Sevgili okur, bu köşede bir süredir sürdürülebilirliğin ötesine bakan yeni bir ekonomi meselesine odaklanıyoruz. Farklı biçimleriyle daha adil bir dünyaya dair konuşuyoruz ve bugünlerde en çok görünmeyen duvarlar ve sınırlar üzerine düşünüyorum. Bu duvarlar ve sınırlar meselesine iki noktadan bakıyorum. İlki bir şekliyle dönüşüm için çalışan kurumların ve isimlerin ana akım yıpratıcı iş modelleri üzerine birlikte hareket etmektense alan tutma ve sınır çekme ile gittikçe daralan sivil alanı ve dönüşüm odaklı çalışmaları daha da daraltması. İkincisi ise oluşmasında bu ilk durumun da oldukça payı olduğu bu yazıda daha çok üstünde duracağım mesele yaşamın gerçek sorunları ile iş dünyasının sürdürülebilirlik gündeminin arasına örülmüş olan duvarlar ve sınırlar.
Özel sektörde pek çok proje pek çok başlık pek çok haber bülteni görüyoruz. Bazıları sadece bir iletişim, PR çalışması olarak görülürken aslında bazılarının da altında gerçekten iyi niyetli dönüşüm çabası olduğunu biliyoruz. Biliyoruz ancak neden göremiyoruz? İş dünyası küresel amaçların başlıkları, sıkıştırılmış bir iş dünyasında zor olanı başarıyor sığ sularda ve yüzeyde boğuluyor. Daralan sivil alan ile birlikte iş dünyası sorunlara gerçek anlamda çözüm arayan topluluklar ve küçük organizasyonlarla çalışmayı değil dostların alışverişte görmesini sağlayacağı medya gücü olan kurum ve kişilere gitmeyi tercih ediyor. Tam da burada bu görünmeyen duvarlar ve sınırlar gittikçe güçleniyor. Görünmeyen duvarı nasıl tarifl eyeceğiz? Aslında konuşulan ve yapılana bakıp bir de dönüp yaşamda ne gördüğümüze bakmamız gerekiyor?
Her yerde cinsiyet eşitliği konuşuyoruz. Pek çok dönemde lider mesajları küresel kuruluşlarla ortaklaşa projeler görüyoruz ancak kadın cinayetleri artarak devam ediyor ve kimse bunun hakkında konuşmuyor. Neredeyse her şirket gençlere yatırım yapıyor eğitimler düzenliyor ancak gençliğin yaşadıkları ve hali ortada. Bu kadar çok eğitim programı varken Türkiye yetenek kıtlığında hep üst sıralarda bununla birlikte OECD’de eğitimde ve istihdamda olmayan genç (NEET) sıralamasında listenin ikinci sırasında yer alıyor. 2023 verileri ile Türkiye'de 15-29 yaş arası gençlerin yüzde yüzde 27'si NEET yani ne eğitimde ne de istihdamda. Peki bunca eğitim nereye gidiyor? Kimse bu yapılanların belki de bir işe yaramadığını daha da doğrusu eğitim ve yaşama umutla bakma meselesinin önemli bir kamu politikası meselesi de olduğunu konuşmuyor. Eşitlik üzerine pek çok proje görüyoruz ancak her geçen gün derinleşen yoksulluk ve kronik açlıkla baş başayız. Demokrasiler zedeleniyor, insanlar gittikçe umutsuz ve iş dünyasının duvarın bir tarafında durup görmezden geldiği, üzerine konuşmadığı pek çok sorun derinleşiyor. İşte duvar ve sınırlar burada. Pek çok sürdürülebilirlik ve etki projesine rağmen yaşamın gerçek sorunları büyüyor ve arada kocaman bir duvar var. Duvara rağmen devleşen ve görünen sorunlarla ilgili de hiç kimse konuşmuyor adım atmıyor işte sınırlar da burada kendini gösteriyor.
Pek çok konuda pek çok veri bize derinleşen krizler gösteriyor. Örneğin Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ve Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü işbirliğinde gerçekleştirilen 2023 Türkiye Gençlik Araştırması’nın sonuçları çalışmaya katılan gençlerden:
- Lise düzeyindeki gençlerin 3’te 1’i (yüzde 31) ailesinin maddi durumu iyi olmadığı ya da çalışması gerektiği için okulu bıraktığını beyan ediyor.
- Gençlerin yarısına yakını çalışıyor (yüzde 42) ancak bunların sadece yarısı sigortalı (yüzde 46)
- Genç kadınların yüzde 97’si menstrüasyon sırasında hijyenik ped kullandığını söylerken, yaklaşık yüzde 17’sinin ellerindeki regl/adet malzemesinin bitmesi durumunda daha fazla malzeme alamayacaklarına dair endişe içinde olduğunu yani regl yoksulluğu içinde olduğunu belirtiyor.
- 15-24 yaş arası evlenmiş genç kadınların 4’te 1’i çocuk yaşta evlendirildi (yüzde 27).
Mesele tam da bu. İş dünyasının sürdürülebilirlik gündemi hiç durulmazken en temel seviyede insan ve çevre hakları ihlalleri artıyor. Duvarlar ve sınırlar gerçek çözümleri engelliyor. Buradan kurtulmanın ilk adımı önce duvarı görmek devamında küçük delikler açmaya başlamak için cesur adımlarla sürdürülebilirliği bir görünürlük telaşından çıkarıp gerçek anlamda çözüm için çalışan görece küçük yerel topluluklarla işbirliği yapmak ve “aman ha cıs’ denen konulara biraz sarılmak. Aksi takdirde duvarlar büyüyecek konuşmamızı engelleyen sınırlar daralacak. Yoksulluk artacak,ekosistem tahribatları artacak. Bugün izole alanlardan çıkıp duvarın ötesindeki gerçek sorunlara gerçek çözümleri daha çok konuşma zamanı!