Dünyanın nirengi noktası değişti; Çin ‘ileri ekonomi’ olma yolunda… ‘Kuşak & Yol’ projesi stratejik…

Neslihan GÖKDEMİR AĞAR Enerjide İnovasyon


Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Evin ile değişen küresel jeopolitikanın enerjideki şifrelerini ele almaya devam ediyoruz. ‘Enerji ve Jeopolitika’ söyleşimizin bu bölümünde; Çin, Hindistan ve ABD’ye odaklanıyoruz.

‘Dünyanın nirengi noktası değişti’; ‘evet’ bu bir gerçek. İtalya’da dün gerçekleşen “Belirsizlik Zamanlarında Avrupa’yı İnşa Etmek” konulu bir konferans haberi, bugünkü konumuz çevresinde dikkatimi çekti. Orada konuşan AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Josep Borrell’ın sözleri şöyleydi: “Biz Avrupalıların; Çin’le yüzleşmek için kendi yolumuz yordamımız olmalı. AB-ABD-Çin üçgeninde kesinlikle Washington’a daha yakınız ancak kendi yolumuzu çizmemiz gerektiği de muhakkak; ve bunun üzerinde de çalışıyoruz. Bence Çin’in yükselişine karşı olmamalıyız. Çin isteseniz de istemeseniz de büyük bir güç olacak. Önemli olan Çin’in gücünü nasıl yöneteceği…”  Evet, bu güncel gelişmeden sonra ENERJİ VE JEOPOLİTİKA söyleşimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Enerjiye gelmeden bir nokta daha var benim için önemli olan, onu da açıklayalım okurlarımıza.  Avrupa – Rusya diye baktık meseleye fakat dünyanın başka tarafları da var…

Şimdi; mesela Güney Amerika’ya dokunmayalım. Güney Amerika, Amerika’nın problemi… Güney Amerika’daki gelişmelerin yansıması Avrupa’ya pek etki ediyor diyemeyiz. Ama Avrasya dediğimiz zaman iki noktayı göz önünde bulundurmamız gerekiyor.  Birinci nokta; dünya nüfusunun üçte biri Güneydoğu Asya ve Güney Asya’da… Yani dünyanın nirengi noktası değişti. Çeşitli sebeplerle değişti. Çin, bugün 1,4 milyar; Hindistan’ın nüfusu ise yakında 1, 5 milyar olacak; Çin’i geçecek. Buralar 3,5 milyar oluyor Pakistan hariç.  Dünya nüfusu da 9 milyara geliyor. Onun için böyle bir durumda sadece nüfus değil, ekonomik bir büyüme de söz konusu; bunun jeopolitikaya da ciddi etkileri olacaktır ve oluyor. Onlar oralarda ciddi kentsel nüfusa sahipler; Çin artık yavaş yavaş bu ilk endüstriyel, yani Mao’dan sonra daha düzenli bir biçimde başladığı endüstriyel gelişmenin artık son noktasına gelmiş durumda ve yavaş yavaş kirli endüstrilerinin (demir çelik vb) yönünü de değiştiriyor; Kore kalkındı Hindistan’a diyor. Özetle; Çin, başkası alsın artık bu kirli işleri, ben de yavaş yavaş servis ekonomilerine geçeceğim, diyor. 

Şöyle bir bakarsak, Asya’da çok büyük ekonomiler var; büyük bir ticari düzen var; bu büyük ekonomiler olduğu sürece, ticaret olduğu sürece büyük yatırımlar da olur. Bunlardan bir tanesi de Çin. Çin artık gelişmekte olan ama aşağı yukarı ‘ileri ekonomi’ olmaya yakın bir yolda. Şimdi COVİD meselesini unutursak… Bu sistemsel bir şoktu çünkü ekonomik, politik bir şok, sadece halklar nezdinde yaşanmadı…

Yerleşik düzene geçersek, dünyadaki bu güç, 2. Dünya Harbi’nden sonra, ABD’nin kendi kurumlarıyla kurduğu fakat netice itibarıyla ABD’nin işe başlamadan önce yarış bayrağını İngiltere’den aldığı deniz gücü ve deniz ticaret donanmasıyla himaye ediliyordu; global ticaretin de başlangıcıydı.

