Dış politika ile ekonomi birbiriyle doğrudan ilintili; bir ülkede ekonomi güçlüyse, dış politikada da adım atmak kolaylaşıyor. Aksi halde ise ülkenin her diplomatik adımında önüne bir “şart” ya da “bedel” listesi koyuluveriyor.
Türk dış politikasında da bugünlerde yaşanan durum bu; ekonomik sıkıntılar, doğrudan ülkenin dış politikasına yansımakta.
RUSYA’DAN NATO GENİŞLEME “BEDELİ”;
Seçim sonrasında AK Parti hükümeti dış politikasında radikal bir tutum değişikliğine gidip, yönünü Batı’ya çevirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsveç’in NATO’ya katılımına yeşil ışık yakması bunun en somut adımı. Ancak Batı’yı memnun eden bu adım, Moskova-Ankara ilişkilerine “bedel” olarak yansımaya başladı bile. Türkiye’nin kolaylaştırıcılığında BM çatısı altında kotarılmış olan Rusya-Ukrayna tahıl anlaşmasının sona ermesi, sadece Ukrayna savaşının gidişiyle ilgili değil; Bir parça da NATO genişlemesine “evet” diyen Ankara’ya “sopa” niteliği taşıyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın Rus mevkidaşı Lavrov ile 18 Temmuz’da süresi sona eren tahıl uzlaşmasını uzatmak için yaptığı telefon görüşmesinden çıkan sonuç bunun göstergesi. Tahıl anlaşmasının süresi sona erse de Türkiye’nin aklında, Türk kargo gemileri için Moskova’dan bir “imtiyaz” alabilmek vardı. Ancak Lavrov kesin bir dille böyle bir adım atılmayacağını söyledi. Rus Bakan’ın “anlaşmanın geçerliliğinin sona ermesi, tahıl gemilerinin Karadeniz’in kuzeybatısından geçişi için Rusya’nın vermiş olduğu güvenlik garantisini geri çektiği anlamına geliyor” sözü, bizzat kendi bakanlığı tarafından bir yazılı açıklama ile dünyaya duyuruldu. Bu, “ne Türkiye’ye ne de başka bir ülkeye imtiyaz yok” anlamına geliyor.
Moskova’nın, Ankara’nın önüne koyduğu ikinci “bedel” ise Suriye’den geldi; BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi Rusya, Suriye’nin kuzeyine yönelik BM yardımları için Bab El Hava sınır kapısının kullanılma süresinin uzatılmasına veto koydu. Bu kararla, Suriye’de “muhalifl erin” kontrolündeki bölgeye Türkiye ile Suriye arasındaki bu tek sınır kapısından yürüyen uluslararası yardımlar durma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.
Devreye Esad hükümeti girdi. Esad yönetimi “benim ülkeme yardımların sürmesi için, ben inisiyatif alıyorum” diyerek, Bab El Hava sınır kapısından yardımların sürmesi için 6 ay süre verdiğini BM’ye iletti.
Esad’ın bu adımı çok anlamlı; Bu kararla Esad yönetimi BM’ye “Suriye’de tek muhatap benim” mesajı vermiş, uluslararası alanda tüm Suriye toprakları üzerindeki egemenliğini, üstelik “muhalifl ere insani yardım” konusunu kullanarak perçinlemiş oldu.
AB VE ABD’DEN GELEN SIKINTILI MESAJLAR
NATO genişlemesi ile Rusya’yı “kızdıran” Ankara, bu kararıyla Batı’dan da istediği/beklediği desteği göremedi üstelik.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Vilnius zirvesine giderken, NATO genişlemesi ile Türkiye’nin AB üyeliği arasında bağ kurulması gerektiğini içeren iddialı bir dış politika açıklaması yapmıştı.
Avrupa Parlamentosu’nda yazılan Türkiye raporunda “böyle bir bağın kurulamayacağı” resmen kayıtlara geçirildi. AP’nin Dışişleri Komisyonu’nda oylanıp kabul edilen raporda alarm veren bir başka unsur ise, artık Türkiye ile AB arasında tam üyelik müzakereleri yerine “gerçekçi” bir format geliştirilmesine yönelik çağrı yapılmış olması. AP Komisyonu’nda yapılan oylamada Türkiye’ye ilişkin bu unsurları içeren karar tasarısına hiç karşı oy kullanılmamış olması, Avrupa’daki havayı da gösterir nitelikte. NATO genişlemesine karşılık AB üyeliğini ilerletmeyi planlayan Türkiye, elindeki “AB’ye aday üye” statüsünü de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya artık.
Yine NATO’nun genişlemesine karşılık Ankara’nın ABD’den beklentisi olan F-16 satış ve modernizasyonu konusunda da “sorunlu mesajlar” geliyor Washington’dan; Başkan Biden hükümeti F-16 satışı için bastırsa da, Amerikan Kongresi satış konusunda yeni “şartlar” getirmeye meyilli. Amerikan basınında, Kongre’nin satışı onaylamak için Türkiye’ye verilecek F-16’ların “NATO müttefiklerine karşı kullanılmaması şartını” koyacağına ilişkin haberler çıkmaya başladı. Bu şart gerçekleşirse, ilk sonucu Türkiye’nin alacağı F-16’ları Ege’de Yunanistan’a karşı kullanmaması olacaktır. Bu da Türkiye’nin savunmasına, egemenlik haklarına açık müdahale anlamına gelir.
Durum çok sıkıntılı. Uzun zaman izlenen hamaset yüklü dış politikanın sonuçları daha yeni yeni karşımıza çıkmaya başladı. Üstelik Türk ekonomisi düzelmezse, devamının gelmesi de kaçınılmaz olacaktır...