Ekonomide bir süredir ikincil bir veri seti üzerinden görünümü değerlendirmeye çalışıyor, yorumluyor, tahmin yapmaya, projeksiyon çıkarmaya, önümüzü görmeye çalışıyoruz.
Peki, nedir ikincil veri seti? Açıklanan verilerin yanında hissedilen rakamlar ikincil veri setini oluşturuyor. Misal; TÜİK enflasyonu açıklıyor; yılsonunda %14,6. Akademisyenlerden oluşan alternatif araştırma grubu ENAG aynı enflasyonu %36,72 açıklıyor.
Zaten ENAG’a kalmadan markete gidiyorsunuz; bir yıl önce 16,95 TL’ye aldığınız 1,25 litrelik yağ, bu yıl 26,80; bir yıl önce 7,95 TL olan 15’lik yumurta, bu yıl 13,90 TL. Yağın fiyatı %58,1, yumurtanın fiyatı %74,8 artmış. Zorunlu gıdalarda ortalamaya vurduğumuzda %32’lik bir enflasyon var.
İşsizlik verilerine bakıyoruz; yeni veri setleri ürettik. Şimdi atıl işgücü oranımız var. Atıl işgücü; %30,2 seviyesinde. İşsizlik oranı ise %13,4. Atıl işsizlik sürekli artıyor; 2020 Ocak’ta 22,5 olan oran 2021 Ocak’ta 30,2; oysaki 2020 Ocak’ta 14,1 olan işsizlik oranı 2021’de ise 13,4.
Mevcut rakamların iki katına çıkan oranları görmez, gerçek ve hissedilen arasındaki makası yükseltirsek; rakamlardaki mercek etkisini kaçırırız. Kritik verilerdeki %1’lik oynama bile çok önemli verisel anlatımlara sahiptir.
İstediğimiz kadar ekonomik paket açıklayalım. Muhteşem hedefler koyalım. Gerçek ve hissedilen makası açılmışsa; ekonomik paketler değersiz hale gelecektir.
GERÇEK VE HİSSEDİLEN MAKASI AÇILIYOR
İstatistik kurumları ve Merkez Bankalarının bağımsızlığı tartışılmaz. Bunlar tartışılmaya başlandığında; verileriniz uluslararası ölçekte baz alınmaz.
Ölçemezsek bilemeyiz, bilemezsek yönetemeyiz. Bağımsız kurumların ürettikleri veriler; politikaları hayata geçiren pusulalardır.
Veriler; performans ölçüsüdür. Yolunuzu, rotanızı çizer. Siz o rotaları verisiz çizmeye kalktığınızda kredibilite ve güvenirlik kaybı yaşanır. Bir veri ile kaybettiğinizi yıllarca kazanamayabilirsiniz.