Donanma gücüyle global sistemdeki ticaret örgüsü de başlamış oldu.

İlk globalleşme tohumları denizcilikle atıldı; Kraliçe 1. Elizabeth devrinde… Çeşitli yerlere koloni kurmak için kraliyet müsaadesi verilmesi ABD’nin de kuruluş hikâyesini oluşturur.

Girişimciye, ‘Orada bir koloni kur; İngiltere’ye şöyle faydan olur, böyle faydan olur’ dendi… ABD’nin istikrarı çok önemlidir… ‘Ben vergi veriyorsam İngiltere’ye; zaten İngiliz’im; parlamentoda oturma hakkım da var’ diye düşünülüyordu. Amerikan ihtilali de böyle başlamıştı. Ben İngiliz’i istemiyorum, demedi adam; kendisi de İngiliz çünkü...  Ve o ilk kolonileri İngilizler kurdular, sonra Almanlar geldi. Elizabeth devrinde verilmiş müsaadelerle oldu bütün bunlar…

Çin’in ‘Belt and Road’ projesi sandığımızdan çok daha büyük bir ekonomik olay…

Çin’e geri dönersek?

Çin'de Tek Kuşak - Tek Yol ( Çince :一带一路) veya kısaca OBOR olarak bilinen Kuşak & Yol (Belt and Road) Girişimi (BRI veya B&R), Çin hükümeti tarafından 2009'da benimsenen küresel bir altyapı geliştirme stratejisi. Çin lideri Xi Jinping'in dış politikasının ise en önemli parçası. BRI, Xi'nin "Büyük Ülke Diplomasisi"nin (Çin :大国外交) stratejisi, Çin'i yükselen gücü ve statüsüne uygun olarak küresel ilişkilerde daha büyük bir liderlik rolü üstlenmeye çağırıyor. Xi, stratejiyi ilk olarak Eylül 2013'te Kazakistan'a yaptığı resmi bir ziyareti sırasında "İpek Yolu Ekonomik Kuşağı" olarak duyurdu. "KUŞAK", önerilen "İpek Yolu Ekonomik Kuşağı"nın kısaltmasıdır. Batı Bölgelerinin ünlü tarihi ticaret yolları boyunca karayla çevrili Orta Asya boyunca karayolu ve demiryolu taşımacılığı için kara yolları; "YOL", Hint-Pasifik deniz yollarına atıfta bulunan "21. Yüzyıl Deniz İpek Yolu"nun kısaltmasıdır. Güneydoğu Asya üzerinden Güney Asya, Orta Doğu ve Afrika'ya açılımı anlatır. Kuşak ve Yol Girişimi altyapı yatırımlarına örnek olarak; limanlar, gökdelenler, demiryolları, yollar, köprüler, bilişim altyapıları, havaalanları, boru hatları, barajlar, elektrik santralleri ve demiryolu tünelleri verilebilir. KAYNAK: Green Policy Analysis;  Worldbank

 Kaynak:

Evet, Çin meselesi önemli… Hindistan da önemli hale geliyor… Hindistan, Çin’in artık istemediği; gemi, gemi sökümü, demir çelik gibi endüstrileri almaya başladı. Burada Çin’in bir projesi vardı. Sonra ona geleceğim…

  1. Dünya Harbi’ne kadar bu küresel sistem; Avrupa, Amerika’yı yanına alabildiği sürece yürüdü. Amerika zaman zaman izolasyona girdi; I. Dünya Harbi’nden sonra... Global iş dağılımı aş dağılımı özellikle Avrupa’dan çıkıyordu. Şimdi bu iş ve aş dağılımında ben de karar verici olayım diye bir Çin çıktı ortaya… Çin’in ‘Belt and Road’ (Kuşak ve Yol) Projesi işte bu açıdan çok önemli… Ne kadar anlaşılıyor bu proje bilmiyorum Türkiye’de; pekiyi anlaşılmıyor. Eski İpek Yolu’nu açacak da oradan ticaret yapacak falan sanılıyor… ‘İpek Yolu’yla falan ilgisi yok bunun. Bundan çok daha büyük bir konu var karşımızda...

