Şişecam’da Uzun Vadeli Planlama Bölümü’nde göreve başladığımda yaşım 40’lara merdiven dayamıştı. Öğretmenlik, yerel gazetecilik, sanayi odası ve üniversitede edindiğim birikimlerim vardı, ama yine de kendimi kanıtlamak ve kariyerimi sağlam temeller üzerine kurmak için ne yapmam gerektiğini sorguluyordum.
Dönemin Şişecam Planlama Bölümü yöneticisi ve iki kıdemli uzman genel müdürün odasında toplantı yapılacağını söylediler. Elimde hiç eksik olmayan not defterimle arkadaşlara katıldım. Genel Müdürümüz Talat Orhon, “Yakıt sıkıntısı dayanılmaz hale geldi. Özellikle Mersin’deki Soda tesislerinde tüketilen fuel-oil ihtiyacını karşılamak hepimizi çok zorluyor. Yakıt fiyatlarındaki aşırı hareketlilik dengeleri tutturmamızı engelliyor. Ülkemizin kömür yatakları zengin. Bir fizibilite yaparak böyle bir yatırımla yerli kaynaktan sorunu kökten çözmek mümkün mü? Planlama bölüm fizibilite çalışmaları yapsın” dedi.
Genel müdürlük katının bir kat altındaki çalışma yerimize indiğimizde, yöneticimiz bu çalışmayı “soda sorumlusu” olarak benim yapacağımı söyledi.
Kömürü Eskişehir’de çok yaygın olan “Şakır Zümre Sobasında” yakmayı bile beceremediğimi biliyordum; bu önemli çalışmanın altından nasıl kalkabilirdim?
Görevin bana verilişinin ertesi günü, üniversitedeki bir tanıdığım aracılığıyla maden fakültesinde biri profesör diğer doçent iki bilim insanımızla görüştüm. Bilim insanlarımız bir dizi bilgiyi paylaştı, ama benim yanıtını almak istediğim teknik bilgiden çok fizibilitenin nasıl yapılacağıydı?
Deneyimli birkaç insana daha danıştım; hafta sonu bir otobüsle Tavşanlı’ya gittim. Tanıdığım öğretmen arkadaşla buluştuk. Ertesi gün Tunçbilek’e gittik. Hafta tatiliydi ama kömür işletmesi ve elektrik santralında çalışan mühendisler onarımdaki türbini ve işletmenin bütün süreçlerini anlattılar. Tesisin lokalinde geniş bir masanın çevresinde toplanarak sorduğum her soruya değişik yanıtlar verdiler. Söyledikleri her sözü not ediyordum. Akşam lokalde yemeğimizi yedikten sonra geç vakitlere kadar söyleşi devam etti.
Gece uyumadan önce defterimdeki notları gözden geçirdim. Pazar günü de İstanbul’a döndüm; sahada eli taşın altındaki mühendislerin, teknisyenlerin, değişik kademdeki yöneticilerin söylediklerimden çıkardığım sonucu toparladım: Birincisi, ilgili bakanlıkla görüşerek ülkemizdeki hangi yataklardan bize kömür verebileceklerine ilişkin ön bilgi alacaktık. İkincisi, jeoloji, kömür ve enerji mühendisinden oluşan bir ekiple kömür yataklarını yerinde inceleyecek, kapasite ve teknik imkânlarının arz güvenliği sağlama olanaklarını sorgulayacaktık. Üçüncüsü, kömürü yerinde alabilsek bile Mersin’e taşımanın koşullarını ve olası yükleme-indirme limanı, limandan fabrika stok alanlarına taşınma sistemi ve altyapı olanaklarıyla birlikte olası maliyetlerini hesaplayacaktık. Dördüncüsü, kömür yakma teknolojileri ve kazan verimleri konusunda ön-bilgileri ihmal etmeyecektik. Beşincisi, kömürün özelliklerini analiz ettirerek kül ergime derecesi, kükürt oranı, stabil kalorisi, özellikle de kül havuzu oluşturmanın proje bağlamında maliyetlerine ilişkin öngörme disiplinine uyacaktık. Altıncısı, yerli kömürün yerinden çıkarılarak işletme alanına getirilmesi ve atıkların bertaraf edilmesi maliyetlerini gözden kaçırmayacaktık. Yedincisi de, soda tesisleri sahasına gelen kömürün işlenerek yakılmasına hazırlık aşaması ve yakma işlemlerinde “iç enerji tüketimini” de hesaba katacaktık. Sekizincisi, kömür yakma tesislerini yönetecek mühendis ve teknik kadronun istihdamı ve önceden eğitilmesinin maliyetlerine de dikkatlerimizi yoğunlaştıracaktık. Dokuzuncusu, yakın ve uzak dünyanın kömür ihracatı yapan ülkelerin durumlarını, son yıllarda boşa çıkan büyük petrol tankerleri dönüştürülerek yapılan taşımaların maliyeti nedeniyle yerli kömürün olası maliyetiyle karşılayacaktık.
