Piyasalarda anormal şeyler oluyor. Belli ki dövizde bir rahatsızlık var.
* Rezervler tarihin en düşük seviyelerinde seyrediyor. Bu kadar düşük rezerv seviyesi tedirginlik yaratıyor.
* Piyasada döviz likiditesi Rusya’dan, Katar’dan, Suudi Arabistan’dan, Birleşik Arap Emirlikleri’nden, Çin’den, Güney Kore’den, Azerbaycan’dan ve Libya’dan swap ya da mevduat şeklinde sağlanan dövizlerle güçlü tutulmaya çalışılıyor. Bu tip kaynaklara dayalı olmak rahatsızlık verici. Çünkü devletler arasında kimse kimseye gül hatırı için para vermez. Para verirken karşılığında kendisine illaki bir fayda sağlar.
* Kur Korumalı Mevduat (KKM) diye bir şey icat edildi, para ve kur politikasının ana aracı haline geldi. Bir ara gözden düşmüştü ama son haftalarda tekrar cazip hale geldi. Bankacılar harıl harıl müşterilerini arayıp onları KKM’ye ikna etmeye çalışıyorlar. Kur Korumalı Mevduat hesaplarının toplamı 2.3 trilyon liraya aşmış durumda. Sadece 12 Mayıs haftasında 144 milyar lira artmış. Çünkü bankalar Merkez Bankası’nın da yol vermesiyle çok yüksek faiz önermeye başladılar. Kimse politika faizine bakmaz oldu; gözler KKM’de. Görünürde Merkez Bankası faizi düşük tutuyor, artırmaktan kaçınıyor ama KKM üzerinden bankalar eliyle faiz arttırıyor. Mevduat faizleri yıllardır hiç bu kadar yüksek olmamıştı. KKM hikayesi sürdürülebilir bir durum değil.
* Bir yandan TL likiditesi sıkıştırılıyor; çünkü TL’ye sıkışanın elinde ya da bir yerlerde tuttuğu döviz satması isteniyor. Öte yandan Merkez Bankası döviz alımlarını da kısıtlamaya çalışıyor. Öyle hadi deyince döviz almak artık eskisi kadar kolay değil. Serbest kur rejiminde bu durum da sürdürülebilir değil.
Kısacası politika faizini artıramayan TCMB farklı yöntemlerle haftalardır canla başla Türk Lirası’nı savunuyor. Yeri geliyor satıyor, yeri geliyor döviz alımlarını yavaşlatmaya yönelik adımlar atıyor. Altın sattığı konuşuluyor. TL uzlaşmalı vadeli döviz satımı yapılıyor. Böylece gelen ani döviz talepleri yumuşatılmaya ve TL’deki aşırı oynaklığın önüne geçilmek isteniyor. Kredi kartından nakit avans çekenlerin ve Kredili Mevduat Hesabı (KMH) kullanıcılarının eline geçen Türk liraları ile döviz aldıkları düşüncesiyle onların üzerine gidiliyor. Ama bunların önemli bir bölümünün asıl derdinin döviz almak değil ayın sonunu getirmek olduğu görülünce geri adım atılıyor.
Herkes biliyor ki; Merkez Bankası bıraktığı anda Türk Lirası değer kaybedecek. TL değer kaybetmeye başladığında ihracatçının yüzü gülecek ama bu değer kaybı hem enflasyonu arttıracak hem de ciddi bir kur riski üstlenen kamuya ek yük getirecek. TCMB eski baş ekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara, kamunun döviz açık pozisyonunun 300 milyar doları geçtiğini tahmin ediyor. “Yani artık kurdaki her 1 TL artışın kamuya (halka) yükü yaklaşık 300 milyar TL olacak.” Anlayacağımız ortada “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” durumu var.
En iyisi yumuşak iniş, yani kontrollü bir düzeltme ama şu andaki koşullar buna imkân vermiyor. Kontrollü bir düzeltme için yabancı sermayeyi ve yastık altındaki paraları ekonomiye çekecek bir tablonun ve programın ortaya çıkması gerekiyor.