Hem sektörlerden gelen görüşler hem de öncü göstergeler ekonominin yavaşladığını daha fazla işaret etmeye başladı. Hafta başında açıklanan Bloomberg HT Ekim ayı Tüketici Güven Ön Endeksi, Ağustos ortasında başlayan, Eylül ayında devam edene çıkışını durdurarak Ağustos ayı seviyelerine geri döndü. Tüketicinin hem mevcut durum algısında hem de geleceğe ilişkin beklentilerinde gerileme izleniyor. İçinde bulunduğumuz dönemin dayanıklı tüketim malı, otomobil ve konut alımı için uygunluğunu ölçmeye çalışan Tüketim Eğilim Endeksi ise yaz aylarındaki çıkışın ardından Eylül ayı ile beraber hız kesmeye başladı. Mevcut durumda yatay seyrini koruyor. İsrail’de yaşanan savaş ortamı, bunun iç ve dış küresel finansal piyasalara yansımaları ve ekonomik aktivitede hissedilen yavaşlama tüketici güvenini olumsuz etkilemiş görünüyor. Endeksin geneli iç talepte yavaşlama sinyali veriyor.
Faiz artışı konut talebini düşürüyor
Benzer sinyaller veren başka veriler de var. Konut satış verileri Eylül ayında sert bir düşüşe işaret ediyor. Eylül ayında bir önceki yılın Eylül ayına göre yüzde 9,5, Ocak - Eylül döneminde ise yıllık bazda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 15’e yakın düşüş gerçekleşmiş durumda. İpotekli konut satışları Ocak - Eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 30, Eylül ayında ise yüzde yüzde 50 gerilemiş görünüyor. Faizlerdeki her yükselişin konut kredi talebini düşürdüğü anlaşılıyor. Para politikasında sıkılaşma eğiliminin devam edeceği varsayımıyla kredi faizlerinde artış beklemek yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla, önümüzdeki süreçte ipotekli konut satış talebinin daha da düşmesi olası görünüyor.
Konut fiyatları yabancı için de yüksek görünüyor.
Veriler sadece faizin değil, fiyatların da düşen talepte etkili olduğunu gösteriyor. Yabancılara konut satışı hem Eylül ayında hem de geçen yılın Ocak - Eylül dönemine göre yüzde 43 gerilemiş görünüyor. Elbette geçen yıl Rusya-Ukrayna savaşının yansıması olarak artan talebin yarattığı baz etkisi bu düşüş de önemli bir faktör. Fakat bu boyutta bir düşüş ve alıcıların halen Rus ağırlıklı olması, konut fiyatlarının döviz bazında yabancılara da pahalı geldiğini gösteren bir sinyal olarak alınabilir. Son bir yılda Türkiye ekonomisinin döviz bazında da çok pahalı bir ülke olduğunu hepimiz izliyoruz. Konut satış verileri de bu durumu kısmen gösteriyor. Dolayısıyla fiyat yüksekliği sadece yabancılar için değil yerliler için de talebi azaltan önemli bir faktör gibi görünüyor ve muhtemelen devam edecektir. Deflasyonist ortamlar düşük faiz nedeniyle varlık balonu yaratırlar. Biz Türkiye ekonomisinde son iki yılda enflasyonist bir ortamda deflasyonist ortama yönelik politikalar uygulayarak, faizleri düşürerek, varlık fiyatlarını aşırı arttırmayı başardık.
Enflasyonla mücadele varlık fiyatlarını da bastırır
Enflasyon ortamları ise faiz artışına yol açarak deflasyonist ortamların yarattığı varlık fiyatlarını aşağı çeker. Biz şu anda enflasyona yönelik politikaları devreye sokmaya başladığımız için varlık fiyatlarında gerileme izliyoruz. Konut ve otomobil sektörü yaşadığı durgunlukla bundan ilk nasibini alan sektörler. Önümüzdeki süreçte bu öncü sektörlerden gelen sinyaller muhtemelen diğer sektörlere de yansıyacaktır.
Talep düşüşü durabilir
İç talepte yavaşlama sinyallerini geçen hafta yayınlanan perakende satış ve ciro endeks verilerinde de izledik. Perakende satış hacminde reel bazda artış oranı önemli bir gerileme gösterdi. Temmuz ayında yıllık bazda yüzde 32 artış gösteren perakende satışlar, Ağustos ayında yıllık büyüme oranını yüzde 17 olarak gerçekleştirdi. Muhtemelen önümüzdeki süreçte düşüş devam edecektir. Bu noktada önemli bir soru, gittikçe birçok sektörün hissettiği bu yavaşlamaya rağmen enflasyonla mücadele politikalarının ne boyutta devam edeceği olacak. Talepte izlenen yavaşlama, otomobil örneğinde olduğu gibi firmalar tarafından fiyat indirimlerine doğru giden kampanyaları başlattı. Perakende sektöründe de benzer eğilimleri görüyoruz. Ücret artış beklentileri önümüzdeki süreçte bu kampanyalarla talebi belli bir oranda canlı tutabilir. Seçim öncesi, enflasyon beklentilerini ve özellikle döviz kuru ile ilgili beklentileri kontrol etmekte yeterince başarılı olunamazsa talep tekrar canlanabilir ve enflasyon dinamiklerine zarar verir.
Enflasyonla mücadele kolay değildir.
Maalesef enflasyonla mücadele için talep düşüşüne ve varlık fiyatlarındaki aşırı yükselişlerin daha normalize olmasına imkân vermemiz gerekiyor. Gerek finansal piyasa fiyatlamaları gerek reel varlık fiyatlamaları bu süreçten etkilenecektir. Hisse senedi piyasasında da benzer risklere dikkat etmemiz gerekiyor. Hisse senedi fiyatını etkileyen faizler, risk parametreleri ve kârlılık oranları önümüzdeki süreçte borsadaki yükselişi muhtemelen frenleyecektir. Enflasyonla mücadelede başarılı olma beklentisi ve buna bağlı olarak sürdürülebilir büyümenin oluşturulması ne kadar güçlü olursa, hisse senedi piyasasının olumsuz etkilenmesi o kadar azalır hatta orta vadede daha da olumlu etkiler ile karşılaşılır.