Burak ÖNDER
EVSİD Kurucu Başkanı/Lux Plastik Genel Müdürü
COVID-19 pandemisinden sonra, üç yılın ardından katılımcı olduğumuz Kanton (Canton) fuarı için Guangzhou’dayım. Bu nedenle bu hafta size Çin Halk Cumhuriyeti’nden ve ülkedeki son gelişmelerden bahsetmeye çalışacağım. Üzerinde konuşacağımız ülke Çin ve bahsedeceğimiz çok geniş bir konu alanı. Gelin öncelikle Çin seyahati öncesinde dikkat etmeniz gereken konulardan ve Çin’in demografik yapısından bahsederek başlayalım.
Türk Hava Yolları’nın Guangzhou, Şangay, Pekin, Hong Kong, Taoyuan şehirlerine direk uçuşları var. Guangzhou’ya uçuş yaklaşık 11 saat sürüyor. Çin’e vize almak son yıllarda hiç kolay değil, özellikle Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına bu konuda uzun zamandır ciddi zorluklar çıkardıklarını söyleyebilirim. Vize alırken bilindik bir aracıyla çalışmanızı ve vize alma işlemlerinin uzun sürdüğünü göz önünde bulundurmanızı önemle belirtmek isterim. Eğer yeşil pasaportunuz varsa vize almadan Çin’e girebilirsiniz. Çin’e gitmeden önce PCR testinizi yaptırmak ve “Health Declaration ID’’inizi ilgili web sitesinden formu doldurarak almak zorundasınız. Bunun yanında uçakta dağıtılan ülke giriş formunu da doldurmalısınız.
Gideceğiniz her yerin Çince yazılmış adresini mutlaka yanınıza alın. “Şehrin en bilindik otelinde kalıyorum ismini söylesem, kartı göstersem giderim’’ diye sakın düşünmeyin. Taksi şoförleri çok büyük oranda bırakın İngilizceyi yes/no’yu bile bilmiyorlar. Tabiri caiz ise eşeğinizi sağlam kazığa bağlayın. Çin’de her sokakta, her köşe başında kameralar göreceksiniz. Lakin güvenlik noktasında dikkatli olmanız gereken bir ülke. Can güvenliğinden değil mal güvenliğinden bahsediyorum tabi. Cep telefonunuza, çantanıza, cebinizdeki paraya dikkat etmelisiniz.
Pekin, Çin'in başkenti ve resmi dili Mandarin'dir. Para birimi Yuan'dır ve yaklaşık olarak bir Amerikan Doları 7 Çin Yuan’ına denk gelmekte. Çin ile aramızda 5 saatlik bir zaman farkı bulunmakta. Bu nedenle seyahat ederken saat dilimlerini göz önünde bulundurmanız önemli.
Çin'e ilk defa geliyorsanız, yemek konusunda bazı zorluklarla karşılaşabilirsiniz. Çin mutfağı oldukça çeşitlidir ve bazı yerel lezzetler Batı damak tadına uyum sağlamayabilir. Ancak Pekin gibi büyük şehirlerde ve özellikle Doğu Çin'de farklı mutfaklardan restoranlar bulabilirsiniz.
Çin’in demografik yapısından kısaca bakacak olursak nüfusu 1,4 milyar. Dünyanın en kalabalık ülkesi diyemeyeceğim, çünkü Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun raporuna göre, siz bu satırları okuduğunuzda dünyanın en kalabalık ülkesi Çin değil Hindistan olacak. Nüfusun yaklaşık %91’i Han Çinlileri ve yaklaşık %9’u diğer etnik azınlıklardan oluşmakta. 1979’da başlayan “tek çocuk politikası’’ zaman içinde yaşlanan nüfus problemini ortaya çıkardığından, 2016’da herkes için çocuk sahibi olma sınırı birden ikiye çıkartılmıştı. 2021 yılında ise bu sayı üçe çıkartıldı. Çok değil on yıl önce Çin’de otellerin her katında asansör kapıları açıldığında iki görevli görürdünüz. Bunların görevi sadece sizi selamlamaktı. Ya da o zamanlar biz öyle sanıyorduk. Bugün ise insan kaynağı kullanımında çok daha dikkatli olduklarını görüyoruz. Artık Çinli üreticiler de işçi bulamama sorunundan yakınıyorlar.
Yüz ölçümü bakımından Rusya ve Kanada’dan sonra üçüncü büyük yüzölçümüne sahip olan Çin, 22 eyalet, 5 özerk bölge ve 4 belediyeden oluşmakta. Bu yapıların hepsi eyalet olarak kabul ediliyor. Bunun yanında Çin Tayvan’ı 23. Eyaleti olarak kabul etmekte. Şu anda bölgedeki en önemli gerilimlerden biri de ABD-Tayvan ilişkilerinin getirmiş olduğu Çin-Tayvan gerginliği. Bunun yanında Hong Kong ve Macao özel idari bölge statüsünde olup Çin Halk Cumhuriyeti’nin bir parçası. Çin ana karasından farklı olarak bu iki bölgede serbest ticaret rejimi uygulanmakta.