Çin, yavaş yavaş gelişmiş bir ekonomi özelliği iktisap ettikçe; kirli endüstrileri yatırımla beraber komşulara ve daha az gelişmiş yerlere verdikçe; orada gerek iletişim gerek taşımacılığı artırdıkça işler değişecek. Çin’in varmak istediği çok uzun vadeli hedefler söz konusu… Batıda bu kadar uzun vadeli düşünen yok; her 4 yılda bir seçim oluyor; oysa Çin’in böyle bir derdi yok… Bunu 100 senelik bir proje olarak düşünüyor…

Çin’in tahayyül ettiği ya da yapmak istediği şey, Şanghay’dan Hamburg’a kadar kesintisiz bir ekonomik alan yaratmaktır… Bu ekonomik alanın en büyük yatırımcısı ise kendisidir.

ÇİN’İN ‘KUŞAK & YOL’ GİRİŞİMİ

Çin’in; örneğin yakın komşumuz Yunanistan ekonomisinde bile çok ciddi bir etki alanına sahip olmaya başladığını görüyoruz. Limanları var örneğin…

Evet, limanları var Doğu Akdeniz’de. Bütün bunlar o ekonomik hedefe yönelik. Ekonomik kalkınmada şöyle bir nokta var. Mesela, bir kalkınma projesi yapmıştık Zanzibar’da (Afrika’da) akademik çalışmaları bırakıp kalkınma alanında çalıştık. Orada yeni bir bina vardı, bir tane de tarihi bir bina… Biz bu iki binaya yatırım yaparak yeni binayı gelir getiren bir bina haline dönüştürmüştük. Bu yatırımın zaman içinde kendi kendini ödeyeceğini biliyorduk... İki noktaya böyle bir yatırım yaparsanız, oraya başka küçük yatırımcılar da gelir ve aradaki boşluğu o doldurur. Kalkınmanın önemli bir formülüdür bu. ‘Şurada limanı var, burada limanı var’ meselesi değil Çin’in konusu… O limanın yüzde kaçını alacağıyla ilgileniyor? Oraya Cosco’nun kaç gemisi yanaşacak? Pire Limanı AB’nin Doğu Akdeniz’deki en önemli limanıdır… Orada ne yapacak sanıyorsunuz? Belgrad ile Budapeşte arasına demiryolu yapıyor. Çünkü oraya kadar zaten var…  Şurada bir tane, orada bir tane derken, Süveyş Kanalı üzerinden Doğu Avrupa’nın tam ortasına bir yol açmış olacak. Böylece Orta Avrupa’ya doğrudan ulaşabilecek. Başkalarının gümrüğüne falan pek müdahale etmeden hem de bir ortak olarak...

Çok stratejik düşünen bir Çin var karşımızda; bu bir gerçek…

Bunu yarın yapacağım da demiyor.  Çalışmaya başlıyor ve ilerliyor.

Kolay kolay dili de çözülemiyor… Üzerinde düşünülemiyor, algılanamıyor… Sovyetler Birliği sonrasında Rusya ve BDT ülkelerini izleyen, yazan analiz eden bolca uzmanlar vardı. Bugün tabii internet sayesinde çeviri imkânlarıyla takip etmek biraz daha mümkün…  Çin’in bölgemiz ve dünyadaki etkilerini nasıl hissedeceğimiz gerçekten de gelecek dönemde?

