Dünyanın kulağına fısıldanan virüs adaleti

COVID-19 2000 sonrası dünyasının en sessiz çığlığı olmuştur. Salgınlar insanın uygarlık tarihi kadar eskiye uzanır. 2020 yılının ilk yarısından şu ana kadar ne kazanabildik, derseniz yanıt öngörü yeteneğimizde iyileşme olacaktır. Buna; aşı, ilaç ve tedavi yöntemlerimiz belirginleştikçe yerli yerine oturan düşüncelerimizi de eklemek gerekecektir. Fitch, biz hariç, 33 ülkenin notunu indirmiştir. Çünkü bizde daha indirecek yer kalmamıştır. 2008 krizinde biz ve diğer ülkeler olarak ayrıma gidilebilmiştir. O kriz gelişmiş ülkelerin kriziydi. Gelişmekte olan ülkelerse avantajlıydı. ABD ile Euro Bölgesi ülkeleri arasındaki finansal araç bağı, krizi Avrupa’ya da taşımıştı. İşte o zaman, Türkiye’nin önüne önemli bir engel çıkmıştı. Yeni pazarlar açması gerekiyordu. Siyaset, ekonomi, ticaret; beşeri hayatın dış kabuğu gibidir. Ülkeler arası karşılıklı etkileşim, barış dönemlerinde zirve yapar. 2008 krizinde AB ile ABD arasındaki yüksek etkileşim geri tepmişti. Eğer bir kriz, dünya ölçeğinde bir yaygınlık kazanmışsa, şu iki şeyden emin olabilirsiniz: Birincisi, çözüm için küresel bir koordinasyonu sağlamaktır. İkincisi, tüm dünya iyileşmeden bizim iyileşme beklememiz gerçekçi olmaz.

En iyimser salgın öngörüleri COVID-19 krizindeki toparlanmanın “V” şeklinde olacağını savunmaktadır. Mesela, IMF’nin öngörüleri bu şekildedir. 2019’da %2.9 büyümüş, 2020’de %4.9 küçülmüş ve 2021’de ise %5.4 büyümüş bir dünya ekonomisi ortaya çıkıyor. Bu iyimser tablo gerçekleşirse, küresel ekonomi 2 yıl kaybederek kaldığı yerden devam edecektir.

Salgın, bazı sektörleri öne çıkarılırken, bazılarını da geriye itti. Hatta yerin dibine bile batırdı. Mesela semt pazarları böyledir. Bu sektör, kredi kartlı alışverişe imkan tanımıyordu. COVID-19 sonrası da paraya dokunmak, mesafeleri kontrol edememek gibi sakıncalar da eklenince, bu sektörün yerini hızla gelişmekte olan internetten satışlar doldurdu. 2020 büyüme öngörülerinde virüs, gelişmiş ülkeleri %8, gelişmekte olanları %3, düşük gelirlileri de %1 küçültmektedir. Bu arada, dünyanın geneliyse %4.9 daralmaktadır. Ortaya oldukça ironik bir durum çıkıyor. Virüs zengin ülkeleri çok fazla, gelişenleri daha az, düşük gelirlileri de en az küçültmektedir. Buradan anlayacağımız, virüsün kılıcı çok keskindir. Bir de; kimde para çoksa, ondan daha fazla kırpmıyor mu? Özlediğimiz o küresel adaleti, gözle göremediğimiz bir virüs yerine getiriyor. Nedeni oldukça aşikar. Kapitalizm 1980 sonrasına damgasını vurdu. Çarpık sistemini, gelir eşitsizliğini dünya geneline ihraç ederek sağladı. Virüs kırmızı kartını gösterdi. Bireyselleşmeyi öne çıkartan liberal ekonomik yapılanma, salgın döneminde güçlü sosyal yapıları olan devletçiliğe karşı yenik düştü.

Katastrofik etkileşim

Yeniden yapılanma (reengineering) salgının ekonomiye yüklediği yeni anlamdır. Joseph Stiglitzh’e göre virüsün makroekonomik karşılığı vergidir. Türkiye’de vergi, çalışanın ücretinden peşin tahsil edilir. Toplam vergiler içinde dolaylı vergilerin payı 2002’de %46.9 seviyesindeydi. Son günlerde biraz geriledi. 2018’de %40.5’e kadar düştü. Kurumlar vergisinin GSYH içindeki payı, Türkiye’de %1.5 ile sınırlıdır. Bu oran İngiltere’de %4, Almanya’da %2.2, Japonya’da %4.7, Avusturalya’da %6.6 ve ABD’de %3.3 düzeyindedir. Servet üzerinden alınan vergiler de bir o kadar düşüktür. Şükrü Kızılot vergi verenleri kafestekiler, bahçedekiler ve uçanlar diye sınıflandırmıştır.

DSÖ salgını şu 3 kelimeyle özetler: Maske, mesafe, hijyen. Buradan yola çıkarsak salgın, hem tüketim hem de üretim yapılarında köklü değişiklikleri gerektirmektedir. Havayolu taşımacılık, lojistik, otomotiv, gıda, turizm, beyaz eşya gibi sektörlerin yeniden yapılandırılması gerektiğini kolayca ayırt edebiliyoruz. Ayrıca, dönüşüm de standartlara uygun yapılmalıdır. Salgına, tüm merkez bankaları gevşek para politikası aşamasında yakalandılar. Bu talihsizlik, para politikalarının etkinliğini zayıflattı. FED, ECB, BOJ sıfır ya da sıfıra yakın faiz düzeyleriyle tüketicinin harcama eğilimine ekstra bir ivmelenme getirmekte zorlanacaktır.

Biraz detaya inersek, çoğu şirket bilançosunun çöktüğünü görürüz. Bu şirketlere nakit destek sağlamak, onlara bir can suyu olabilir. Sonrası için bunların da COVID-19 sonrası ekonomisine göre yeniden yapılandırılması gerekecektir. İflas bayrağı çeken firmalar olacaktır. Çünkü birçok firmada tedarik zincirleri kopuktur. Tüm bunlara bir de sanayideki robotlaşma eğilimini eklersek, işsizliğin neden yüksek seyredeceğini kolayca görebiliriz. Virüs taşımayan makine ve teçhizat, otomasyonu güncelleyip robotlaşırken, 4G ve büyük veri de kendine bir sosyal doku edinecektir. Sanayileşme bunu zorlamaktadır. İşte tüm bu hengamenin ortasında duran virüs; zenginden çok, fakirden az kırparken, insanların da kulağına adaletini fısıldıyor. Virüs adaleti. Duyabilene…

Tüm yazılarını göster