Çin’de eyaletlerin her biri nüfus, yüzölçümü ve yarattığı ekonomik değer olarak ortalama bir Avrupa ülkesi ölçeğinde. Bu yüzden ekonomi ve ticari açıdan her biri bir ülke olarak değerlendirilebilecek potansiyele sahip. Çin’de genel ekonomik politikayı merkez Pekin oluşturuyor, eyaletler bu strateji içinde kendi inisiyatifleriyle ve hatta birbirleriyle yarışarak ekonomi politikalarını sürdürüyorlar. Bu strateji aynı zamanda Çin'in büyümesinde önemli bir etken olarak öne çıkıyor.
Komünist Çin bir zamanlar Batı için ideolojik bir rakipken, daha sonra ekonomik, şu anda da teknolojik bir rakip olarak emin adımlarla geliyor sanki. Diğer yandan Dünyanın birçok yerinde uyguladığı ekonomik ve siyasi politikalar sayesinde bugün Çin diğer emperyalist güçlerle yarışır hale geldi. Özellikle Afrika ve Doğu’da uyguladığı borçlandırma stratejisiyle ülkelerin limanlarına, yollarına, bankalarına “çöktüğü’’ yönünde suçlamalar var. İşin açıkçası güçlü kanıtların olduğunu da söylemek gerek.
Bu olayları bizim kadar Batı’da görüyor ve pozisyon alıyor. Bu tabi bugünden yarına olacak bir şey değil, Çin hali hazırda dünya için önemli bir ülke. Bana öyle geliyor ki, Çin’in bu kadar büyümesinden ve gelişmesinden rahatsız olan Batı özellikle Hindistan ve Vietnam gibi ülkeleri Çin’e alternatif olarak yetiştirip, geliştiriyor. Tabi bu bambaşka bir uzmanlık konusu, bu yüzden bu konuda büyük harflerle konuşmak istemem. Benimki sadece uluslararası ticaret yapan biri olarak olayların gördüğümü sandığım kısmı.
Çin bugün itibariyle dünyanın en büyük ihracatçısı ve üreticisi konumunda. Şu anda dünyadaki çeliğin yüzde 50’sini, otomobillerin yüzde 30’unu, cep telefonlarının yüzde 90’ını, bilgisayarların yüzde 80’ini, gemilerin yüzde 40’ını, ayakkabıların yüzde 60’ını Çin üretmekte. Bu nedenle A’dan Z’ye her şeyi ölçek ekonomisinde üretebilen Çin’i kısa zamanda oyundan çıkarmak çok kolay gibi gelmiyor.
Çin’in son yıllarda ülke markası için önemli adımlar attığını görüyoruz Daha önceleri markasız (no-name), ucuz ve düşük kaliteli ürünler olarak algılanan “Made in PRC’’ markasını bugün tasarım, kalite ve teknoloji merkezli bir ülke markası yapma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Artık her alanda çok kaliteli Çin menşeili ürünler görüyoruz.
Bugün dünyanın her yerinde Çin’i Batı’nın güçlendirdiği biliniyor. Batı sadece Çin’den ucuz mal almadı; yaptığı doğrudan yatırımlarla teknolojisini, bilgi transferini (know-how) ve insan kaynağını da geliştirdi.
Belirttiğim üzere bugün Batı Çin’i kendine tehdit olarak görüyor ve bu yüzden Çin’e alternatif olarak Hindistan, Vietnam gibi ülkelere yatırım yapıyor. Ama bir yönüyle sanki atı alan Üsküdar’ı geçti. Çin birçok konuda kendini inanılmaz geliştirdi. Dünyayı hemen hemen her sektörde Çin domine ediyor. Bugün otomotivde, IT teknolojilerinde, makine sanayinde büyük ivme kazanmış durumda. Bugünden yarına Çin’i güçsüzleştirmek hiç kolay bir iş değil.
Peki, Çin üretimden teknolojiye, lojistikten hizmet sektörüne bu kadar büyürken Batı’ya teknoloji yaratma konusunda rakip olabilir mi? Çok iddialı konuşmak istemem lakin olamaz gibi gözüküyor. Evet, Çin yapılanı yapmakta yani bir yönüyle taklit etmekte başarılı. Kaba bir tabirle “imovasyon’’da yani ‘’taklit ederek geliştirmekte’’ sınırlı bir başarısı var. Ama inovasyonda yani yenilik icadında çok da başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Neden? Çünkü, dünyanın en iyi eğitimini de verseniz, en donanımlı laboratuvarlarını da kursanız; çocuklarınızın sorgulama, şüphe etme, düşünme, merak etme gibi en temel dürtülerini törpülerseniz orada yaratıcılık gelişemez. Bu yüzden bence bu yapıyla, bu sistemle Çin Batı’ya teknolojik bir rakip olamaz.