Çin zor bir vaka… Çin uzmanları arasında bir optimistler bir de daha az optimistler var biliyorsunuz. Optimistler, “Çin zaten ticarete ve global ticarete sadık bir memlekettir; eninde sonunda bu ‘liberal order’ dediğimiz Anglosakson ve 1. Dünya Harbi’nden sonra kurulan kurumlara bağlılık gösterecektir,” şeklinde bir inanışa sahiplerdir; çünkü Çin bunlara çok şey borçlu, bu kadar büyük bir ticaret merkezi oluşunu başta…

Çin, küresel jeopolitikaya yön vermek istiyor

Bir de karşı çıkanlar vardı Amerika’da; ‘Çin’e bu kadar güvenmeyin, teslim olmayın’ diyenler…

Tabii doğru; Çin bunu yapmayacak bambaşka bir düzen getirecek ve ondan sonra da canımıza okuyacak diyenlerdi onlar… Çin, Batı’nın teknolojilerini çalıyor mesela. Ben Airbus’tan birisiyle konuşmuştum; Airbus Çin’de uçak yapıyor. ‘Çalmıyorlar mı?’ dedim. Orada bizim yapacağımız tek şey, dedi, teknolojide hep en önde gitmek ki onlar çalıp anlayıp uygulayıncaya kadar biz yeni bir teknoloji geliştirelim. ‘Tek çare bu!’ dedi. Batı’nın üstünlüğünü sağlayabilecek tek araç teknoloji, dedi. Çin’in böyle bir Avrasya’yı ekonomik bütün haline getirme planı var; bir başında Çin, bir başında AB olan… Çin, yatırımlarıyla bu iki uç arasındaki boşlukları dolduruyor. Çin, tam olarak bunu yapmak istiyor; dünya jeopolitikasına yön veren bir güç olmak istiyor. Başladığımız jeopolitikada; NATO vardı; ‘containment policy’ (çevreleme politikası) vardı,  Sovyetler Birliği’nin yerinden çıkması vardı; 2. Dünya Harbi’nden sonra ortadaki Çin pek bir şey değildi…

Çin’in böyle gelişmesinden, bir jeopolitik problem daha çıkıyor… O da Hindistan… Kıta gibi yerler… İki küçük devlet arasındaki yakınlaşmaya benzemiyor bunlar... Buradan çıkacak önemli sonuçlar var; dünya ticaret sistemini değiştirecek konular... Hindistan, Çin’in Afrika’ya açılmasından son derece rahatsız…

Çin’in Afrika’ya açılma nedenlerini de tartışabilir miyiz?

Çin’in iki nedeni var Afrika’ya açılmak için… Birincisi, bildiğimiz bir boğazdan geçecek, Hint Okyanusu’ndan… Bir de tepeden, biliyorsunuz Çin ile Pakistan arasında bir sınır var; yolu açtı, öyle lüks bir arabayla gidilebilecek bir yol değil ama yol açıldı; tepeden Pakistan’a, Pakistan’dan da aşağıya, tehlikeli yerler oralar… Bu şekilde iki şey oluyor: İlk olarak, Hint Okyanusu Çin için çok önemli; Hindistan’ın güvenliği için Hindistan’ın oraya girmesi ise çok rahatsız edici. Böyle bir problemle karşı karşıyayız. Çin’e petrol de oradan gidiyor; Ortadoğu’dan LNG de oradan gidiyor. Yarın öbür gün Mozambik’ten de LNG oradan gidecek. Fakat LNG olarak başka yerlerden de var Çin’e…  Çin, Ortadoğu petrolüne de muhtaç.

