Piyasalarda canlanma yeterince ivmelenemiyor, yatırımlar hızlanmıyor. Herkesin bu sorunun köküne dair ezberi şu; “güven tesis edilemiyor.”
Kök sorun sahiden bu mudur? Güven geri gelse, her şey yoluna girecek midir? Bekleyen yatırımlar yapılacak da… Ekonomi tıkırında gidecek midir? Daha doğrusu; piyasaların tek eksiği güven midir?
Son birkaç aydır büyümedeki canlanmanın neden yatırımları zıplatmadığını, girişimcilerin neyi beklediğini soruşturuyorum. Aldığım cevapların ortak paydası güven çıkıyor. Deniliyor ki, “efendim yönetim ve geleceğe güven duysam…”
Peki, güven nasıl tesis edilir? Buna verilen cevaplar da kristalleşmeye başladı; yapısal reformlar? Herkesin dilinde olan ama zihninde netleşmeyen de bu… Sahi, bu yapısal reformlar ne ola ki?
Öncelikle siyasi istikrar, sonrasında jeopolitik riskler ve devamında adalet reformu, dış politika reformu. Adalet gelse güven tesis edilir. Tüm komşularla kavgalı dış politikamız dönüşse jeopolitik riskler azalıp güven ortamı doğar.
Bana göre kök sorun güvenden de derindedir. Misal; giderek verimsizleşen işletmelerimiz, konfor alanındaki nüfusun fazlalığı, çalışmadan kazananların kayırılması, imtiyazlı kesimlerin varlığı, nepotizm ve yandaşını zenginleştirme…
Güven, gerek şarttır ama yeter şart; kendimizi dönüştürmektir. Yapısal reform, yalnızca kamunun değil özelin de ihtiyacıdır.
ANCAK KENDİNE GÜVENEN BAŞKASINA GÜVEN DUYAR
Geleceğe güvensizliğin kaynağında, kendi geleceğimize dair sürdürül ebilirlik endişeleri yatıyor aslında…
“Güven duymuyorum bu yüzden atılıma geçmiyor, yatırım yapmıyorum” beyanı; kendimizi çok kolay kandırabildiğimizin ifadesi…
Sen önce kendine güvenme cesareti göster. Senin dışındakilere; hükümetine, ortağına, müşterine, çalışanına, dünyaya güven, bu noktadan sonra başlayacaktır.