Zafer Özcivan
Ekonomist-Yazar
zozcivan@hotmail.com
Yaklaşık üç yıldan bu yana devam eden yüksek enflasyon döneminden kurtulmak için hükümet birtakım önlemleri yürürlüğe koymuş ve enflasyonu düşürmenin en önemli hedef olduğunu açıklasa da piyasalarda belirgin bir durgunluk söz konusudur. Öncelikle uzunca bir süreden bu yana devam eden ve önümüzdeki süreçte de enflasyon tek haneye kadar düşene kadar devam edeceği açıklanan sıkılaştırılmış para politikası harcamaların kısıtlanması yönünde olumlu sonuçlar vermesinin yanında geçtiğimiz günlerde açıklanan 2024 yılı üçüncü çeyrek büyüme rakamlarının düşük çıkmasında etkili olmuştur. Çünkü uygulamanın amacı tedavüldeki para miktarını kontrol altına alarak halkın harcamalarını azaltmak başka bir deyişle piyasalarda arz fazlalığı yaratarak fiyatların düşmesini sağlamaktı ve son birkaç aydan bu yana amacına ulaştığı bir gerçektir. Ancak iç piyasada zaten yetersiz olan ticaret hacminin düşmesine sebep olduğu için beklenen ekonomik büyüme sağlanamamıştır.
TÜİK verilerine göre gayri safi yurt içi hasıla 2024 yılı üçüncü çeyreğinde bir önceki yılın aynı dönemine göre %2,1 oranında büyümüştür. Ancak bu büyüme rakamı geçen dönemlere göre son derece azdır ve ekonomide yaşanan durgunluğun ibaresidir. Çünkü büyüme rakamlarının analizi yapılırsa; bu yılın ikinci çeyreğine göre ekonomi %0,2 oranında azalmıştır, yani küçülmüştür.
Ekonomik büyümenin en önemli göstergesi halkın refah düzeyinin artması yani gelirlerinin yükselmesiyle birlikte iktisat kuralı olarak harcamalarının artması, eğitim, sağlık, kültürel değerler, gelir dağılımının adaletli bir şekilde oluşması olarak sayılabilir.
Yukarıda saymaya çalıştığım büyüme kriterlerinin oluşabilmesi, ülkede üretim kaynaklarının en verimli şekilde kullanılması, yabancı veya yerli girişimcilerin desteklenerek ve ekonomide güvenin yükseltilerek ülkede yatırımların yapılması en önde gelen faktördür. Çünkü sabit sermaye yatırımlarının yapılmasıyla yani üretim yapan fabrikaların açılmasıyla birlikte ihracatımız da yükseleceğinden ülkeye döviz girdisi gelecek, işsizlik azalacak, devletin vergi gelirleri yükselecek, uluslararası piyasalarda rekabet kriterlerine uyum sağlanması kolaylaşacaktır. Bu arada artan üretim nedeniyle yerli piyasalarda da arz fazlası kendiliğinden oluşacağı için fiyat kontrolu da bir yerlere kadar sağlanacak ve artan fiyatların önüne geçilecektir.
Ekonomide durgunluk yaşadığımızın sebeplerinden biri olan büyüme rakamları da yükseleceğinden halkın refah düzeyi artacak ve doğal olarak iç piyasalarda da hareketlilik ön plana çıkacaktır.
Yukarıda bahsetmeye çalıştığım gibi yaklaşık üç yıldan bu yana enflasyonla mücadele ediyoruz ama ekonomide bozulan dengeleri yerine getirmek son derece zor bir dönemdir ve uzunca bir süre gerektirecektir. Hazine ve Maliye Bakanımızın ifadesine göre enflasyon şokundan kurtulabilmek için 56 ülkede yapılan bir araştırmada ortalama olarak 3,4 yıl gerekmektedir. Hazine ve Maliye Bakanımızın göreve geldiği Mayıs 2023 esas alınırsa yaklaşık iki yıl daha zamana ihtiyacımız olduğu bir gerçektir ama bana sorarsanız enflasyonun düşmesi için kim gelirse gelsin üç yıl gibi bir zamana ihtiyacımız olacaktır.