Çin için petrol ithali ve ihracı önemli… Hint Okyanusu önemli… Bu deniz, kendi ihtiyaçları için Afrika’ya açılım için stratejik; o taraflara donanma gönderme ihtimalleri de var. Çünkü Doğu Afrika’da limanlar yapıyorlar; Afrika’ya yaptıkları limanlardan iki tanesini, deniz kuvvetlerini güzelce yerleştirebilecekleri noktalara yapıyorlar. Bir de Karaçi’nin batısında yaptıkları bir liman var…

Aslında Çin Kraliçe 1. Elizabeth’in politikalarını neredeyse taklit ediyor. Orta yerde çok ciddi bir Hindistan-Çin çekişmesi de söz konusu…

Hindistan bu durumdan son derece rahatsız… Çin, Hint Okyanusu’nun tek sahibi olmak istiyor.  Bu artık biraz imkânsız gibi görünüyor. Bir de Hindistan’ı kuzeyden yol geçirerek sandviç gibi içine almak istiyor.

İkinci konu, bir jeopolitika daha var o da tek yönlü değil iki yönlü. Çin ve Avrasya ile Çin ve Hindistan meselesi ve bunların Afrika ile olan ilişkileri? Şimdi biz Soğuk Harp’ten aldık buraya kadar geldik.

Hindistan, Çin’den rahatsız; Rusya ise şakır şakır ‘istila’ modunda

Bir üçüncüsünü de ele alım. Rusya sağa sola saldırıyor. Bu çok rahatsız edici bir durum… İşgal etmek üzere, bir ülkeye saldırıyor… Global ve nükleer bir dünyadan önce harpler böyle komşuya saldırmayla oluyordu. O devir geçti artık anlaşmalar, paktlar, hükümetleri devirmeler, oradaki yatırımları kontrol etmeler falan böyle yürüyordu. Putin ise şakır şakır ‘istila modu’na geçti. Bu tabii çok şaşırtıcı… Ben bu kadarını beklemiyordum. Putin büyük kahraman olarak görünüyordu. Niye? Bu Sovyetler Birliği çöktüğü zaman Rusya da çökmüştü ve Yeltsin bu vaziyeti toparlayamıyordu. Müthiş bir fakirleşme söz konusuydu ve o bahsettiği vakum içlerde de yaşanıyordu.

En kötü tarafı ise o kadar kuvvetli olmadığı çıktı ortaya. O bu şekilde ülkesini de dünyayı da bakalım nereye götürecek? Putin gerçekten korkulacak birisi haline geldi.

Bildiğimiz jeopolitika çok karmaşık bir şey olmaya başladı.

Çin’in ne yaptığını batıdan ayıramazsınız, Amerika’dan hiç ayıramazsınız. Çünkü bu Amerika için ya bu dünya düzeni devam edecek ya da dünya düzeninin Çin’in eline geçme ihtimali söz konusu olacak. Yahut da bu düzenin bozulup ortaya bu alternatife bir ikame olarak karmakarışık bir şey gelme ihtimali var.

 ABD’de büyük ve şaşırtıcı gelişmeler yaşandı

Peki, Clinton zamanına ne diyorsunuz?

Clinton zamanında 10 trilyona çıkan Amerikan açığı, bugün 34,4 trilyon dolar. Bu Clinton’dan bu yana ortaya çıkan bir ekonomik tablo. Ekonomik boyutlar öne geçerse bu çok kötü olur. Açlık ve kıyamet asıl o zaman dünyaya gelir. Paranın bir şey ifade etmeyeceği bir yer haline gelebilir dünya. Bu çok acı.

Amerika’da gelecek seçimler öncesi ne gibi gelişmeler yaşanabilir?

Valla o kadar büyük ve şaşırtıcı gelişmeler yaşanıyor ki, kimse bilemiyor.

Biden yönetimi tahminden çok daha iyi performans sergiledi. Orada hatayı yapan New York demokratlarıydı. Yüzde 60-70 demokrat oturan yerlerde bile seçimi kaybettiler.  Kendilerinden emindiler ama New York’ta suç oranları arttı. Biden’ın, ta Başkan Yardımcısı olduğu dönemden gelen konular da çıkmaya başlayınca işler karıştı... Şimdi bu Cumhuriyetçiler buna hücum edecekler... Amerikan seçimlerinden ne çıkar ne olur belli değil… Trump’ın Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı olarak seçilebileceğini tahmin etmiyorum. Çünkü ilgi faklı yerlere kayacaktır. Mesela, Florida Valisi var. O çok kuvvetli olabilir. Biden, iyi şeyler yapıyor ama yaşını gösteren bir lider. Amerika’da çabuk karar verebilmenin genç olmanın, dinamizmin büyük getirisi olur kamuoyunda… Amerika büyük bir Trump badiresi atlattı.

