Ekonomide ezberler bozuldu, öngörü ufku daraldı

Maruf BUZCUGİL ANKARA NOTLARI

Ekonomi çevrelerinde yüzde 40’a yaklaşan kredi faizleri ve yüzde 80’i bulan enflasyon karşısında TCMB’nin sembolik kalan 1 puanlık faiz indiriminin nasıl bir fayda sağlayacağı merak ediliyor.

Türkiye ve dünya ekonomisi zor ve önceki dönemlerde çekilen sıkıntılara pek benzetilemeyen değişik bir dönemden geçiyor. Üçüncü yılını yaşayan küresel salgının ticaret dengelerindeki değişimi hızlandırdığı, mal tedarik zincir ve yöntemlerinin yeniden kurgulandığı, yapısal sorunların daha açık görüldüğü ilginç bir dönemdeyiz.

Türkiye’nin özgün yapısal sorunları, bölgesel konumu, gelecek yıl yapılacak çok önemli seçimlerin siyasi kaygılarla ekonomik karar alma süreçlerini zorlaması, enflasyon başta olmak üzere konjonktürün dayattığı sıkıntıları çarpan etkisiyle daha fazla ve derin hissetmesine neden oluyor. Ekonomi yönetiminin geçen sonbaharda terk ettiğini resmen açıkladığı geleneksel (Ortodoks) politikalar yerine her ne pahasına olursa olsun büyümeyi hedefleyen, yüksek enflasyonu göze alabilen, öngörülemeyen çok kısa vadeli düzenlemelerle yol alıyoruz. Ekonominin çarklarının dönüyor olması sevinilecek bir durum olarak yansıtılıyor. Resmi verilerle dayanılmaz boyutlara gelmiş tüketici enflasyonunun iki katı maliyet enflasyonuyla boğuşan reel sektörü kapsamlı politikalarla rahatlatmak yerine çok kısa vadeli finansmana erişim imkanları iyileştirilmeye çalışıyor. “Ekonominin çarklarının birden bire durabileceği” olasılığının artık yüksek perdeden dile getiriliyor olması, tüylerimizi ürpertiyor. Ekonomi yönetimi, piyasayı işler kılmak için “makro ihtiyati tedbirler”le finansmana erişim imkanlarını kısmen rahatlatmayı birinci öncelik olarak görüyor.

TCMB’nin sembolik faiz indirimi

Merkez Bankalarının para politikaları küresel çalkantı nedeniyle etkinliğini kaybetse de hâlâ geçerliliğini koruyor. Piyasaların gözü kulağı Fed’in, Avrupa Merkez Bankası’nın kararlarında. Türkiye, 1980’li yılların sonundan itibaren TCMB’nin çağdaş merkez bankacılığına ulaştırılması için sürekli reform niteliğinde düzenlemeler gerçekleştirdi. 2002-2007 dönemi başta olmak üzere hızlı büyüme dönemlerinde bunun çok faydasını gördü.

Ekonomi muhabiri olarak tanıklık ettiğimiz dönemle ilgili eski bilgileri hatırlamakta yarar var. Türkiye’de evrensel anlamda para piyasalarının oluşturulmaya çalışıldığı sırada dönemin Merkez Bankası Başkanı Rüşdü Saraçoğlu, bizlere “neden bizim de bir Bundesbank’ımız olmasın?” sorusuyla yola çıktıklarını anlatırdı. O dönemde dünyada güvenilirliği ile örnek gösterilen Alman Merkez Bankası Bundesbank, Avrupa Merkez Bankası’nın da temelini oluşturdu. 1990’lı yıllarda İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Başkanlığı, Merkez Bankası Başkanlığı yapan Yaman Törüner de ekonomi muhabirlerine, çağdaş merkez bankacılığının fikir babalarından ünlü liberal iktisatçı P. Samuelson’a atfettiği şu sözü sık sık tekrarlardı: “İnsanlığın üç büyük icadı vardır; Ateş, Tekerlek, Merkez Bankacılığı” Yaklaşık bir yıldır TCMB’nin yasa gereği siyasi irade ile eşgüdüm halinde tasarladığı para politikasından uzaklaştık. Bugüne kadar para politikasının tam olarak ulaşamadığı alanları kapsaması düşünülerek tamamlayıcı unsur olarak tasarlandığını bildiğimiz “makro ihtiyati tedbirler” temel politika unsuru haline geldi. Geçen yıl sonbaharda başlayan politika faizindeki indirimler döviz kuru/ enflasyon sarmalındaki artışın göze alındığı izlenimi verdi. TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu döneminde en son 2021 Ağustos PPK toplantısı metninde piyasalara politika faizinin enflasyon üzerinde belirleneceği taahhüt edildi.

