Dün açıklanan enflasyon rakamlarına göre yıllık enflasyon haziran ayında 1.3 puanlık düşüş ile yüzde 38,21’e geriledi ancak bu düşüş sizi yanıltmasın. Türkiye ciddi bir enflasyon sorunu ile karşı karşıya bulunuyor. Yıllık enflasyondaki düşüşün nedeni tamamen baz etkisi. Bir önceki yılın haziran ayında ”çok çok yüksek” olan enflasyon rakamı 12 aylık hesaplamadan çıkmış, yerine bu yılın haziran ayındaki “çok yüksek” enflasyon rakamı hesaplamaya girmiş. Yani kısacası, aylık enflasyon hala “çok yüksek” seyrediyor.
Merkez Bankası’nın sitesinde 2005 yılından bu yana aylar itibariyle enflasyon rakamları var. Dün açıklanan haziran ayı enflasyon rakamlarını alın ve bunu geçmiş yılların aynı ayı ile karşılaştırın, iklim değişikliğini çok açık göreceksiniz. Bu iklim değişikliği yer kürenin yaşadığı iklim değişikliği değil, Türkiye ekonomisinin iklimindeki değişimdir; nedeni fiyat istikrarı hedefinin arka plana atılmasıdır.
Aşağıdaki tabloda yıllar itibariyle haziran ayı tüketici fiyat enflasyonu var. Bu tablo Türkiye ekonomisinde enflasyonun 2018 yılından itibaren ayrı bir platoya yükseldiğini gösteriyor. Yani iklim değişikliğinin etkilerini ve ekonomik ısınmayı 2018 yılından itibaren daha net görmeye başlamışız.
2018 yılına kadar haziran ayları enflasyonun ya çok düşük ya da eksi çıktığı aylardı. Hatta 2012 yılına kadar olan 8 yılın 5’inde aylık enflasyon eksi çıkmış. 2005-2017 arasındaki dönemde haziran aylarında enflasyon ortalama yüzde 0,13 düşmüş.
Yani bu dönemde fiyatlar artmadığı gibi gerilemiş. Ama 2018 yılından itibaren bir şeyler olmuş ve iklim değişmiş. Türkiye yüksek enflasyon iklimine girmiş. Son altı yılın ortalama haziran enflasyonu yüzde 2.58 olmuş.
Görünüm çok iç açıcı değil. Merkez Bankası’nın geçen ayki Para Politikası Kurulu açıklamasında vurguladığı gibi “yakın döneme ilişkin göstergeler enflasyonun ana eğiliminde yükselişe işaret etmektedir.” Yurtiçi talep güçlü, kur olumsuz etkiliyor ve hizmet enflasyonunda ciddi bir katılık oluştu. Yılın ikinci çeyreğine ilişkin veriler, iktisadi faaliyetin özellikle iç talep kaynaklı güçlü seyrini sürdürdüğünü teyit etmektedir. Seçim öncesi dönemde seçim ekonomisinin bir parçası olarak bilinçli bir siyasi tercihti bu. Şimdi faturası çıkıyor.
Maliyet tarafında çok rahat değiliz. Geçen yılın ikinci yarısından itibaren gerileyen küresel emtia fiyatları ve istikrarlı seyreden uluslararası taşımacılık maliyetleri tüketici enflasyonundaki düşüşü destekliyor ama döviz kurları ve işgücü maliyetindeki artışlar nedeniyle üretici fiyatları üzerindeki baskı artıyor. Özellikle TL’deki zayıflama önümüzdeki dönemde enerji ve ithal edilen diğer girdi fiyatları üzerinde baskı oluşturacak.
Bunları bizzat Merkez Bankası’nın kendisi söylüyor. Diyor ki; “Türk Lirası’ndaki değer kayıpları, artan kur oynaklığı ve ücretlerde genele yayılan artışın yakın dönemde enflasyon üzerinde maliyet yönlü ilave baskı oluşturacağı öngörülmektedir. Söz konusu etmenlerden tüketici fiyatlarına geçişkenliğin, özellikle talep koşullarının güçlü olduğu dönemlerde hızlı gerçekleştiği görülmektedir. Öncü göstergelere göre, başta dayanıklı tüketim malları olmak üzere enflasyon sepetindeki birçok kalemde kur artışları tüketici enflasyonuna yansımaya başlamıştır.”
Bu tablo Türkiye’nin enflasyon konusunda acil aksiyon almasını gerektiriyor; daha sıkı bir parasal duruşu ve daha disiplinli bir mali duruşu zorunlu kılıyor. Çünkü fiyat istikrarındaki bozulma makroekonomik istikrarı ve finansal istikrarı tehdit ediyor.