Geçtiğimiz hafta işlemleri ile birlikte yılın ilk yarısını da tamamlamış olduk. Globalde, AI cephesindeki haber akışının yarattığı fırtına ve Fed’e dair bekleyişlerin fiyatlamalardaki etkisizliği, içeride ise yerel seçimler öncesi ve sonrasındaki farklı tablo, yabancı yatırımcının tercihlerindeki değişim ve finansal koşullardaki sıkılık düzeyinin şimdilerde reel gelirlerdeki azalış ile birlikte çok daha fazla yakından hissedilmesi başlıkları üzerine yoğunlaşılan bir durum söz konusu. Gün sonunda genel risk iştahı hemen hemen her noktada belirli düzeylerde korunuyor, çok ciddi tahribata uğramasının önüne geçiliyor ve yaz aylarını takiben son çeyrek ile birlikte daha fazla hikayenin öne çıkması bekleniyor.
Haziranda, küresel hisse senetlerindeki pozitif hava ikinci ayda da korundu. MSCI dünya endeksi yüzde 2,10 yükselirken, ABD hariç sepetteki momentum kaybı dikkat çekti, yüzde – 0,30. Burada, Amerikan hisse senetleri ve diğerleri şeklindeki ayrışmanın ay özelinde belirginleştiği bir tablo söz konusu. Öte yandan gelişmekte olan ülke varlıkları ise yüzde 4’e yaklaşan yükselişle iyimserliklerini beşinci ayda da korumayı başardılar. Bu esnada S&P 500 endeksinin de yüzde 3,47 yükselişle mayısın ardından haziranı da olumlu tamamladığını belirtelim.
Yerel varlıklar cephesinde ise haziran ayı yüksek volatilite ile takip edildi. MSCI TR endeksi yüzde 0,08 ile yatay seyretmesine rağmen, 2024’ün tüm aylarındaki olumlu seyrini korumuş oldu. BIST 100 endeksi ise yüzde 2,38 yükselişle üçüncü ayda da primle izlendi. Banka-sanayi ayrışmasının belirginleştiği 2024 yılında, haziran ayı işlemleri nispeten ilk dengelenme sinyallerinin gelmiş olabileceğini düşünmemize imkan tanıdı. XBANK, yüzde 0,45, XUSIN ise yüzde 1,11 ile yılın altıncı ayını tamamlamış oldular. Türk lirası, yerel seçimlere gidilen süreçteki sert değer kayıplarının ardından nisan-mayıs aylarındaki “dengeli” seyrini iç ve dış fon akımlarının sağladığı de-dolarize durumla birlikte koruyabilirken, haziranda ise yüzde – 1,58 ile trade etti ve marttan bu yana en zayıf performansı sergilemiş oldu. Yine haziranda 5y vadeli CDS’in küreseldeki eğilime paralel yüzde 8 yükseldiğini ve 3 ay sonra bu şekilde bir performans ortaya koyduğunu da eklemiş olalım.
Her zaman söylediğimiz üzere, kısa vadeli eğilimler, orta vadedeki perspektiften olabildiğince ayrıştırılmalı. Bu çerçevede, Türk hisse senetlerinde son dönem özelinde gerçekleşen sert yabancı çıkışının da genel fotoğrafı ne derecede değiştirme potansiyeli olup olmadığı düşüncesi üzerine ciddi ölçekte kafa yorulmalı. Rakamlarla bu süreci anlatmak gerekirse; yerel seçimlerin hemen öncesinde başlayan ve 3 haftada ciddi derecede alımların izlendiği dönemde, 1 milyar dolar giriş olmuştu. Bu süreçte, yabancıların yerel bankalara yönelik ilgilerinin de gündemi meşgul ettiğini unutmayalım. Keza mayıs ve hazirandaki çıkışta hangi sektör-şirketlerin de ön planda yer aldığını hatırlamakta fayda var. 22 Mart-10 Mayıs dönemindeki 8 haftanın 6’sındaki alım rakamı nette 1.3 milyar dolar olurken, devamındaki son 6 haftada ise 2 milyar dolarlık çıkış gerçekleşti. Bu kez en ilginç detay ise, yabancının bu eğilimine karşı, yerli PYŞ’lerden gelen talebin endeks seviyesi olarak dengelemeyi büyük oranda başarması, hisse bazında fiyat seviyelerinde ise bu etkinin büyük oranda başarılı olamamasıdır. Tüm bu olan bitenin yanında, mart-nisan aylarında yaklaşık 900 milyon dolar eurobond satışı gerçekleştiren yabancıların, mayıs-haziran döneminde 1.9 milyar dolar net alıma dönmesi de bir diğer önemli nokta olarak not edilmeli. Kısmen hedge etme, kısmen lira beklentisi kısmen de varlık sınıfları arası değişimden söz edebiliriz.
Türk varlıklarındaki geri dönüş hikayesi tıpkı ters yöndeki dönüş gibi zamana yayılan bir şekilde olacak. Bu gerçeği bilerek yatırım düşüncesi oluşturmaktan daha faydalı başka bir şey olamaz. Elbette ki bizim doğru işleri yapmaya devam ettiğimiz eksen ve süre boyunca. Şu ana dek herhangi bir sapmamız olmadı. Volatilite de yine belirli dönemler özelinde bizimle olacak ki bu da gayet doğal. Zira yabancı yatırımcı paylarının her enstrümanda Türkiye özelinde düşük olduğu bir dönemden farklı bir tarafa geçiş çabası içerisindeyiz. Bu da paralelinde çok daha fazla küresel gelişmeleri izlemek ve tepki vermek anlamına geliyor.