Okurlarım şahsımın da katkıları bulunan! İşletmecilik literatüründen ne kadar şikayetçi olduğumu bilirler. Bu literatür bilim olmayan bir kariyer sahasını bilim diye yutturmaya uğraşmaktan bir hal olan yazar, çizer ve konuşmacıların kendilerini müdafaa ve açıklamalarıyla dolu olan bugün beş aşağı beş yukarı 800 milyon eserlik! Bir kütüphanedir. Geçtiğimiz iki haftadır sizlerle lider olmak arzumu gerçekleştirebilmemi sağlayacak işlerin bir listesini okuyabileceğim literatürün ‘liderlik’ dalıyla ilgili düş kırıklığımı paylaşıyorum.
Yıllardır süregelen bu şikâyetimin nedeni açık. Elimizde uygulamaktan geliştirmeye fırsat bulamadığımız bu kariyer alanını inceleyebilmek için yeterli filozof yok. Günümüzde bilimsel temelleri olan tüm meslekleri tarih öncesinden başlatanlara 19. Yüzyıla kadar ‘doğa filozofu’ denilmesi bir rastlantı değildir. Doğa filozoflarının düşüncelerini takip edenlerin asırlar boyu yaptıkları çalışmalar günümüzün tıp, fizik, kimya gibi mesleklerini yaratmışlardır.
İşletmecilik yönetimi kariyerinin temellerini atan dört kişiden biri olan Avustralya doğumlu Elton Mayo Adelaide Üniversitesi’nden felsefe ve psikoloji derecesiyle mezun olmuştu. İkinci kişi Thomas Hobbes, 15 yaşındayken Oxford’a gitmiş ve orada skolastik mantık ve Aristoteles felsefesi tahsili yapmıştı. Üçüncü kurucu James Madison klasik Latince, Yunanca, bilim, coğrafya, matematik, retorik ve felsefe okumuştu. Bu üç filozofu eğitimine annesiyle başlayan, avukat olmak isteyen fakat gözü bozulduğu için Harvard Üniversitesini kazanmasına rağmen bu okula gidemediğinden bir aile dostuna ait pompa fabrikasında altı ay kadar, sonra yine bir aile dostuna ait Midvale çelik fabrikasında dört yıl daha çalışıp mektuplaşmayla Stevens Teknoloji Enstitüsü’nden makine mühendisi unvanını alan Frederick Winslow Taylor’un takip etmesi ve bu kariyere ‘bilimsel yönetim’ kavramını onun kazandırması kaderin acı bir cilvesidir.
Meraklanmayın sizlere ne felsefe anlatacağım ne de literatür taraması yapacağım. Sadece iki haftadır beni düş kırıklığına uğratan literatürdeki ‘liderlik’ tartışmaları çerçevesinde bazı konulara dikkatinizi çekmeye çalışacağım. Haftalardır sizlerle liderlik konusundaki bu literatürle ilgili düş kırıklığımı paylaşıyorum. Lider olma ihtirasımın nasıl sona erdiğini hatırlıyorsunuz. Geçen hafta bu devasa literatürde beni lider yapabilecek bir yayın bulamamamın nedenini bende lider olabilecek geçmiş birikimlerin olmamasına bağlayıp işin içinden çıkmak istemiştim.
Halbuki günümüz dahil gelmiş geçmiş iz bırakmış ve bırakan liderlerin ortak özelliklerini ve onları liderliğe taşıyan yolları gösteren bir kitap bile buldum sanıyordum. Hitler’i Hitler yapan Paul Joseph Goebbels’in liderlik önerilerinin başarılı olduğunu görünce “İşte! İşin sırrı belliymiş meğerse” demiştim. Gelgelelim onun önerilerini uygulayan kişilerin sonuçta ‘Allah muhafaza’ kişiler haline gelmesi ve yalancılık gibi karakter bozukluklarından mustarip olmaları ön şartı beni bu arama ve uygulamadan vazgeçirdi.
NOT: Arama, tarama macerama son vermeden bir okurum ihmal ettiğim büyük bir kaynağı hatırlattı: Görsel medya. Haklı ortada koskoca bir görsel medya varken sırf kitap ve makalelere kısıtlı bir tarama yeterli sayılamaz. Eksik kalmasın diye bu alana da bir bakayım dedim.
Bir kere özellikle ABD’de liderlik sertifika programı satmaya çalışmayan bir büyük üniversite neredeyse yok. Programlar özellikle pandemi çağında tamamen Internet üzerinden çevrim-içi pazarlanıyor. Üniversitelere ilaveten neredeyse danışmanlık-eğitim şirketlerinin tamamının en az birer liderlik programı var. Bu programlardan liderlik sertifikası alıp çıkıyorsun. Bir ara sorunumu ABD’nin ünlü bir üniversitesinden bir liderlik sertifikası alarak çözeyim dedim. Al sertifikanı çık ortaya ve de “İşte lideriniz” diyerek kendini işaret et. İtiraz edenleri de “Dünyaca ünlü üniversiteden daha iyi mi biliyorsun?” diye azarla. Mantıklı bir yol olabilir ama beni takip etmesi gereken büyük kitlelerin bu kadar kolay ikna olacaklarını sanmadığımdan vaz geçtim. Zaten vaktim de yok. Uzun iş.