Demokratlar Biden sonrasına hazır mı?

Demokratların bir adam çıkartması gerek ortaya. Clinton çığır açmıştı. Buraya da geldi Türk halkı Amerikan yanlısı oluverdi; kamuoyunda bir karşılığı vardı. Siyasi karizması vardı ve bu gücünü sivil toplum üzerinden de kullanmayı biliyordu; Vakfı hala gücünü koruyor.

Başkan yardımcıları kamuoyunda pek kuvvetli görünmezler. Nixon’un bir yardımcısı vardı mesela kimse adını hatırlamadan gitti; ama Kissenger’ı herkes hatırlar. O, devleti temsil eden bir adamdı çünkü. Dışişleri Bakanı çok önemli; bir de Savunma Bakanı ABD’de... Savunma Bakanı dünyanın en büyük bürokrasinin başıdır.

Devlet içinde devlet gibi bir olay aslında ‘Savunma’… Çok uzun vadeli planların yapıldığı devasa bir organizma… 9 tane filo var. Deniz kuvvetleri komutanı işte bu nedenle çok önemlidir. O filolardan her biri tüm Fransız Deniz Kuvvetleri kadar büyük; belki İngiltere’nin 1,5 katıdır. Bu muazzam bir güç… Amerikan bütçesinden aldıkları devasa bir pay söz konusu.

Küresel jeopolitika beş ayrı yerden etkiye açık hale geldi

Peki ya Çin’in Rusya’ya bakışı nasıl?

Ukrayna ile bambaşka bir jeopolitik iklim ortaya çıktı… Rusya sağa sola saldırıyor ve bu durum çok büyük rahatsızlıklar yaratıyor; Çin’in de bundan rahatsız olduğunu düşünüyorum. Çünkü yapmak istediği, sermayesini ve işleyişini kendisinin kontrol ettiği bir ekonomik alan yaratmak ve bunu yönetmektir… Hâlbuki bu harp işi, ekonomik alan yaratma faaliyetine ters düşen bir durum. Fakat diğer taraftan bir ortak düşman da var. Çin’in Orta Asya’da ne yaptığına karışmayan… Bence bu Amerika’nın iyi tarafı… Fakat Çin’in Güney Çin Denizi’nde genişlemesine izin vermek istemeyen bir Amerika söz konusu… Bu da bir huzursuzluk süreci yaratıyor; hem Transatlantik’te hem Pasifik’te; Avustralya, Japonya, Hindistan ve Yeni Zelanda’yı Çin’in denize açılmak isteyen yerini kuşatan bir pakt olarak toparlıyor.

Hal böyle olunca da başlangıçtaki global politikadan beş tane ayrı yerden global etki alabilen bir jeopolitikaya evriliyor işler… Ancak bunlardan sonra Kıbrıs da var; Türkiye de var; Doğu Akdeniz de var. Bunlara girmeyeceğiz herhalde. Bu kadar çok yönlü global etkilere açık olmak büyük bir şeydir. Bu yapının artık sadece bir mercek altında izlenmesi imkânsız hale geliyor. 

ABD’nin de kendi iç politikasından kaynaklanan hataları da var tabii. Demek istediğim bu işleri takip edenlerin, inform public opinion’u bu farkındalık içinde oluşturmaları gerekiyor…  Bu beş önemli yerden, bütün jeopolitikaya tesir eden bir durum olduğunu ve bunun dünya tarihinde bir ilk olduğunu bir farkındalık içinde düşünmemiz lazım.

