Sağlık, iklim krizi ve göç… Birbirinden bağımsız görünse de aslında birbiri ile son derece bağımlı üç konu. Ve her biri, küresel anlamda büyük sorunları beraberinde getiriyor.
Son dönemde dünyanın pek çok noktasında olduğu gibi Türkiye’de de ortaya çıkan ve orman yangınları ve seller gibi doğal afetler, iklim değişikliğinin en önemli sinyalleri olarak görülüyor
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) son raporunda, sera etkisine yol açan gaz emisyonlarının hızlı biçimde ve geniş ölçekte azaltılmaması halinde küresel sıcaklık artışını yaklaşık 1,5 derece ve hatta 2 dereceyle sınırlandırmanın çok uzak bir ihtimal olduğuna dikkat çekiliyor. Bugünden sonra bazı iklim etkilerinin geri döndürülemeyeceği riskini ortaya koyan rapor; insanlığın, tartışmasız, küresel ısınmaya neden olduğu ve gezegenin durumunu kalıcı olarak aşağıya çektiğini belirtiyor.
Rapor, “dünyadaki sıcaklık artışı çok fazla” derken, yaklaşık 10 yıl içinde, dünya liderlerinin önlemeye çalıştığı ısınma seviyesinin üzerine çıkacağı uyarısında bulunuyor.
Raporun yazarlarından ABD Ulusal Atmosfer Araştırmaları Merkezi iklim bilimcisi Linda Mearns şu yorumları yapıyor: Küresel ısınmanın “kaçınılmaz biçimde daha kötüye gideceğini, kaçacak ve saklanacak yer kalmadığını” kaydediyor Mearns. İklim değişikliğine insan faaliyetlerinin yol açtığının açık ve net olduğunu kaydeden Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli raporu, en son 2013 yılında yayınlanmıştı. Rapor, 2013’ten bu yana 21›inci yüzyılda sıcaklıkların daha da artacağı öngörüsünde bulunarak sıcaklıklara ilişkin daha net rakamlar ortaya koyuyor.”
IPCC Çalışma Grubu Eş başkanı Panmao Zhai’nin yorumları ise şöyle: “İklimi istikrara kavuşturmak, sera gazı emisyonlarının kararlı, hızlı ve sürekli azaltılması ve net sıfır CO2 emisyonuna ulaşılmasını gerektirecek. Başta metan olmak üzere diğer sera gazlarını ve hava kirleticilerini sınırlamak hem sağlık hem de iklim için fayda sağlayabilir.”
Doğanın bozulan dengesi salgınların artmasına yol açıyor
Covid-19 salgınının tüm dünyayı etkisi altına alması ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihinde pandemi ilan edilmesi sonrasında, bu durumun iklim değişikliği ile olan bağlantısına dair birçok görüş ortaya atıldı. Harvard Üniversitesi İklim, Sağlık ve Küresel Çevre Merkezi Direktörü Dr. Aaron Bernstein’a göre COVID-19’un yayılmasını iklim değişikliğinin tetiklediğine dair bir kanıt yok. Fakat Bernstein, iklim değişikliğinin dünay genelindeki diğer türlerle ilişkimizi değiştirdiğini ve bunun enfeksiyon riski açısından önemli olduğunu belirtiyor.
Aaron’a göre, karada ve denizde yaşayan çeşitli türler sıcaklıkların artması ile kutuplara yöneliyor. Bunun sonucunda normal şartlarda temas etmemesi gereken pek çok tür, temas eder hale geliyor. Dünyadaki habitat kaybının önemli bir diğer nedeni is ormansızlaşma. Yaşam alanlarını kaybeden hayvanlar göç etmek, yeni türlerle temasa geçmek zorunda kalıyorlar ve böylece yeni patojenlerle tanışıyorlar. New York Üniversitesi İklim Ekonomisti Gernot Wagner, Project Syndicate için kaleme aldığı makalede şöyle diyor: “COVID-19’u iklim krizinin hızlandırılmış versiyonu olarak düşünebiliriz. İklim için 10 hatta 100 yıl, salgın hastalık için sadece günler veya haftalar anlamına gelebiliyor. Bu hız; bu derece bağlı ve bağımlı bir konuma geldiğimiz bir dünyada, yaşadığımız risklere yönelik alacağımız dersler açısından çok önemli.”
Wagner’e göre, hem iklim krizi hem de COVID-19 için gerçek sorun rakamlar değil. Yani, sorun karbon emisyonlarının ya da hasta vaka sayılarının ne boyuta ulaştığından çok; artış oranının ne kadar hızlı olduğu. “Küresel hava sıcaklıklarının, sanayi öncesi dönemlere kıyasla ortalama 1 derece artmış olması yeterince kötü bir durum; fakat 2 ya da 3 derece artması çok daha kötü sonuçlara neden olacak” diyor Wagner.
2016’da en büyük göç hareketlerinin nedeni iklim
İklim krizi sadece hayvanları yerinden etmiyor, aynı zamanda insanları da yerinden ediyor. İklim göçü, genel olarak iklim değişiklikleri ve küresel ısınmanın etkileriyle ortaya çıkan bir hareketlilik olarak tanımlanıyor. İklim değişikliğinin beraberinde getirdiği kuraklık, sel, gıda ve su yetersizliği dünyada milyonlarca insanı yerinden ediyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) raporuna göre 2020’de 94 farklı ülkeden 25 milyon kişi iklim göçünün parçası oldu.
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) ve Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü tarafından 2017 yılında yayımlanan “İklim Değişikliği, Göç ve Yer Değiştirme” raporuna göre ise 2016’daki en büyük 10 göç hareketliliğinin nedeni olarak iklim gösterildi. Dünya üzerinde iklim değişikliğinin en fazla etkilediği kıta Afrika. Bölgedeki sıcaklık artışları son yıllarda küresel ortalamanın 2 katına çıktı. Göçlerin temelinde yaşamı derinden etkileyen ani hava değişimleri var. Şiddetli kuraklık, tarımsal verimin düşmesi, içilebilir suyun azalması ve deniz seviyesinin yükselmesi ile yaşam alanları yok oluyor. Dünya Bankası tahminlerine göre 2050’ye kadar 140 milyon kişi yaşadığı toprakları terk etmek zorunda kalacak. En büyük göçü ise Sahra Altı Afrika, Güney Asya ve Latin Amerika’nın vereceği tahmin ediliyor. Dolayısıyla, iklim krizi ile mücadele, yaşam mücadelesi anlamına geliyor…