Liderlik özelliklerini satan danışmanlık şirketleri de var. Onlar da sertifikalar dağıtıyorlar. Bunlardan biri Sinek’in şirketi. Şirketin kurucusu Simon Sinek’in başarı! hikayesi liderlik konusundaki literatür hakkındaki kanımı değiştirmekten uzak. 1973 doğumlu Simon Oliver Sinek bir Amerikalı-İngiliz konuşmacı, danışman ve yazar. 1973 doğumlu olan Sinek Güney Afrika, Londra ve Hong Kong’dan sonra bu tür içi boş gevezeliklerin çok para kazanabildiği ABD’ye yerleşmiş. Üniversitede hukuk sonrada reklamcılık programlarını terk ederek sonunda kültürel antropoloji derecesi alan Sinek. Kariyerine reklamcılık şirketlerinde başlamış.
Sinek 2009 yılındaki bir konuşmasıyla Internet yıldızı! Olmuş Onu İnternet’te liderlik gurusu yapan ipe sapa gelmez tezi 800 Milyon yayını içeren bu literatürün neden bir işe yaramadığının ispatı sayılmalıdır. Bu konuşmasında Sinek keşfettiği? Sır için şöyle diyor “Apple, Martin Luther King Jr. ve Wright kardeşleri lider yapan özellikleri en basit tanımlarıyla neyi, niçin ve nasıl yaptıklarını bilmek olarak verebiliriz. Yani Sinek’e göre liderler neyi nasıl yapacaklarını bilen ve en önemlisi yaptıklarını niçin yaptıkları konusunda bilgili olan kişi (örgütlermiş)
Geçen yazımda da belirttim. Böyle aşikarı ifşaya “Yok canım! Nereden bildin?” veya hoşuma giden İngilizce bir deyimle roman kahramanı Sherlock Holmes’e atfen “No shit Sherlock” demekten öte bir reaksiyon göstermek vakit ziyanı demektir. Neymiş liderler neyi nasıl yapacaklarını bilen ve en önemlisi yaptıklarını niçin yaptıkları konusunda bilgili olan kişilermiş. Neticede yazılı, sözlü veya görsel literatürde işe yarayacak, bilimsel değeri olan bir şey ben bulamadım.
Bir tür boş laf aşikarı ifşa. Söz gelimi Sinek’in sattığı aşikarı ifşa. Daha büyük olan ikinci kategori birçok yazarın yaptığı gibi liderliği varlığı tartışılamayacak ya da ispatlanamayacak kişilik özellikleri listesi. Liderlerde olması gereken özellikleri sunan listelerden ilkyazımda bahsetmiştim. Sonuçta bu listeler de ‘Eh bir lider elbette örnek olmalıdır’ veya “Liderse elbette kibar biridir” veya “Liderse mutlaka iletişim yetenekleri üstündür” gibi illa da olan değil de olması mantıklı özellikler listeleridir. Bu listeler üç beş karakteristikten yüzlercesine değişiyor. Okumaya vakit yetmeyeceği gibi çoğu başka dillerden çeviri olduğu için tercümeleri de yoktur.
İşte 800 Milyonluk literatür böyle ortaya çıkıyor. Dünya giderek düşünmeden yapmaya kayıyor. Özellikle işleri düşünmek olan yazar, çizer ve hatiplerin felsefeye hor bakışlarının sonucu bu. BU genelde böyle bakın size bir anekdotumu aktarayım.
Kariyerimin son on-beş yılını işletmecilik seminerleri vererek geçirdim. Seyahatlerde boş zaman pek bulunamıyor. Genellikle uçaktan indiğimin ertesi günü ya konferansta ya da bir eğitim seminerinde oluyor, bunlar biter bitmez ya aynı gün ya da ertesi gün geriye uçuyorum. Kariyerim boyunca kırk küsur ülkeden geçtim. Yirmi-ikisinde süreli kaldım. Bir düzineyi aşkın ülkede hem uzun süreli kaldım hem de bu ülkelere defalarca gittim ama o ülkelerin gezilesi yerlerini doyasıya gezmeye vakit buldum dersem yalan olur.
