Ekonomik model

Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Ekonomik model deyince akademik bir dergide yayınlanacak bir model kurmaktan bahsetmiyorum. Bu tür modeller bir manzume oluşturur ve ölçülebilir olurlarsa gerçek bir ekonomiye 5-10 senelik bir yol haritası çizmekte kullanılabilirler. Burada ekonomik model veya program dediğim şey ekonomik aktörlerin isteyebileceği ve taşıyabileceği, ekonomiyi bir dengeden başka bir dengeye götürebilecek bir “gerçek dünya” olayıdır. Mesela 1960’ların modeli –ki bir kalkınma stratejisi oluşturabilecek kadar kalıcı ve kapsamlı hale gelmesi umulmuştu- planlamaydı. 1980’ler başkaydı ve iki döneme ayrılabilir: 32 sayılı karar yani 1989 öncesi ve 2001 krizine kadar olan ikinci dönem; 1989-2001. Sonrası ayrı bir modeldir ve Derviş-IMF programı 2008’e kadar –2006’dan itibaren momentum kaybetmeye başlamasına rağmen- sürmüştür.

1960 sonrası üç önemli ekonomik program var. İlki planlama/ithal ikamesi modelidir. O dönemde endikatif plan/ kalkınma planlaması denen tür yaygındı. Türkiye zamanlama açısından oldukça önlerdedir. Kaldor, Tinbergen gibi önemli danışmanlar gelmiştir. Dinlenmişler midir, o ayrı. Planlamanın etkisi 1965 seçimleri civarında tepe yapmış görünüyor; gelirler artmıştır ancak bu kısa süreli olmuştur. Sonrasında planın p’sinden bile hoşlanmayan sağ siyaset tarafından “plan değil pilav” denerek iş sulandırılmıştır. Aslında bu dönem daha erken kapanabilirdi. İthal ikamesinin 1970’lerde sürmesinin –1977’ye kadar sürmüştür, sonrası eğik düzlem- maddi nedeni işçi dövizleridir. Hesapta olmayan işçi dövizleri 1973-1974 yıllarında tepe yaptı ve 1973 İlk Petrol Şokunun enflasyonist etkisi 1977’ye kadar sübvansiyonlarla içeriye yansıtılmadı.

24 Ocak 1980 kararlarının 12 Mart 1971’de gündeme gelmemesinin nedenleri vardır –ki konu o dönemde az da olsa tartışılmıştı: (a) Dünyada henüz finansallaşma başlamamış, neoliberalizm olarak adlandırılan zihniyet/kurgu/programlar yelpazesi netleşmemişti (b) Türkiye’de sermaye sınıfı henüz hazır değildi (c) Dünyada siyasi ittifaklar başka türlüydü; rüzgâr farklı esiyordu. Buna rağmen 1980’e kadar beklenemeyebilirdi ancak işçi dövizleri bekleme süresini uzattı. Özetlersek ithal ikamesinin asıl/ilk/görünür sonucu ve etkisi 1965 civarıdır. On yılda tükenmiştir. Bir on yıl daha –aslında 7 yıl- işin sürmesinin nedeni hesapta olmayan işçi dövizleridir. Sanki ihracat yapıyormuşuz gibi bir etki yaratmıştır. Ancak bu döviz bolluğu sürmemiştir.

İkinci program 24 Ocak 1980. 1979 yılında gözle görünür hale gelen neoliberal dalganın öncülerindendir. Program 1978 yılında tasarlanmış ve Derviş-Robinson raporu şeklinde aynı yıl yayınlanmıştır. Ancak uygulanması içeride siyasi ayarlamaların zamanında yapılamaması yüzünden iki yıl gecikmiştir. 1979 İkinci Petrol Şokuyla ‘70 sente muhtaç’ hale gelince nihayet ilan edilmiş ancak fiiliyatta uygulanması 12 Eylül’e kalmıştır. O dönemde böyle bir programın askeri rejim dışında hiçbir siyasi parti tarafından uygulanamayacağı defalarca yazılmıştı. Bu program daha uzun süreli bir etki yapmış ve kendi zenginlerini yaratmıştır. Fakat 1988 yılında açık tıkanma işaretleri vermiş ve reel ücretlerdeki erime dayanılmaz boyuta çıkınca 1989’da işçilere yüksek zam yapılarak ilk aşaması tamamlanmıştır. Bu nedenle –ve 1987 referandumu sonrası siyasi rekabet yeniden başladığı için kamu maliyesinde açık vermek ve seçmene dağıtmak zorunlu hale gelince- 32 sayılı karar 1989’da arz-ı endam etti. 32 sayılı karar artan DİBS ihracını alacak yerli olmadığı için alınmış bir erken karardır. 1987 referandumunda hayır çıksaydı 32 sayılı karar birkaç yıl sonra alınacaktı kanısındayım.

1990’lar bu programın –24 Ocak- tıkandığının, hatta bittiğinin açık olduğu ancak içeride rant dağıtımının hala sürmesinden dolayı geçici acil önlem paketleriyle (dikkat, program veya model değil) –5 Nisan 1994 gibi- idare edilen dönemdir. Kamu borcu yüksektir ancak cari açık düşüktür. Kur/enflasyon adeta el ele yükselmiş ve 1994-2000 arası korkunç reel faizler ödenmiştir. Ekonomi politik açısından transfer geliri olarak da görülebilir. Enflasyon muhasebesi uygulanmadığı için dönemin şirket bilançoları anlamlı sayılmaz. 

Üçüncü program 2001 Derviş-IMF programıdır. Kendi mantığı içinde başarılı olan bu program 2007 yılından itibaren –hatta 2006 ortası- adım adım fiiliyattan kalkmıştır. Bu program kamu borcunu azaltmış ancak 2004 sonrası onun yerine özel sektör borcu geçmeye başlamıştır. Aynı şekilde bütçe açığı düşürülmüş fakat cari açık onun yerini almıştır. Programın şansı dünyada para bolluğu olan döneme rastlamasıdır. Kredi genişlemesinin tarihte görülmemiş ölçülere çıkması ve ilk birkaç yıl TL’nin değer kazanması nedenleriyle ‘refah etkisi’ oluşmuş ve bu etki ‘zenginlik illüzyonuna’ dönüşmüştür. Sonrasında ‘refah etkisini’ sürdürmek için inşaat/gayrı menkule yüklenilmiş ve tüm tek faktöre/sektöre dayanan modellerde olduğu gibi ölçeğe göre azalan getiri tuzağına düşülmüştür.

Bu “gerçek dünya” modellerinin veya tam teşekküllü ekonomik programların hepsini etkileyen teknik destek, insan kaynağı, arkalarında yatan ekonomi politiğin anlaşılması ve sosyal açıdan kabul edilmesi, dünya finansal mimarisinin durumu, zamanlamanın uygun olması gibi faktörler bulunuyor. Ekonomik ve sosyolojik taşıyıcıları olmaksızın bir “gerçek dünya” modeli oluşturulamaz, yıllarca yön tayin edecek bir ekonomik program ortaya konamaz. Son 60 senedeki üç model bunlardır.

Tüm yazılarını göster