“Eski köye yeni kanun çıkarma”
Planlama müdürümüz notlarımı okuduktan sonra genel müdürümüze aktarmamızı istedi. Raportörünün dediği saatte odasına çıktık. Yapılması gereken fizibilite çalışmasının ön hazırlıklarına ilişkin listeyi kendilerine verdim. Önerilerim 2 sayfaya yakın bir “yönetici özeti” şeklinde hazırlanmıştı.
Notları dikkatli bir biçimde okuyan genel müdürümüz, “Eski köye yeni kanun çıkarmayın… Devletin elinde her türlü veri var. Bakanlıktan gerekli görüşmeleri yapın, verilen bilgiye göre fizibiliteyi hazırlayın. Bu kadar işi yapmak için zaman kaybına gerek var mı?” dedi.
Sesinin tonundan söylediklerine güçlü bir şekilde inanmadığı sonucunu çıkararak, Eskişehir’de tarımsal yapı araştırması yaptığımı, Devlet İstatistik Enstitüsü’nün (DİE) rakamlarının birkaç katı yanıltıcı olduğunu kanıtladığımızı özetle paylaştım. Dilerlerse bu konuyu yetkililere sorabileceklerini, altına imza atacağımız bir fizibilite raporunda önerdiğimiz ön-araştırmaların yapılması gerektiğini düşündüğümü belirttim.
Çalışma odama indim, ne olacağını merakla bekliyordum. Yarım saat sonra o dönemdeki sektör koordinatörleri ile genel müdürün toplantı yaptığını öğrendim; merakım büsbütün arttı.
Öğle yemeğine çıkacağımız sırada genel müdür yardımcısı planlamaya gelerek, istediğimiz araçların sağlandığını ve mühendislere görev verildiğini, hızla araştırmanın tamamlanması gerektiğini söyledi.
Gelişmelerin bundan sonrasının, bir yazıyla anlatılamayacak ilginç ve öğretici uzun hikâyeleri var. Burada sadece ulaştığımız sonucun özetini paylaşmakla yetinelim.
Çalışmanın sonunda verdiğimiz rapor, “ Türkiye’de Mersin tesisimizde kullanılabilecek kömür yoktur” diyordu.
Beypazarı yataklarından Ilgın’a, Soma’dan Ermenek yataklarına, Zonguldak’tan Çorum’daki kömür yataklarına, Erzurum’daki kömür çıkarılan yerlerden, Adıyaman Gölbaşı’nda Harmanlı’daki ocağa, Silopi ve Şırnak ocaklarına, Afşin-Elbistan’dan Yatağan’a yapılan saha araştırması, başlangıçta ortalıkta dolaşan, “bilgi sandığımı, ama malumat aşamamış algıların yarattığı ” doğru bilinen yanlışları kanıtladık.
Bakanlık düzeyinde görüşmeler
Dönemin Enerji Bakanı genel müdürümüzün yakın arkadaşı olduğu için raporumuzun bulguları en üst düzey yetkililer nezdinde de, “Kalori düzeyi, kul ergime derecesi, kükürt oranı, ocak işletmesi ve taşıma maliyetleri, kül atma havuzları ve çevre etkileri bağlamları” dikkate alındığında, fuel-oil maliyetlerinin aşıldığı saha çalışması kanıtlıyordu.
Eğer işimizi nasıl yapmamız gerektiğinin metodunu belirleme bilgimiz olmasaydı; Tunçbilek’te çalışanların uyarılarını almasaydık, biz de sadece resmi verilere dayalı fizibilite yapmış olsaydık, kurumumuza büyük bedeller ödetebilirdik.
Kömüre dönüştürme projesinin fizibil olmadığı anlaşıldı ve vazgeçildi.
Genel müdürümüz Talat Orhan bir gün odasına çağırdı: “ Sen bu işleri nerede ve nasıl öğrendin? Başlangıçta kızmıştım, ama haklı çıktın” diyerek beni motive etti.
Kendisine kısa bir yaşanmışlık anlattım: “Bursa Eğitim Enstitüsü’ndeki metot hocamız ilk dersinde, kalın köşeli pembe bir tebeşiri kırarak, ‘metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler’ yazdı, 2 ders saati de konuyu Anadolu’nun değişik yerlerinden gelen biz öğrencilerine tartıştırdı. Bizim gibi sağlıklı veri üretmeyen bir toplumda, fizibilite çalışmalarında hayatın gerçeğine yakın veriler için sahada eli taşın altında olanlarla görüşüp, gözlem yapmak çok önemlidir” demiştim.
Ülkemizde gazetecilikten sanayiciliğe, hizmet kesiminden diğer alanlara iş yapma metodu özensizliğinin sürüklediği kaynak israfı orta gelir tuzağında saplanmamızın da nedenidir.
Metodu sorgulanmadan iş yapmak, işimizi “…miş gibi yapma” tuzağına düşürür. Şöyle bir çevrenize özenle bakın: Futbol Federasyonu’nun maç organize etmesinden, İstanbul’un yeni nesil organize sanayi bölgesi ihtiyacına, depreme dayanıklı kentsel barınma alanlarından, karar verilmiş yatırımların gecikerek bitirilmesi gibi ek maliyetler ödeten sonuçlara, hepsinin arka planında metot eksikliği vardır.