Bu kez Pekin’e dördüncü gidişim. Artık çok turistik yerlerin çoğunu gördüğüm için boş günümde yeni bir şey yapmaya kararlıyım. Ev sahiplerim çok misafirperver. Zaten Doğuda genellikle, Çin’de özellikle bu bir veridir. Sevdikleri misafirlerine her türlü ikramı yaparlar. Bağlantı memuresi Jasmin hanımla boş günümü nasıl değerlendireceğimi konuşuyoruz. Esas adı Jasmin değil tabii. Çinlilerin isimlerinin batılılara telaffuzu zor geldiğinden çoğu uluslararası memur ‘Hristiyan isimleri’ dedikleri bir ikinci isim kullanırlar)
“Nereye gitmek İstersiniz?”
“Turistlerin gitmediği tarihi yerlere”
İlk gittiğimiz yer bir felsefe okulu. Tipik bir bina. Hani filmlerde gördüğünüz tipik Çin tapınak mimarisi tarzında, büyük bir bahçe içinde koca bir yapı. Yapının bahçesinde bizdeki büyücek mezar taşları ebadında dikili taşlar var. O kadar çok ki saymakla birmez. Tabii üstlerinde Çince yazılar var. İçlerinde dolaşıyorum.
“Bunlar nedir?”
“Okul mezunlarının adları”
Okul şimdi kaç yıllık hatırlamıyorum ama Bizans’ın kuruluşuyla yaşıt belki de daha eski. Şimdi müze olarak kullanılıyor. Okul bu kadar eski olunca bahçedeki dikili taş sayısını anlaması da kolay. Çince anladığımdan değil, zaten gereği de yok isimlerden oluşan listeler. Baka baka dolaşıyorum. Bir şey dikkatimi çekti. Her taşın en alt satırından sonra diğerlerinden ayrı, yani listeye dahil edilmeyen ve daha büyük harflerle yazılmış bir satır var.
“Bu satır niye ayrı?”
“O imparatorun adı”
Kendi kendime doğaldır diye düşündüm. O mezuniyet yılında imparator her kim idiyse onun adının da taşta olması gayet normal. Hani bizde vardır ya ‘Bu bina falankeş sultanın veya paşanın himayelerinde dikilmiştir’ diye yazılar. Sanki öyle bir şey.
“Bu taşlar önemli bir tarihi yazıt koleksiyonu. Hangi yıl olduğu da yazıyor mu taşların üstünde?”
“Evet, yazıyor ama bazı taşlar o kadar eskiden kalma ki üstlerindeki yazılar artık silinmiş”
“Yazık. Bu filozoflar hangi imparatorun saltanat sürüdüğü sırada burada eğitilmişler sizlere hangi imparator hangi senelerde saltanat sürmüş o bilgiyi kesin olarak verirdi”
“Bizim o konuda bir bilgi eksikliğimiz yok bunu zaten biliyoruz”
Ev sahibimin bu sözleri ne yalan söyleyeyim beni utandırdı. Elbette biliyorlar. Hangi imparator ne zaman doğmuş, ne zaman ölmüş, ne kadar süre saltanat sürmüş, annesi kim, babası kim, dedesi kim anneannesi kim, çocukları, generalleri, vezirleri, hadım uşakları, cariyeleri kim hepsi yazılmış biliyorlar. Söylediğim laf sohbet olsun diye bile söylenecek laf değil.
Bizde sultanların, onun da doğruluğunu yüzde yüz kanıtlayamadığımız, anneleri şöyle böyle bilinir, çoğunun dedeleri, büyük anneleri bilinmez. Canım sıkıldı doğrusu.
“Peki, mezunlar hakkında bilgi var mı?”
“Ne gibi”
“Hani nereden gelmişler? Nereye girmişler? Ne işler yapmışlar?”
“Eser vermiş olanlar var onları daha iyi biliyoruz. Çoğu saray hizmetinde çalıştığı için çoğunun kariyerleri hakkında bilgimiz var”
“Bizde de buna benzer yazıtlar vardır”
“Okullarda mı?”
“Genellikle binaların üstünde o binanın yapılmasını sağlayan, yaptıran, yapımına bağışta bulunan sultanın veya vezirin veya bir zenginin adı yazılır.”
“Bu taşlar öyle değil”
“Nasıl yani?”
“Bu taşlardaki imparator adları oraya desteğinden dolayı yazılmıyor.”
“Ya ne diye yazılıyor? Nezaketen mi”
“Hayır, nezaketen de yazılmıyor. İmparator okulun mezunu olduğu için yazılıyor.”
“Nasıl”
“İmparatorlar burada felsefe tahsili yapıyorlar”
“Yani imparator buranın mezunu olduğu için mi adı taşın üstünde?”
“Evet”
Kendi kendime “Bugünün yöneticilerinden kaçı bırakınız felsefe tahsili yapmayı acaba bir filozof adı verebilirler mi?” diye düşündüm. Hala da düşünüyorum.
Lider olmak istiyorsanız önce düşünmeyi öğrenin.
Sağlıcakla kalın.