Bırakın gelişmekte olan ülkeleri, ticari ziyaret için gittiğim Batılı gelişmiş ülkelerde dahi Çin mahallelerini, Çin pazar yerlerini ve Çinli tüccarları görüyorum. Bugün bunu Türkiye için söyleyemesek de kendi firmam için ABD, İtalya, İspanya, Yunanistan, Romanya gibi birçok ülkede Çin kökenli müşterilerimin olduğunu söyleyebilirim. Birçoğunu ziyaret ettiğimde o ülkede bir Çin pazarının olduğunu ve ithalat yapmalarına rağmen çoğunlukla İngilizce bile bilmediklerini görüyorum. Eskiden fuarda standıma gelen Çinlileri ürünlerimizi kopyalayacak diye kovalarken, şimdi gelen Çinlilere daha çok özen göstermeye çalışıyorum. Burada asıl üzerinde durmak istediğim; Çin bir yandan üretiyor, bir yandan ihraç ediyor, diğer yandan da dünyanın çok farklı ülkelerinde kendi ticaret merkezlerini kurarak kendilerine alan yaratıyor.
Bunları yazarken aklıma büyük umutlarla açılan Türk Ticaret Merkezleri geldi. Türk Ticaret Merkezleri bizlere anlatılırken “Bakın Çinliler nasıl yapıyorlar?’’ diye örneklerin verildiğini anımsıyorum. Şu an tüm TTM’ler kapatıldı. Tarihte birçok önekte olduğu gibi; “hadi Çinliler ya da Avrupalılar bunu yapmış, biz de Türk Ticaret Merkezi ya da Türk Lojistik Merkezi açalım; biz de yapalım’’ gibi bir bakış açısıyla, “-mış gibi yapmak için’’, temeli ve hedefi olmayan işler yapıyoruz sanki. Çinliler bunu yaparken ki oluşan dinamikler bizim yapmaya çalıştığımızdan çok daha farklıydı. Galiba önce bunu anlamalıydık. O gün gördüklerini okuyamayanlar bildiklerini okudular. Ya sonuç?
Çin’i anlatırken Kuşak Yol Projesi’nden bahsetmesek olmaz. Dünya bu projeyi ilk kez 2013 yılında Devlet başkanı Şi Cinping’in Kazakistan ziyaretinde duydu. Şi Cinping’e göre, bu proje yüzyılın projesi. Çin bu projenin amacını kısaca, tarihi ipek yolunun tekrar canlandırılması ve bu koridordaki ülkelerin ekonomik kalkınmasını sağlamak olarak açıklıyordu ve Kuşak Yol Projesi 2017 yılında Çin Devlet Anayasası’na girdi.
Bilinenin aksine bu proje sadece tren yolunu değil; kara, deniz, demir yollarını kapsayan büyük bir proje. Pekin’den başlayan ve Londra’ya kadar uzanan bu proje için Çin 40 trilyon dolar yatırım planladı. Bugün için 70 ülkeyi içine alan bu proje dünya nüfusunun %63’ünü içine alıyor.
Kuşak kelimesi kara ve demir yolunu, yol kelimesi ise deniz yolunu temsil ediyor. Toplamda 6 hattı içine alan bu projede en önemli yol ülkemizin üzerinden geçen orta koridor. Kuşak yol projesini, Çin Komünist Partisi’nin 100. yıl dönümü olacak olan 2049 yılında bitirmeyi hedefliyorlar. Tarihsel perspektifken baktığımızda da Çin’in kendine uzun vadeli hedefler koyduğu ve sabırla bu hedefler için çalıştığı görülebilir. Devlet yönetiminde uzun vadeli düşünme yeteneğinin çok gelişmiş olduğu bilinir.
