Ekonomik krizler ve Türkiye’nin politikası

Raif Bakova
Darphane (E) Genel Müdürü

Dr. Şerif Yüksel
İstanbul Kültür Üniversitesi
Uluslararası Ticaret ve Finansman Bölümü

 

Dünya ekonomi tarihinde üç büyük ‘küresel ekonomi krizi’ yaşanmıştır. Kimi iktisatçılar kriz dönemini son iki yüz yılın ya da kapitalizm döneminin en büyük ve etkili ekonomi olayı olarak tanımlamaktadır:

  1. 1873 Tarım Krizi,
  2. 1929 Borsa Krizi (Büyük Buhran),
  3. 2008 Küresel Kredi Krizi.

Anılan krizlerin en uzun sürelisi ‘Tarım Krizi’ ve en kısa sürede sona eren ise ‘2008 Küresel Kredi Krizi’dir. Fakat üç krizin arasında finansal büyüklük ve dünya ekonomisinde en yaygın olanı ise ‘Küresel Kredi Krizi’dir. Her üç krizin başladığı ve etkilendiği ekonomi liberal ekonominin önderi Amerika Birleşik Devletleri’dir.

Küresel Kredi Krizi’ni boyutu için ABD ekonomisinin yanı sıra AB ülkelerini de etkilediği, kredi kuruluşları, sigorta ve yatırım kuruluşları ile bankaların batmasına neden olduğunu söylemek yeterlidir. Buna ek olarak krizin başlangıcında ABD Merkez Bankası’nın (Fed) krizin maliyetini 175 milyar dolar tahmin etmesine karşın Banka’nın 5.4 trilyon dolar tutarlık piyasalara likidite desteği verdiğini belirtmek yeterlidir.

Bunun anlamı liberal ekonominin -kapitalizm- kalesi ve önderi ABD, devlet desteği ve ekonomiye müdahale ile krizi atlatmaya çalışmıştır. Ayrıca bu onarım 2 yıl gibi kısa sürede sonlanmıştır. AB ülkeleri bu kriz kaynaklı sorunları (Euro krizi) daha uzun sürede çözebilmiştir. Üstelik birçok bankasının ‘batışı pahasına’ bu sonuca ulaşılmıştır.

ABD’de kriz döneminde Fed Başkanı Ben Bernanke idi. Üniversite kökenli Bay Bernanke’nin doktora konusu 1929 Borsa kriziydi. Anılan borsa krizi İkinci Dünya Savaşı başlayınca sonra ermişti. Çünkü dönemin iktisat bilim insanları ‘kapitalist ülkede devlet müdahalesi’ne karşıydılar. Oysa krizin kendini sonlandırması büyük kayıplara neden olmuştu.[i] Sadece ekonomi, finans ve sanayi değil, toplum da büyük yaralar almıştı.

Özetle kapitalist ülkenin mali krizi ‘devlet müdahalesi’ ile çözüme ulaştırması Fed Başkanı’nın tek kozuydu ve bunu da başardı. Ne var ki piyasalara verilen likidite desteği enflasyonist etki yapabilirdi. O nedenle de -hatırlayanlar olabilir- kriz sonlanması üzerine her ay piyasadan 25-50 milyar dolar para geri çekildi. Bu konuda ABD Hazinesi ve Merkez Bankası Başkanı uyumlu karar ve uygulamalarıyla büyük krizden en az zararla ekonomiyi düzlüğe çıkardılar.

Türkiye ekonomisi yaklaşık bir yıldır enflasyon ve döviz kurları başta olmak üzere birçok sorunla karşı karşıya. Krizin çözümü için yönetime gelen ekonomi kurmayları 2024 Mayıs ayında iyileşme sürecinin başlayacağını açıklamalarına karşın faiz indiriminin Aralık ayı Para Politikası Kurulu’nda (PPK) olabileceğini tahmin ediyorlar. Hatta uluslararası yatırım kuruluşları da bu görüşte. Ekonomide iyileşme tahmini yaz boyunca ertelendi ve bugünkü iyileşme sürerse iki yıl sonra enflasyonun tek haneye inebileceği resmi makamların ve OVP’nin öngörüsü. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası bu amaçla kararlı bir politika uyguluyor. Sonuç olarak 2024 yılı başında aylık %3’lerde artan enflasyon yılsonu itibari ile %2’lere düşecek gibi görünüyor.

Dezenflasyon süreci ve politikasının başarılı olduğu kesin ama iş çevreleri ve piyasalar likidite sıkıntısını her fırsatta dile getiriyorlar. Halkın yüksek enflasyon ve pahalılık konusundaki haklı şikâyetleri üzerine söylenecek söz bulunmuyor. Bu ve daha birçok nedenle de hem ekonomiyi soğutmak hem de çarkların dönebilmesi için gerekli likidite desteği verilmelidir.

Küresel Kriz (2008) örneğinde olduğu gibi serbest ekonominin de kimi zaman ‘devlet müdahalesi’ ile yaşamını düzenlediği artık ‘evrensel bir iktisat kuralı’. Bugünlerde benzer bir durum Güney Kore’de yaşandı. Batılı devletlerin sosyalist ekonomilere örnek verdiği ‘Kore mucizesi’ sıkıyönetim kararı ile büyük bunalıma girince Kore Merkez Bankası iki önlem aldı. Birincisi kısa vade de piyasalara fon desteği vereceğini açıkladı. Paranın değeri çok düştüğünden döviz piyasasında önlemler alabileceğini duyurdu.

Aslında bu konuda yakın dönemde ‘2001 Bankacılık Krizi’ yaşandığında -ülkemizde- halk deyimi ile Kemal Derviş’in ekonomik programı da benzer bir uygulamaya başvurdu. ‘Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’ ile kısa sürede bankalar güçlendirildi. Sermaye yeterliliği rasyosu ve yasal düzenlemeler yapıldı. IMF’den kredi desteği ile döviz kurunda istikrar sağlaması sonucu 2002 yılında 230 milyar dolar olan milli gelirin (GSYH) yedi yılda 742 milyar dolara yükselmesi başarının en güzel göstergesi.

Ekonomide sorunlar kararlılık ve desteklerle çözümlenir. O nedenle de serbest piyasa ekonomisinde devlet/kamu müdahaleleri gerekli ise yerine getirilmelidir.

 

[i] John Steinbeck, Gazap Üzümleri, Roman

Tüm yazılarını göster