Sadece para politikasına ve bir ölçüde de maliye politikasına dayanan, ihale yasasında ya da TÜİK’in kurumsal yapısında değişiklik gibi yapısal reformlar içermeyen, yüksek gelir grubundan daha fazla vergi alamayan, servet vergisini gündeme dahi getirmeyen, hukuk sistemini düzeltmeyi hiç düşünmeyen bir programla Türkiye’nin önemli ekonomik sorunlarını çözemeyeceği aşikâr. Buna rağmen bu çok eksik program sürdürülürse, önümüzdeki dokuz aylık dönemde (Ağustos 2024-Nisan 2025) enflasyonda kırk puana yakın bir düşüş beklemek makul. Elbette küresel finansal piyasalar karışmaz ya da enerji fiyatları göğe fırlamazsa. Peki, mevcut ‘çok eksik’ program ne kadar sürdürülür?
Sorunun yanıtı Cumhurbaşkanlığı seçimi ile genel seçimin ne zaman yapılacağı ile yakından ilgili. Seçim normal zamanında yapılırsa Mayıs 2028’de sandık başına gideceğiz. Erken seçim ihtimali de konuşuluyor. Mayıs 2028’i kerteriz alayım. Sonra da Türkiye’nin dünya politik iktisat yazınına yaptığı mümtaz katkılara ilişkin bazı hatırlatmalar yapayım.
Son kırk yılda, “kim ne veriyorsa beş fazlasını vereceğim”den tutun da seçimden önceki yüzde 35 enflasyon ortamına rağmen on bir ay boyunca kamunun ürettiği mal ve hizmetlerin neredeyse sabit tutulmasına, kamu bankalarının tarımı ya da küçük esnaf ve zanaatkarı destekleme görevlerinin çok dışına çıkarak her alanda enflasyonun çok altında faizlerle kredi açmalarına, sosyal güvenlik sistemini çok zorlayan ve dolayısıyla bütçeye önemli yük getiren erken emeklilik kararlarına ve elbette asgari ücretlinin ve emeklinin ne hikmetse tam da seçimden önce hatırlanmasına…
Benzer seçim öncesi uygulamalarının önümüzdeki seçimlerden önce yapılmayacağı ihtimali olduğunu pek düşünene olduğunu sanmıyorum. Seçimlerden önce işbaşındakilerin seçimi kazanmak için ileride ekonomik dengeleri bozan uygulamalara gitmelerinden örnekler veren ve bunların kuramsal modellerini kuran geniş bir politik iktisat yazını var. Sadece bize özgü değil bu uygulamalar. Ama bizde had safhaya çıktığı dönemler oluyor ve arkasından yaşananlar ne yazık ki oldukça sevimsiz bir nitelik taşıyor.
Önümüzdeki seçimden önce de benzer uygulamalar göreceğiz. Öncelikle, sıkı para politikasının terk edilmesi ve ‘enflasyonu düşürmek için faizi düşürmenin gerekli olduğu”nun hatırlanması beklenir. Beraberinde ucuz kredi furyası başlar. Bütçe açığını yükseltici adımlar gecikmez. Bu uygulamaların seçimden 1-1,5 yıl önce başlayacağını, giderek de şiddetleneceğini düşünebiliriz. Demek ki erken seçim olmazsa, mevcut çok eksik programın ömrünün 2,5 yıl civarında olacağını düşünebiliriz. Bu bizi 2026 sonu – 2027 başına getirir. Erken seçim yapılacaksa doğal olarak, seçim kazanmaya odaklanan ve ileride ekonomik dengeleri bozucu uygulamaların, daha erken -mesela 2026’nın ilk aylarında başlaması beklenir.
Bu durumda, Nisan 2025 sonunda bugüne kıyasla kırk puan daha düşük bir değer alması beklenen enflasyon, en azından 2026 başlarına kadar düşüş eğilimini sürdürür. Yukarıda belirtilen koşullar altında, zamanından bir yıl önce erken seçim olması halinde, yüzde 20 civarında bir yere yerleşir enflasyon. Yok, zamanında seçim olacaksa da 2026 sonunda düşük iki haneye -yüzde 10 civarında bir yere inebilir. Ancak programın çok eksik olması nedeniyle, büyüme ve istihdam açısından giderek maliyetli olması beklenir. Bu durumda, daha önceden bir miktar ‘sulandırılması’ beklenebilir. Gerçekleşirse bu ihtimal, hem daha yüksek enflasyonlar söz konusu olacaktır hem de oynak bir ekonomi. Biraz daha zenginleştirmeye ve güçlendirmeye ihtiyaç var bu analizi. Özellikle de ‘oynaklığı’. İleride bir daha el atarım.