, “ihtiyacı olmayan özel harcamalarında kullandı” eleştirileri yapıldı. Ekonomi yönetimi bu eleştirilere hep sert tepki göstermişti. Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin ekonomi paketi sunumunda kredinin amaç dışı kullanımının yakından denetleneceğini açıklaması da bu konuda sağlam bir özeleştiri olarak kayıtlara geçti.
Nebati, bu koşulları şöyle açıkladı: “Harcamaların fatura ve sözleşme ile belgelendirilmesi zorunluluğu getirilmiştir”, “İşletme sermayesi ihtiyaçları için yalnızca kartlı kullanım şartı bulunmaktadır”, “Nakit kredi kullanımı %10 ile sınırlı tutulacaktır”, “Refinansman amacıyla kullanım yasaklanmıştır”, “Amaç dışı kullanım ve gerçek dışı beyanlar için özel yaptırım hükümleri tesis edilmiştir.”
Ekonomi paketinin en iddialı ayağını 5 bin ton olduğu tahmin edilen yastık altındaki altınların bankalar eliyle ekonomiye kazandırılması oluşturdu. Aslında daha önce başka şekilde bankalar vatandaşların ellerindeki altınları ve altın ziynet eşyalarını sertifikalı kuyumcuyla birlikte belirlenen bazı banka şubelerinde düzenledikleri altın günlerinde satın alarak, altın hesabı açarak finansal sisteme dahil ediyorlardı. Bu kez 81 il’e yayılacak, sürekli ve kapsamlı bir uygulamayla karşılaşacağız. Bakan Nebati, bu uygulamayı şöyle açıkladı: “Yastık altındaki altının sisteme kazandırılması için Mart’ta 81 ilde birer tane, 2022’de 1.500 adet fiziki altın teslim noktası belirlenecek. Fiziki altın kuyumcular ve bankalar aracılığı ile sisteme sokulacak, istenildiğinde fiziki olarak geri çekilebilecek. Altın dönüşümlü mevduat hesabı ile vatandaşlar risksiz bir kazanç sağlayacak. Fiziki teslim noktasına yılsonuna kadar 10 bin kuyumcu katılmış olacak.”
Paketin diğer önemli ayağını ise enflasyonun 81 ilde başlatılan sıkı fiyat ve stok denetimi ile baskılanması oluşturdu. Aslında zaten DÜNYA okurları geçen hafta ülke genelinde denetimlerin nasıl başladığını ve nasıl yapıldığını Ankara Haber Müdürümüz Hüseyin Gökçe’nin manşet haberinden öğrenmişlerdi. Bakan Nebati, bu denetimleri yapacak ekipleri “timler” olarak açıkladı. Enflasyonla mücadele programı açıklanırken para politikasından hiç söz edilmemesi ve kağıt üzerinde hala TCMB’nin ana stratejisi olarak görülen “Enflasyon Hedeflemesi Rejimi”nden hiç bahsedilmemesi dikkati çekti.
Muhalefet partilerinin kendi aralarında uzunca bir zamandır titizlikle sürdürdüğü temasların ne getirdiği belli olmaya başladı. Ağırlıklı olarak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun koordinasyonunda ikili lider görüşmeleri sürerken, genel başkan yardımcıları da gizlilik ve sessizlik içinde “güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş stratejisi” üzerinde çalıştılar. Bu temaslar sırasında hep AK Parti’nin TBMM’de çoğunluğu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinin ardından CHP Lideri Kılıçdaroğlu ile Başbakan Ahmet Davutoğlu arasında yürütülen “istikşafi” görüşmeler akıllara geldi. Muhalefet partileri arasındaki temasların “istikşafi” görüşmeler gibi sonuçsuz kalacağını ileri sürenler vardı. Genel başkan yardımcıları çalışmalarını tamamlayarak hazırladıkları raporu liderlerine sundular. 6 partinin liderleri uzunca süre kendi ekipleriyle bu raporlar üzerinde çalıştılar. 12 Şubat Cumartesi akşamı ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun daveti üzerine, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan çalışma yemeğinde bir araya geldi. Liderler, 5,5 saat süren çalışma yemeğinin adından yaptıkları ortak yazılı açıklamada 28 Şubat tarihini işaret ettiler. Bu ittifak içinde AK Parti’den kopanların kurduğu DEVA ve Gelecek partilerinin yer alması önem taşıyor. Kamuoyu araştırmalarındaki potansiyel oy yükselişine dikkat çekilen İYİ Parti lideri Meral Akşener’in Millet İttifakı içinde yerel seçimlerde CHP ile sonuç alan işbirliği muhalefet bloğunun itici gücü olarak görülüyor. CHP’nin İYİ Parti’nin TBMM’de grup oluşturmasına verdiği destek de güven köprülerinin kurulmasında önemli rol oynadı. Milli Görüş siyaset damarını temsil eden SP Genel Başkanı Karamollaoğlu’nun uzlaşmayı kolaylaştıran üslubunun da bu yeni muhalefet bloğunun oluşmasına katkı sağladığı CHP kaynaklarınca dile getiriliyor. Şimdi bütün dikkatler 28 Şubat’ta liderlerin kamuoyunun karşısına geçerek yapacakları açıklamaya çevrilmiş durumda.