Birçok ülkede okula dönüşün başladığı günlerdeyiz. Eğitimin ve eğitim sisteminin ülkelerin ekonomik performansında ne denli etkili olduğunu gösteren birçok çalışma bulunuyor. OECD’nin son yayınladığı eğitim raporu hem dünyadaki genel eğilimi hem de Türkiye’nin durumunu göstermek açısından önemli bilgiler içeriyor. 38 OECD ülkesi ve bu organizasyona aday Brezilya, Arjantin, Hırvatistan gibi ülkeleri analiz eden rapor aslında küresel ekonomide ağırlığı olan ülkelerin önemli bir bölümünü temsil ediyor.
Rapora göre, OECD genelinde 25 -34 yaş grubunda lise altı eğitimli olanların sayısında 2016-2023 arasında önemli bir düşüş olduğu anlaşılıyor. Son verilere göre, OECD ülkelerinde lise altı eğitime sahip olanların oranı bu yaş grubunda ortalama %14’e gerilerken, Türkiye’de %30'lara düşmüş durumda. Türkiye’den daha yüksek orana sahip üç ülke Güney Afrika Meksika ve Kosta Rika görünüyor. Ailenin eğitim durumu da gençlerin eğitim düzeyini etkilemede önemli bir paya sahip görünüyor. OECD genelinde düşük gelirli ailelerin okul öncesi eğitime katılma oranı da oldukça düşük görünüyor. Üstelik ülkeler arasında bu fark çok yüksek görünüyor. Örneğin, Hollanda’da en düşük gelir grubunun çocuklarının okul öncesi eğitim alma oranı %60’a yakın yakınken, en üst gelir grubu %100’e yaklaşıyor. OECD ortalaması ise aynı kategoriler için %50 ve %38 görünüyor. Farklı açılardan ülke örneklerine baktığımızda, örneğin ülkemizde 25-64 yaş arasında olup ailesinde en az bir tane yükseköğrenime sahip olanların %81’i üniversite derecesi almış görünüyor. Buna karşın, aynı yaş grubunda ailesinde en az bir tane lise mezunu olmayan gençlerin sadece %18’i üniversite eğitimi almış görünüyor.
Bir başka veriye göre, ülkemizde lise altı eğitimli olan 25-34 yaş grubunda olan gençlerin %53’ü istihdam edilmiş durumda. Bu oran OECD ülkelerinde %61. Türkiye’de çok konuştuğumuz konulardan birisi ne işte ne eğitimde olmayan gençlerin sayısının çok yüksek seyretmesi. Ülkemizde 18-24 yaş grubunda olup ne işte ne eğitimde olanların oranı 2016-2023 arasında %33’ten 31,1’e düşmüş görünüyor. Aynı dönemde OECD ülkelerinde söz konusu oran %15,8’den %13,8’e düşmüş görünüyor. En verimli çağında olmasını beklediğimiz gençlerimizin OECD ortalamasının iki katından fazla bir oranda ne işte ne eğitimde olmaması sosyolojik, psikolojik ve ekonomik açıdan ciddi bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bu konu üzerine acil ve çözüme odaklı çok ciddi adımlar atmamız gerekiyor.
Rapor cinsiyetler arasındaki eğitim farklılığını da çok net bir şekilde ortaya koyuyor. OECD ülkelerinde 25-34 yaş arasında olup yükseköğretim alan kadınların oranının %54, erkeklerin ise %41 olduğunu görüyoruz Türkiye’de bu oran kadınlarda %46, erkeklerde %40 görünüyor. Eğitim düzeyi bakımından kadınlar daha olumlu bir performans göstermesine rağmen istihdamda aynı başarıyı maalesef izleyemiyoruz. Ülkemizde lise altı eğitimi olan kadınların sadece %25’i istihdam olanağı buluyor. Bu oran lise altı eğitimli erkeklerde %82. Söz konusu oranlar OECD ülkeleri için sırasıyla %47 ve %72 olarak görünüyor. Türkiye’de yükseköğrenim gören kadınlarda istihdam oranı %62 iken, erkeklerde %87 olarak gerçekleşiyor. Bu verilerin OECD ülkelerindeki oranları ise sırasıyla %84 ve % 90. Türkiye’de yükseköğrenim gören kadınların istihdam oranı önemli oranda yükseliş gösterse bile tüm kategorilerde OECD ortalamalarının oldukça altında kalmaya devam ediyor. Cinsiyetler arasındaki istihdam farkları ücretlere de yansıyor. OECD ülkelerinde üniversite mezunu olan genç bir kadının aldığı ücret benzer bir durumdaki erkeğin ücretinin %84’üne eşit gözüküyor. Türkiye’de bu oran daha iyi bir noktada ve %87 olarak izleniyor
Bir başka çarpıcı veri ise öğrenci üzerine yapılan yıllık harcamalarda izleniyor. Satınalma gücü paritesine göre ilkokuldan üniversite sonuna kadar bir öğrenci için harcanan para Türkiye’de 5 bin 425 dolar olurken, OECD ortalaması 14 bin 209 dolar görünüyor. Bu miktar bazı OECD ülkelerinde 30,000$ düzeylerine çıkıyor.
Sonuç olarak, eğitim alanında niceliksel boyutta da ilerlememiz gereken çok ciddi bir mesafe olduğunu görüyoruz. Eğitimin her boyutunda ileri olan ülkelerin kişi başına gelir, refah ve kalkınma göstergelerinde de önde olduğunu gösteren birçok çalışma bulunuyor. Son olarak, önemli bir noktada eğitimin sadece niceliksel boyutunun artması değil niteliksel olarak da iyileşmesinin önemidir. Verilen eğitimin istihdam, verimlilik, kalkınma göstergelerine yansıması niceliksel büyüme ile her zaman aynı oranda gitmemektedir. Bu çerçevede, ülkemizde eğitim sistemimizin niteliksel boyutunun geliştirilmesi konusunda atılmasına ihtiyaç olan birçok alan bulunuyor. Yapısal reformları çok konuştuğumuz günümüzde en başta gelen yapısal reform alanlarımızdan birisinin eğitim olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.