Gelir Adaletsizliği hemen hemen tüm ülkelerin en önemli sorunlarından biri. Ülkede bir kesimin varlıkları ve gelirleri o ülkenin çeşitli kesitlere bölünmüş gelir ve servetlerinden daha hızlı artıyorsa ve bu zenginleşme toplumun bir kesiminin sürekli aleyhine bir hale dönüşmüşse o ülkede gelir eşitsizliğinin ya da çokça ifade edildiği şekliyle gelir adaletsizliğinin arttığından söz etmek mümkün.
Toplumun bir kesimi ortalama refah düzeyinin çok ötesinde yaşarken toplumun diğer kesimi refah düzeyine bile ulaşamıyorsa orada sosyal anlamda ciddi sorunlar ortaya çıkar.
Üretime katkı sağlayan kişilerin kazançlarının üretime sağladıkları katkı üzerinden adil bir ölçüde gerçekleşmesi beklenir. Bunun gerçekleşmemesi durumunda da gelir adaletsizliği artar.
Bireysel gelir dağılımını ölçmek için Gini Katsayısı dediğimiz dağılım ölçüsünden yararlanılır. Lorenz eğrisi ise gelirin ya da servetin nüfusa dağılımındaki eşitsizliği göstermekte yararlanılan grafiktir. Dik kenarda gelirin birikimli paylarının olduğu yatay kenarda ise nüfusun birikimli paylarının yüzde cinsinden gösterildiği bir kare düşünün. Bu kareyi bir köşeden diğerine kesen doğru, kareyi iki eşit üçgene ayırır. Doğru 0 (sıfır) değerini taşır ve mutlak eşitlik çizgisi olarak adlandırılır. Lorenz eğrisi olarak adlandırılan eğri bu çizgiden köşeye doğru eğrildikçe ‘eşitsizlik’ artar ve en köşede 1 (bir) değerini alır. Buna göre Gini Katsayısı adı verilen ölçü 0’a yaklaşıyorsa eşitliğin arttığını işaretken, 1 ‘e yaklaşan değer ise eşitsizliğin artışına delalettir. Devletin rolü gelir adaletsizliğini gidermek konusunda çok önemlidir. Vergilerin toplanış şekli, vergi oranlarının düzenlenişini, toplanan vergilerin harcandığı yer ve alanların değişikliği ve temel politika tercihlerindeki farklılaşma ile kamu otoritesi gelir adaletsizliğini gidermek yönünde adımlar atabilir.
Özetle, hükümetlerin tercihleri gelir adaletsizliğinin artışı ya da azalışının temel nedenidir.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2023 yılına ilişkin gelir dağılım istatistiklerini 29 Ocak 2024 tarihinde açıkladı. Açıklanan veriler ile zaten bildiğimiz birçok şeyi bu kez rakamsal olarak da görme imkânına kavuştuk.
Büyüme, istihdam ve yüksek ihracat hedefi öne sürülerek Çin olacağımıza ilişkin iddia ile başlayan faiz indirim döngüsü ve akabinde adına Türkiye Ekonomi Modeli denilen deneysel ekonomi politikaları, bizlere vaat edilen refahtan ziyade yüksek enflasyonu, hızla fakirleşmeyi ve döviz likiditesine yönelik riskleri getirdiğini yaşayarak tecrübe ettik ve halen daha yaşıyoruz.
Ancak açıklanan verilere baktığımızda toplumun en düşük gelire sahip (ilk yüzde 20) grubunun toplam gelirden aldığı payın 2021 yılında yüzde 6,1 iken 2023 yılında yüzde 5,9’a gerilediğini fakat toplumun en yüksek gelir grubuna sahip olan (son yüzde 20) kısmının ise aynı dönemler içerisinde toplam gelirden aldığı payın yüzde 46,7’den yüzde 49,8’e yükseldiğini gördük.
Toplum olarak zenginleşeceğiz derken, tüm alt gelir gruplarından en yüksek gelir grubuna bir servet transferi gerçekleşmiş. En yüksek gelir kaybı bu iki senede üçüncü yüzde 20’lik dilimde yer alanlarda yaşanmış. Özetle refah getirmesi adına alınan ‘Ekonomik Kararlar Seti’ aslında yüksek gelir grubuna bir kaynak transferine neden olmuş.
En alt gelir düzeyinin gelir kaybının göreceli olarak daha az olması sosyal destek ve yardımlara bağlanabilir.
Benzer şekilde 2021 yılında en zengin yüzde 10’luk grubun geliri en yoksul yüzde 10’luk grubun gelirinin 13,7 katı iken, 2023 yılına geldiğimizde en zengin yüzde 10’luk grubun geliri en yoksul yüzde 10’luk grubun 15 katına ulaşmış.
Hadi biraz daha geniş bakalım en yüksek yüzde 10 değil de en yüksek gelire sahip yüzde 20’yi esas alalım dediğimizde, orada da durum farklı değil.
2021 yılında en zengin yüzde 20’lik grubun geliri en yoksul yüzde 20’lik grubun gelirinin 7,6 katı iken, 2023 yılına geldiğimizde en zengin yüzde 20’lik grubun geliri en yoksul yüzde 20’lik grubun 8,4 katına ulaşmış.
Ekonomi kötü diyorlar ama bütün restoranlar tıklım tıklım dolu, alışveriş merkezleri de dolu, herkes yiyor, içiyor diye hep kendi kendimize soruyoruz ya, işte bu sorunun cevabı burada yatıyor.
Türkiye nüfusunu yaklaşık 85 milyon olarak esas aldığımızda, bu nüfusun yüzde 10’u 8,5 milyon kişi, yüzde yirmisi ise 17 milyon kişi demek.
Biraz daha belirgin olarak bakarsak yüzde 10’luk kesim Yunanistan’ın nüfusundan biraz az iken, nüfusun yüzde yirmisi bir Hollanda anlamına geliyor.
İşte çok yerde gördüğümüz restoranları dolduran, alışveriş merkezlerine akın eden grup çoklukla bu kişiler.
Bu verilerden benim dikkatimi çeken bir diğer husus ise lise altı eğitime sahip grubun gelirinin yükseköğretim görmüş grubun gelirinden daha fazla artış oranına sahip olması.
2022 yılından 2023’e geldiğimizde lise altı eğitime sahip grubun geliri yüzde 89,7 artarken, yükseköğretim görmüş grubun geliri yüzde 80,5 artmış. Bu gelir artışı; bir okul bitirmeyenlerin ve lise ve dengi okul mezunlarının bile altında.
Bunun sebebi sadece üniversite mezunlarının çokluğu ile açıklanamaz. Bu gelir artışının düşüklüğü üniversite ve daha yükseğinden mezun olmanın değersizleştirilmesi, sıradanlaştırılması ile de eş anlamlı.
Üniversite mezunu gençlerin neden ülkede kalmak istemediklerinin neden sıralamasına ekleneceklerden bir neden daha size.