Türkiye 2018’den beri finans piyasalarıyla inatlaşarak izlemekte olduğu faiz ve para politikası nedeniyle risk primi en yüksek ülke haline gelirken ve üç haneli enflasyona doğru giderken nasıl oluyor da iş dünyası daha güçlü ve etkili bir tepki vermiyor bu gidişata?
Artık sokaktaki sıradan insan bile Sayın Cumhurbaşkanı’nın “faizi daha da düşüreceğiz” sözünü dolardaki yükselişin sinyali olarak algılayıp dolar almaya koşuyor ama seçim anketlerinde AKP hala 1.parti çıkabiliyor? İş dünyasında “Erdoğan ekonomiyi iyi yönetiyor” diyenlere hala rastlanabiliyor.
Birilerine kazandıran politika
Bu tablonun ortaya çıkabilmesi için, Sayın Erdoğan’ın direktifiyle sürdürülmekte olan düşük faiz ve yüksek enflasyonla hızlı büyüme politikasından ciddi biçimde yararlanan birilerinin olması lazım. Kimler kazanıyor bu ortamda? İş dünyasında CEO’luk dahil önemli görevler üstlenmiş olan ve Türkiye’deki şirketlerin performansını yakından izleyen bir dostuma sordum bu soruyu. Verdiği cevapları ilginç bulduğum için kendi kelimelerimle özetlemeye çalışacağım.
Hangi şirketler kazanıyor?
Son yıllarda izlenen politikalar nedeniyle kazançlı çıkan şirketlerin başında, enflasyon sayesinde hem ciroları hem de stoklarının değeri büyüyen şirketler geliyor. İthal hammadde fiyatlarındaki artış ve döviz kurlarındaki hızlı yükseliş sayesinde TL. cirolarını hızla artırabilen şirketlerin büyüyen işletme sermayesi ihtiyacını aktifteki ve cirodaki artışların çok altında kalan bir faizle finanse edebilmeleri doğal olarak karlarını artırıyor. Örneğin konut sektöründe kredilerini düşük faizle yeniden yapılandırarak zamana yayan, buna karşılık aktifindeki gayrimenkul stoğu enflasyon etkisi ile değer kazanan bir şirketin ciddi bir kar patlaması yaşaması mümkün olabiliyor.
Kazanan şirketlerin özelliği?
Sayın Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla izlenmekte olan ucuz faiz, bol kredi, yüksek enflasyon ve yüksek döviz kuru politikasından, kredi limitleri yüksek olan, iyi yönetilen, esnek ve hızlı hareket edebilen ve ihracat yapabilen şirketlerin değişik boyutlarda faydalandığı görülüyor.
Kredi Garanti Fonu(KGF) uygulaması ise öncelikle zor durumdaki yandaş ve orta boy şirketlerin bilançolarını düzeltmek ve nakit sıkışıklıklarını gidermek amacıyla yapıldı. O zamanlarda bu şirketlerin bazılarının kullandıkları ucuz krediyle döviz aldığı ve bundan kar ettiği de söylenmişti.
Bu kredi bolluğu 2020 yazına kadar sürdü. Sonra tüketici kredilerine abanıldı. 2021 sonbaharından şimdiye kadar da hem ticari kredilerde, hem de tüketici kredilerinde büyük artışlar görüldü. Bu uygulama talebin canlı kalmasını sağladığı için hem şirketlerin iş hacimleri azalmadı hem de büyüyen işletme sermayesi ihtiyacını finanse edebildiler. Parasızlıktan dolayı işlerini döndüremiyen, işletme sermayesini sağlayamayan şirketler de en azından bir müddet nefes alabildiler, suni talep artışı ile para kazanmaya çalıştılar. Bazılarının durumu iyileşti bazıları ise hala ipin ucunda ayakta kalmaya çalışıyor.
Enflasyondan kim kazanıyor?
Ucuz kredi bulabilmek iktidara yakın şirketlere daha büyük bir oyun alanı sağladı. Ayrıca kredi limitleri yüksek olan güçlü ve iyi yönetilen, esnek ve hızlı hareket edebilen şirketler bundan değişik boyutlarda faydalandı. Son dönemde dünyada yaşanan hammadde ve girdi temini sorunları ürün arzını çok olumsuz etkiledi. Bu ortamda hammaddesini tedarik edebilen veya üreten ve buradaki maliyet artışlarının işletme sermayesine yansımasını finanse edebilen, sektörlerinin güçlü şirketleri herhangi bir rekabete girmeden, neredeyse istediği fiyatı koyarak ürünlerini çok daha karlı bir şekilde satmaya başladı. Piyasa payı yüksek olan iyi markaların kar marjları 2020 öncesine göre müthiş arttı. Bütün bunların üzerine Türkiye’deki yüksek enflasyonun neticesi olarak tüketiciler ve kullanıcılar nezdindeki fiyat referansları da kayboldu. Çünkü fiyatlar devamlı değişti ve rekabeti anlık takip etmek zorlaştı. Bu aranan markaların ürün fiyatlarını maliyetlerindeki artışında üzerinde arttırabilmesini sağladı.
Bu senaryo devam edebilir mi?
Zor bir soru. Devam edebilmesi için büyük montanlı dış finansman sağlanması gerekiyor ama dış finansman çok zor çünkü Türkiye’deki faizler cazip değil ve faiz artmayacak deniyor. Ekonomik politikalara kimse güvenmiyor. Türkiye bayağı yalnız bir ülke ve bu ortamda seçimlere gidilecek. Finans dünyası seçimi kimin kazandığına bakıp kredi musluğunu açıp açmamaya karar verecek. Bugünkü koşularda IMFde imkansız. Sermaye kontrolleri getirilmesi tabii mümkün ama bu da ekonomiyi durdurabilir ve durum daha da kötüye gidebilir. Bu koşullarda Türkiye ekonomisinde ani bir durma yaşanması ihtimali de gözardı edilemez.