“Ekonomide özgelecek” nasıl yaratılır?

Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Okumakta geç kaldığımı düşündüğüm kitaplar her zaman oldu. Geç okuduğumu düşündüğüm kitapların son sözcükleri de zihin denizlerine bir habbe gibi karıştığında genellikle aynı duyguları yaşarım: Fark ettiklerime daha önce erişseydim, ürettiklerimin niteliği değişirdi!

Sıddharta Mukherjee’nin “Gen” kitabı da geç okuduklarım arasında.

Okuduğumuz kitapların, kopardığımız takvim yapraklarından önemli bir farkı var: Takvim yaprakları koparıldığında geçmişin çok küçük bir parçasıdır; çoğu insanın zihninde izi kalmaz. Kitaplar ise geleceğin olasılıklar denizinde işimize yarar kalın izler bırakabilir.

Mukherjee’nin kapsamlı kitabındaki bir anlatım zihnimde perçinlendi: Geçmiş deneyimlerin yazılı olduğu bir ‘özgeçmiş’ ile eğilimlerin olası fırsat ve tehlikelerini değerlendiren ‘özgelecek’ arasında nerede durmalıyız?

İşin sırrı: Sorgulama

Kendimizi sorgulamak ve kendimize ayna tutmak eli boş dönülmeyen yolculuklarımızdır.

Çevremizde çok az insanın kaldığı uzun bayram günlerinden birini, 22 yaşında genç bir öğretmenken tanıdığım, Eskişehir’de öğretmen örgütlenmesine birlikte katkı verdiğimiz, milletvekilliği de yapan Murat Kahyaoğlu’na ayırdım. Bir günümüzü İstanbul’da tarihi yarım adada kısa bir tur yaparak geçirdik. Murat Kahyaoğlu ile 58 yıllık dostluğumuzun üzerine hiçbir insani zaafının gölgesini düşürmeme özeni üzerine konuştuk.

Bayramın diğer günlerini Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Bernard Lewis, A. Yaşar Ocak, Şerif Mardin, Orhan Pamuk, Çetin Altan, Ahmet İnam, Fuat Sezgin, Niyazi Berkes, Mübeccel Kıray, Murat Belge gibi düşüncelerini yazıyla paylaşan entelektüel insanlarımızdan aldığım notlardan “özgelecek kurgulama” konusunu merkez edinen aramalar yaptım.

Ülkemizin entelektüel insanları birikim yeteneklerimizi geliştirme, koruma ve uzun dönemli geleceği güven altına alma konusundaki toplumsal zaafı yaratan üç alanda hemfikir olduklarını gözlemledim:

- Kestirme yoldan çözüm üretme eğiliminin yaygın ve yoğun olması.

- Koordinasyon eksikliği, örgütlenme ve odaklanmanın yetersizliği.

- Engelleyici bürokrasi varlığının bir türlü aşılamaması.

Kısa dönemli yönelimi aşmak için yakın zamanda aldığım notlara kısaca değinelim.

Oksay ve Sümer’in saptamaları

Reyhan Oksay’ın Herkese Bilim Teknoloji dergisinde derlediği ve Nebi Sümer’in değerlendirmesini de aldığı yazı Mayıs ayında yayınlanan 371’inci sayıda yer aldı. Paylaşılan bilgiler özellikle “kısa vadeli düşünmenin” kaynakları ve etkileri üstüne düşünmemiz gerektiğini söylüyor.

Değişik alanlarda çalışan bilim insanları, kısa dönemli düşünme eğiliminin sanayi toplumlarında güçlendiği gözlemini yapıyor. Oysa, uzun dönemli düşünme yetkinliğinin yetersiz olmasının belli başlı sorunların nedeni olduğu da çok açık. Kısa dönemli düşünce eğilimini besleyen bir dizi etken var: Psikolojik önyargılar, öğretilmiş doğrular, kalıplaşmış zihniyet ögeleri, alışkanlık konforu etkenlerin bir bölümü. İnsanların “tatmin duygularını” erteleme konusunda isteksizliği bir başka etken. Çaba gerektirmeden kolay erişilebilirlik de değerlendirmelerimizi ve kararlarımızı aklımıza gelen ilk deneyimlerimizi sorgulamadan vermemize yol açan etkenler arasında. Şöhret hastalığı, ses getiren popüler olay ve olgulara öncelik veren “göze çarpma önyargısı” da kısa dönemli düşünmeyi besliyor. Bir başka etken daha var: “Referans hattı kayması sendromu” diye tanımlanıyor: Geçmişle ilgili bilgi ve deneyim eksikliği… İnsanların yavaş seyreden değişiklikleri kaydetmede zorlanmalarının yarattığı bir sonuç. Oksay’ın derlemesinde “psikolojik uzaklaşma etkisi” diye tanımlanan, geçmiş ve gelecekle ilgili sözcük dağarcığımızın yarattığı etkilere de değiniliyor: Geleceği uzak, öte, ırak gibi sözcüklerle tanımladığımız zaman yabancı bir şeyi açıklıyormuş algısı oluşabiliyor.

Prof. Dr. Nebi Sümer de analizinde, uzun dönemli yönelimli olmak, planlı gelişme ve ekonomik büyüme olarak ölçü alındığında Türkiye’nin ortalama puanının 100 üzerinden 46’ıncı sırada yer almasına dikkat çekiyor. İşe bağlılık, azim, tutumluluk, sebat gibi uzun dönemli planlar için gerekli olan özelliklerin Çin’de, Japonya’da ve Almanya’da daha yüksek olduğu notunu düşüyor. Türkiye’nin de aralarında bulunduğu kısa dönemli yönelimin ağır bastığı toplumlarda, güce ve geleneklere saygı, ilişkilerde hiyerarşi ve statüye göre sıralama baskın. Ayrıca, utanç duygusu, başkası ne der kaygısının yaygın olduğu toplumlarda da “durumu kurtarma” eğilimi öne çıkıyor. Sümer, ayrıca kısa dönemli yönelimin kültür bağlamını nasıl ele alma gerektiğini de yorumluyor.

Düzgün bir “özgeçmiş” erdemli insan olmanın gerek şartıdır; uzun dönemli yönelim yaratacağı “özgelecek” de yeter şartı.

Geçmişi sorgulamalıyız

Önümüzde büyük bir fırsat var… “Hedeflere göre yönetim” tekniğini bilen, “en büyük maliyet hedefsizliktir” ilkesini benimseyen toplumların gelişme yolunda aldığı mesafe inkârcıların yarattığı algının gölgelemeyeceği kadar açıktır. O zaman, ülkemiz için gerekli olduğunu düşündüğüm, belirlenmesine de kendi alanımda katkı yaptığıma inandığın “2023 Hedeflerini” mutlaka özgür ortamlarda sorgulamalıyız. Kimseyi yargılamak için değil, kendi koyduğumuz hedeflere ulaşmamızı engelleyen etkenleri anlamak için yapmalıyız bunu.

Hesaplama yöntemleri, izleme ve gözleme sonuçları net olmayan “eksik bilgi” bizi her zaman yalana, aldatmaya götürür. Başkalarını aldatmak erdemsizliğe gider; kendimizi aldatmanın nereye gider onu da herkes kendine göre değerlendirsin.

Gelin hep birlikte “özgeleceğimizi yaratma” konusunda uzun dönemli düşünelim, koordine etmeyi, örgütlenmeyi, odaklanmayı göze alalım ve yaratmak istediğimiz sonuçlara ulaşalım.

Tüm yazılarını göster