Faiz kararı, finansmana erişimi nasıl etkileyecek?

19 Ağustos 2021 tarihli PPK metininde şu ifade (taahhüt) yer alıyordu: “Enflasyonda kalıcı düşüşe işaret eden güçlü göstergeler oluşana ve orta vadeli yüzde 5 hedefine ulaşıncaya kadar politika faizi, güçlü dezenflasyonist etkiyi muhafaza edecek şekilde, enflasyonun üzerinde bir düzeyde oluşturulmaya devam edilecektir.”

Ekonomi çevrelerinde yüzde 40’a yaklaşan kredi faizleri ve yüzde 80’i bulan enflasyon karşısında TCMB’nin sembolik kalan 1 puanlık faiz indiriminin nasıl bir fayda sağlayacağı merak ediliyor.

TCMB’nin faiz kararının ardından açıkladığı makro ihtiyati tedbirlerin finansmana erişim imkanlarını bu enflasyonist ortamda nasıl iyileştireceği girdiğimiz hemen her ortamda tartışılıyor. Bu uygulamaların nasıl sonuçlar getireceğini hep birlikte izleyeceğiz.

İsrail’in Ankara’ya Büyükelçi ataması

Türkiye-İsrail ilişkilerinin ekonomi ve ticaret odaklı normalleştirilmesine yönelik adımlar ilerliyor. Bir süre önce Türkiye’ye Ticaret Müşaviri atayan İsrail şimdi Ankara Büyükelçisini atamaya hazırlanıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, iki ülkenin karşılıklı olarak diplomatik ilişkileri yeniden Büyükelçi düzeyine yükseltme kararı aldıklarını geçen hafta ziyaretine gelen Kırgızistan Dışişleri Bakanı Ceenbek Kulubayev ile ortak basın toplantısında açıklamıştı. Çavuşoğlu, yeni hükümetin göreve gelmesiyle diyalog sürecinin başladığını, ilişkilerin normalleştirilmesi kapsamında Büyükelçi atamalarının da bulunduğunu belirterek, “Türkiye olarak Tel Aviv’e Büyükelçi atama kararı aldık.” demişti. Çavuşoğlu’nun “Filistin, Kudüs ve Gazze’nin haklarını savunmaya devam edeceğiz. Bu konudaki mesajlarımızın büyükelçi seviyesinde Tel Aviv’e iletilmesi de önemli olacaktır.” mesajı dikkati çekmişti.

Maslahatgüzar zaten Büyükelçi unvanı taşıyor

Edindiğimiz bilgiye göre, İsrail’in Ankara’ya büyükelçi ataması işlemi bir iki hafta içinde gerçekleşecek. Burada dikkati çeken nokta, halen İsrail’in Ankara Maslahatgüzarı olarak görev yapan Bayan İrit Lillian’ın zaten büyükelçi unvanlı bir diplomat olması. Lillian’nın Türkiye’ye gelmeden önce Bulgaristan büyükelçisi olarak görev yaptığı hatırlatılıyor. İrit Lillian’ın Büyükelçi olarak görevine devam etmesi de ihtimal dahilinde. Bilgi aldığımız yetkililer, Ankara’ya Büyükelçi atanması işleminin İsrail’in Büyükelçi atama kurallarına uygun şekilde yürütüleceğini ısrarla vurguluyorlar. Bu arada atandığını ilk kez Maslahatgüzar Lillian’ın DÜNYA’ya verdiği mülakatta duyurduğu İsrail’in Türkiye Ticaret Ataşesi Matan Safran da resmen göreve başlamış. İsrail Ticaret Bakanlığı’nın deneyimli bürokratlarından olduğu belirtilen Matan Safran’ın ilk iş olarak, Eylül ayı içinde yapılması beklenen ancak gündemi ve tarihi henüz kesinleşmeyen Türkiye-İsrail Karma Ekonomik Komisyon (KEK) Toplantısı hazırlıkları üzerine çalıştığı belirtiliyor.

Tüm yazılarını göster