Tekrar ekonomik büyüme verilerine dönecek olursak sanayi sektörü %2,2, imalat sektörü ise %2,8 oranında küçüldüğü görülmektedir. Zaten imalat PMI oranı son sekiz aydan bu yana düşme eğilimdedir ve imalat sanayi de aynı süreden bu yana azalmıştır. Bunun sonuçlarına gelecek olursak en başta ihracatın azalması, işsizliğin artması ve birçok etken sayılabilir. Kaldı ki üretime en çok ihtiyacımız olan bir dönemi yaşıyoruz ve merkez bankası rezervlerimiz son birkaç aydan bu yana yüksek değerde olmasına rağmen yeterli değildir ve ülke olarak çok çalışıp çok üretmek zorundayız.
Ekonomide dengenin bozulmasında en büyük etken enflasyonun yüksek seyretmesi ve düşürülmesi için alınacak veya alınan önlemlerin doğru, sıkı ve sürdürülebilir olmasıdır. Ancak enflasyonun kontrol altına alınması için sadece para politikalarının yetmeyeceğini yaşadık ve gördük. Para politikasının yanında yapısal reformlar ve sıkı ve sürdürülebilir maliye politikalarının da uygulamaya konulması gerekir. Bunları açmamız gerekirse;
- Sıkı ve sürdürülebilir maliye politikası; ek vergi ve kamuda tasarruf tedbirlerinin alınması anlamındadır. Şimdiye kadar vergi konusunda birçok adım atıldığı için günümüzde uygulanması son derece zordur ve enflasyonun yükselmesine yol açabilir. Önemli olan adil bir vergi sisteminin uygulanmasıdır.
Kamuda tasarruf yapılması ise en iyi sonuç alınmasında etkendir. Bundan bir süre önce açıklanan tasarruf tedbirleri konusunda yapılan açıklamalarda 108 milyar TL gibi komik bir rakam telaffuz edilmişti. Ancak buna bile uyum gösterilmediği hepimiz tarafından bilinmektedir.
- Sıkı ve sürdürülebilir üretim politikasına gelince enflasyonun düşmesi ve yukarıda saydığım ekonomik göstergelerin olumlu seyretmesi için en önemli faktördür. Ülkemizde sanayi için kredi destekleri yapılmaktadır ama verilen bu desteklerin tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Özellikle verilen kredilerin amaca uygun kullanılabilmesi çok sıkı denetlenmeli ve amaç dışı kullanılması önlenmelidir. Ayrıca yabancı yatırımcıların yanında yerli girişimcilerin üretime yönelmesi için ekonomik güvenin sağlanması gerekir. Çünkü ekonomide en önemli faktör güvendir. Günümüzde kredi faizlerinin yüksek olmasından ve döviz kurlarının uzunca bir süreden bu yana yatay seyretmesi ihracat yapan işletmeleri ve turizm sektörünü olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle gıda enflasyonunun dirençli olmasından dolayı enflasyon beklenen seviyede olmadığından olmalı ki politika faizleri sekiz aydan bu yana sabit kalmıştır. Dolayısıyla kredi maliyetleri düşürülerek sanayicinin önü açılmalıdır ve düşük faizli kredi üretim odaklı olmalıdır. Politika faizleri ise muhtemelen önümüzdeki ay veya ocak ayında düşürülecektir. Ancak her yıl olduğu gibi ocak ve şubat aylarında enflasyon yüksek çıkacağından politika faizlerini etkileyecektir.
- Sıkı ve sürdürülebilir tarım politikası uygulamasına acilen geçilmelidir. Bir tarım ülkesi olduğumuz halde başta baklagiller ve canlı hayvan olmak üzere birçok ürünü ithal etmek zorunda kalıyoruz. Bunun önlenebilmesi için boş kalan ekilebilir alanların değerlendirilmesi, teşviklerin arttırılması, tarım üreticilerinin üretim maliyetlerinin düşürülmesi elzemdir. Tarım ürünlerinin ekilmesi ve halka sunulması tahmini olarak değil belli bir program dahilinde olmalıdır.
Ekonomik büyümenin sağlaması, ancak ve ancak üretime odaklanılması ile mümkündür. Diğer sektörlerde büyüme ise (finans, inşaat vd.) gelip geçici olmaktadır.
Bahsetmeye çalıştığım konular çok daha geniş ele alınması gerekir ama zaman ve yer darlığı nedeniyle burada kesmek durumundayım.
Sonuç olarak resesyon GSYH iki veya daha fazla çeyrekte yıllık periyotta arka arkaya negatif büyümesi sonucunda ortaya çıkan bir sonuçtur. Bizde de resesyon olduğunu söylemek abartı olmaz.