Dünya ekonomisine bir dönem üç kadın damga vurmuştu: Almanya Başbakanı Angela Merkel, ABD Merkez Bankası Başkanı Janet Yellen ve IMF Başkanı Christine Lagarde. Merkel 16 yıl başbakanlıktan sonra kendi isteğiyle ayrıldı, Yellen ise 4 yıl Fed başkan yardımcılığı ve 4 yıl Fed başkanlığından sonra 2018’de ayrıldı ama daha sonra 2021’de ABD Hazine Bakanı olarak geri döndü. Lagarde IMF’nin tarihindeki ilk kadın başkan olarak oturduğu koltuktan 2019’da ayrıldı ve Avrupa Merkez Bankası’nın başına geçti. Lagarde’ın yerine ise IMF’ye bir başka kadın Kristalina Ivanova Georgieva-Kinova geldi.
Deyim yerindeyse dünya ekonomisine artık kadınlar da yön veriyor. Önceki gün Nobel ekonomi ödülünün Profesör Claudia Goldin’e verileceği açıklanınca “ekonomide kadın damgası” konusu tekrar gündeme geldi.
Bir iktisat tarihçisi olan Harvard Üniversitesinden Goldin, ağırlıklı olarak kadınların iş gücündeki yeri ve cinsiyete dayalı gelir eşitsizliği, eğitim, göç ve teknolojik değişimler gibi alanlardaki çalışmalarıyla tanınıyor. Goldin Nobel’e ise işgücü piyasasında kadın konulu çalışmaları nedeniyle layık görüldü.
Goldin’in en son çıkan kitabının “Kariyer & Aile: Kadınların Eşitliğe Giden Yüz Yıllık Yolculuğu” olan başlığı da aslında neden Nobel’e layık görüldüğünü gösteriyor. Son 200 yıllık verileri değerlendiren Goldin’in araştırmaları, evli kadınların çalışma hayatındaki yerinin tarım ekonomisinden endüstri ekonomisine geçişin ardından azalmaya başladığını ancak 1900’lü yılların özellikle ikinci yarısında hizmet sektörünün gelişmeye başlamasıyla tekrar arttığını gösteriyor.
Goldin’in çalışmaları kadın ve erkekler arasındaki ücret farklılığının daha doğrusu eşitsizliğini ve nedenlerini de ortaya koyuyor. Kadınlar erkeklere göre hem kariyerlerinde daha zor yükseliyorlar hem de daha az para kazanıyorlar. Eşitsizlik bir zamanlar eğitim düzeyindeki ve mesleklerdeki farklılıklara bağlanırken Goldin asıl ücret eşitsizliğinin aynı işi yapan kadın ve erkekler arasında yaşandığını ortaya koydu.
Şu anda dünya ekonomisinin farklı alanlarında öne çıkan ve etki yapan birçok kadın var. Goldin, Yellen, Lagarde, Georgieva bunlardan en fazla bilinenleri. Hepsi de çok etkileyici özgeçmişlere sahipler. Aynı şekilde Türkiye’de de 1931 yılından bu yana faaliyet gösteren Merkez Bankası’nın başına ilk defa bu yıl bir kadının, Hafize Gaye Erkan’ın gelmiş olması önemli bir gelişmedir. Ancak bu tekil örneklere ve kadınların küresel ve ulusal ekonomilerde kritik pozisyonlara gelmelerine rağmen hem işgücüne katılım hem ücret farklılıkları hem de kariyer basamaklarında tırmanma açısından açık ara aleyhlerine durum devam ediyor.
Bu isimlerin hiç birisi sahip oldukları unvanları kolay elde etmediler. Bu kadınların hikayeleri bile kadın erkek ayrımı yapanlara, kadının iş yaşamında önünü tıkayan anlayışa karşı güçlü bir örnektir. Mesela ABD Hazine Bakanı olarak bugün 87.000 çalışan ve devasa bir bütçeyi yöneten ve küresel ekonomiye yön veren Yellen “ilk”lerin kadınıdır. Liseden okul birincisi olarak mezun oldu. Yale’de doktora yaparken, sınıftaki tek kadındı. Harvard’da ders verirken üniversitedeki tek kadın ekonomi profesörüydü. Dünya finans sisteminin en kritik koltuklarına oturan ilk kadın o oldu. Beyaz Saray’ın Ekonomi Danışmanları Konseyi’nin ilk kadın başkanıdır. Fed’in ilk kadın guvernörüdür.
1969 yılında başlatılan Nobel Ekonomi Ödülü’nü bile 54 yıl boyunca sadece üç defa bir kadının almış olması bile başlı başına bu eşitsizliği açıklayan bir durum değil midir?