Bu hafta gelen Şubat ayı enflasyonu ile birlikte Merkez Bankası’nın son PPK karar metnindeki “enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır” ifadesinin fiiliyata geçirilmesi için gereken şartlar oluşmaya başladı denilebilir. Şubat’ta beklenti yüzde 4.0 iken gerçekleşme 4.53 oldu. Aradaki fark yarım puanın üzerinde.
Evet, beklenenin üzerinde geldi ama en azından artık açıklanan enflasyon rakamları kamuoyu nezdinde güvenilirlik kazanmış durumda. Bu ay açıklanan enflasyon hem İTO, hem de ENAG rakamlarıyla uyumluluk içerisinde. (Hatta, onlardan biraz daha yüksek). Unutmayalım ki bir sene kadar (Nisan 2022’den Haziran 2023’e kadar) açıklanan resmi enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmamasından dolayı ekonomik analizler de sağlıklı bir şekilde yapılamaz olmuştu. Tabii, hâlâ da geriye dönük problemler söz konusu. Bunlardan biri de reel efektif döviz kuru (REDK) ile ilgili. Hesaplamasında mecburen resmi verileri kullanmak zorunda olan MB’ye göre Şubat ayında 58.55 değeri ile kurumuz REDK hesaplaması yapılmaya başlandığı 1994 yılından beri “en değersiz” seviyelerinde. Tabii ki, bu gerçeklikten çok uzak bir rakam. Eğer TL bu kadar değersiz ise 2023 yılında tüketim malları ithalatı yüzde 56 gibi çok yüksek bir oranda nasıl arttı? Üstelik artış devam ediyor. Son gelen Şubat ayı dış ticaret rakamlarına göre artış oranı yüzde 26, ve toplam ithalata oranı da yüzde 15’in üzerinde. (Tarihsel olarak bu payın yüzde 15’in üzerinde olması ekonominin sıcak ve TL’nin fazla değerli olduğu anlamına gelir.)
Seçimler yaklaştıkça tıpkı geçen sene seçim öncesinde olduğu gibi döviz ve altına talebin arttığı görülüyor. Bu durum da günün sonunda MB rezervlerine yansımakta. 22 Aralık’ta 145.5 milyar dolar olan rezervler bugünlerde 130 milyar doların altına gerilemiş durumda. Ayrıca gerek kredi, mevduat ve döviz gelişmelerine bakıldığında, gerekse de hüküm süren ekonomik canlılık dikkate alındığında, MB’nin faiz politikasında ek sıkılaştırmaya gitmesinin gerekliliği ortada. Bunun yerine bazı makroihtiyati ilave sıkılaşma adımları atılmasının (son olarak ticari krediler ve ihtiyaç kredilerinde büyüme sınırının yüzde 2’ye düşürülmesi) ise büyümede dengelenmeye, cari açıkta daralmaya ve enflasyonist eğilimleri kırmaya ancak dolaylı ve marjinal bir katkısı olabilir. Reel politik nedeniyle faiz sıkılaştırmasının seçim sonrasına kalacağı da muhakkak. Ama hemen sonrasında bir müdahele ihtiyacı giderek daha çok kendini hissettirmekte.
Anti-enflasyonist politika söyleminin sadece MB Başkanı tarafından değil, Hükümetin konuya yakın diğer üyeleri tarafından da benimsenmiş olması ve bu bağlamda Sn. Şimşek ve Sn. Yılmaz’ın maliye politikasının dezenflasyonu destekleyici olacağına vurgu yapıyor olmaları olumlu. Ancak hâlâ ve hâlâ bu konuda Hükümetin kendisini bağlayıcı ve ekonomik aktörleri de tatmin edecek olan milli gelire oranlı hedefler ve performans kriterleri açıklamamış olması da bir eksiklik. Bu konuda ne bekleniyor, anlamış değilim. Sonuçta Hükümetin enflasyonu düşürmek konusunda en büyük somut katkısı bu olur.
Öte yandan, eğer bağımsız bir Merkez Bankası varsa, konunun asıl muhatabı kendisidir, ve bu konuda Başkanın ve Kurul üyelerinin demeçleri ön planda olmalıdır. Bununla birlikte çoğu demeçte enflasyonun gerilemesine yönelik olarak yılın 2. yarısı ve 2025’in ilk yarısına vurgu yapılması enflasyonist beklentileri törpüleme açısından ne kadar etkili emin değilim. Bir defa artık herkes biliyor ki, enflasyonun geçen Yaz 3 ayda yüzde 25, bu senenin ilk 2 ayında da yüzde 12 artmış olmasından dolayı, bu rakamlar 12 aylık enflasyon hesabından düşünce, enflasyon da “otomatik olarak düşmüş gözükecek”. Ancak bu durum “enflasyon ile savaşı kazandık” anlamına da kesinlikle gelmeyecek. Önemli olan altta yatan enflasyonist dinamiklerin durumu olacak. O gün geldiğinde ekonomik aktivite fazla canlı, cari açık devam ediyor, döviz dengesi döviz satışları ile dengelenmeye çalışılıyor, TL’nin daha da değerlenmesi pahasına enflasyon suni bir şekilde baskı altında tutuluyor, kısaca altta yatan risklerde somut ve kalıcı bir iyileşme gözlenmiyorsa enflasyon ile savaşın kazanıldığı söylenemez.