Bu etkiler aslında yeni bir jeopolitikanın da temellerini oluşturuyor. İstikrara kavuşturulur diye bir şey yok; bunların her biri farklı bir yöne de çekilebilir. Çekildiği zaman bütün dünya ticaretine tesir eder; Deniz Kuvvetleri’nin konumuna tesir eder.

Bu etkiyi üzerinde toplamış birinci ülke Çin mi Sizce?

Çin’in gitmek istediği bir yer var ve oraya kuvvetli adımlarla ilerliyor. Gündelik etkiler de önemli tabii; Amerikan dış politikası son derece etkin bir güç ama Amerikan yakın tarihinde farklı bir Başkan da gördük; Amerika’yı zayıflatan... ABD’de, İngiltere’deki gibi başka türlü politikacılar gelirse, bu defa adamın aklına ne gelirse onu söyler; ortadaki dengesizlik artar. Bütün bunlar zaten çok bilinmeyenli denklemler… Bunun üzerine, çok bilinmeyenli başka unsurlar da eklenirse, işler hepten karışabilir. 

Şöyle bir şey var: Farklılıkları yönetmek gerek. Devlet adamının kalitesi farklılıkları yönetme biçiminden gelir. Ben istediğimi söylerim de ne demek?

Oklar, kılıçlar ve tüfeklerle yapılırmış bu iş önceleri… Artık böyle bir şansımız yok. İnsansız hava araçları gönderiyorlar; ordular savaşmıyor. O zaman her taraf savaş alanına döner. İnsanlık dediğimiz şey de pek o kadar zannettiğimiz gibi kalmaz…

YARIN (3/3) : “Türkiye’nin enerjide ‘rekabetçi politika’ tercihi tam olarak gerçekleşmedi”

 ENERJİ & JEOPOLİTİKA

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Evin ile bir ‘SÜPERNOVA’ söyleşisi

Ahmet Evin, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Profesörü ve Jean Monet Kürsüsü Üyesidir. Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin aynı zamanda Kurucu Dekanı’dır.

Sabancı Üniversitesi’ndeki görevinden önce New York Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Hamburg Üniversitesi ve Bilkent Üniversite’lerinde Siyaset Bilimi Bölüm Başkanlığı’nı üstlenmiş, dersler vermiştir.

Evin, merkezi Cenevre’de bulunan bir uluslararası kalkınma vakfı olan Aga Khan Trust for Culture’ın Eğitim Direktörlüğünü üstlenmiş; Aga Khan Mimarlık Ödülleri seçici kurulunda danışmanlık ve ödül yayınları editörlüğü görevlerinde de bulunmuştur.

Evin, Avrupa Komisyonu’nun desteğini alarak, Avrupa’nın gelecekteki mimarisine, Avrupa Birliği’nin doğuya doğru genişlemesine, Avrupa’nın Akdeniz politikasına, Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması’na yönelik siyasi diyalog girişimlerini başlatmıştır. ELIAMEP, United States Institute of Peace (USIP), The Kokkalis Program at the Kennedy School of Government, Harvard University gibi akademik kurumlar ve sivil toplum örgütleriyle mesleki eğitim ve siyasa araştırmaları için pek çok işbirliği gerçekleştirmiş ve European University Institute (EUI), Schuman Center for Advanced Studies ortaklığında EU-Turkish Observatory projesini hayata geçirmiştir.

ÖNEMLİ NOT:

SİYASET BİLİMCİ PROF. DR. AHMET EVİN İLE EKONOMİ GAZETESİ ENERJİ YAZARI NESLİHAN GÖKDEMİR AĞAR’IN BU SÖYLEŞİSİ; 28.04.2023 TARİHİNDE GAZETEMİZDE YAYINLANMIŞ OLUP, DİJİTAL YAYINDAKİ BU METİNLER –TAM- SÖYLEŞİYİ İÇERMEKTEDİR.

Tüm yazılarını göster