Bu proje sadece mal ticareti değil, enerji kaynaklarına ve e-ticareti de içine alan entelektüel derinliği olan büyük bir proje. Dünya bu projeyi nasıl okuyor derseniz; öncelikle dünyada Çin’e karşı bir güvensizliğin olduğunu baştan söyleyelim. Bazı uzmanlar bu projeyi ABD’nin ikinci Dünya Savaşı sonrasındaki Marshall Planı’na benzetiyor. Bazı uzmanlara göreyse Çin özellikle Afrika ve Asya’da bu projenin uygulanmasında “borç diplomasisi’’ yürüterek ülkeleri borçlandırdığı ve daha sonra limanlarına, yollarına, bankalarına uzun süreli kiralama yoluyla el koyduğu iddia ediyorlar. Kenya’daki Mombasa Limanı, Sri Lanka’daki Hambontana Limanı, Zambiya’daki Kenneth Kaunda uluslararası hava alanına bu ülkelerin borçlarını ödeyemediği için Çin tarafından uzun süreli kiralama yoluyla el konulduğu biliniyor. Yine Pakistan’ın artan borçlarında dolayı Gwadar Limanı’nı Çin’e vermesi örneklerden bazıları. Aynı zamanda bu proje kapsamında, yaptığı alt yapı yatırım faaliyetlerinde kendi finansman kuruluşlarını, Çinli inşaat firmalarını ve hatta Çinli işçileri kullandığını ayrıca söylemek gerek.
Kuşak Yol Projesi’nin orta koridoru kapsamında da, Türkiye’de Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün, Marmaray’ın ve hatta Çanakkale Köprüsü’nün de bu proje kapsamında yapıldığı iddia ediliyor. Ayrıca bildiğimiz üzere Kumport Limanı’nı da Çinli Cosco Pasific firması aldı. Çin finans kurumları da yavaş yavaş ülkemize geliyor.
Gördüğünüz üzere bu proje hem ülkemiz hem de dünya için çok önemli. Yazılarımda çokça değindiğim üzere ülkemizde nitelikli rapor hazırlama sorunu var. Ümit ediyorum ki, Kuşak Yol Projesi ile ilgili ülkemizde bağımsız kuruluşlarca sadece ekonomik olarak değil, dünya ve ülkemiz için tarihsel, siyasal, sosyal, kültürel açılardan ele alınacak nitelikli raporlar ve çalışmalar yayınlanır.
1957’den bu yana yılda iki defa düzenlenmekte olan fuar bu yıl 133. kez gerçekleştirildi. Fuar her sene Nisan ve Ekim aylarında ve hep aynı tarihlerde düzenleniyor. Fuarın başlangıcı ister Cuma gününe gelsin ister pazar, fuar tarihleri hiç değişmez. Bu nedenle Çin’den ithalatı olan herkes bu fuarların tarihini bilir.
Fuar 3 faz olarak düzenleniyor. 15-19 Nisan tarihleri arasında birinci faz, 23-37 Nisan arası ikinci faz ve 1-5 Mayıs arası üçüncü faz olarak yapılıyor. Bu seneye kadar ikinci fazda Çinli firmaların haricinde katılımcı kabul edilmiyordu. İlk kez bu sene ikinci fazda uluslararası katılımcı holü (international hall) açtılar. Bu özellikle ev ve mutfak eşyaları sektörü için önemli bir fırsattı. Birinci ve üçüncü fazda milli katılımı organize eden İstanbul Ticaret Odası ikinci fazın da organizasyonunu yaparak sektörümüze önemli bir katkıda bulundu. Bu vesile ile İTO’ya bir kez daha buradan teşekkür edelim.
Bu sene fuarın m2 alan olarak %35 büyüdüğü söyleniyor. Ziyaretçi sayısına baktığımızda ise geçen yıllara göre düşüş gözümüze çarptı. Bunun nedeninin pandemi olduğunu sanmayın. Tabi bu seneye kadar Çinlilerin Türk vatandaşlarına vize zorluğu çıkardığını hepimiz biliyorduk. Tur firmalarının söylediğine göre bu yıl da aynı şekilde birçok kişi vize alamamış. Fakat bu yıl, yaşanan son gelişmelerden sonra Çin, Avrupa Birliği ülkelerine ve ABD vatandaşlarına da vize almada büyük zorluklar yaşatmış. Teyide muhtaç bir bilgiye göre ABD vatandaşlarından vize harcı olarak 2.500 USD civarı vize ücreti istenmiş. İşte tüm bu nedenlerden dolayı fuarda ziyaretçi olarak Asyalı ve Orta Doğulu alıcılar ağırlıktaydı. Bunun yanında uçak biletlerinin çok pahalı olmasının da ziyaretçi sayısını etkileyen unsurlardan biri olduğu söylendi.
Bu vesile ile yapıcı bir eleştirimi yapmak isterim. Markalaşma konusu üzerine çok konuşuyoruz. Ama güzel ülkemden ne çok konuşuluyorsa ne yazık ki o olmuyor. Yapılan milli organizasyonlarda firma markalarının çok küçük yazılıp, uluslararası bir fuarda çok büyük harflerde ‘’Made in Turkiye’’ yazılması anlayışı üzerine bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Bana öyle geliyor ki markalarımızı daha çok öne çıkarmalıyız. Milli katılımla yapılan fuarlarda katılımcıların markalarının ve ürünlerinin öne çıktığı bir modeli kurgulamalıyız.
Geçen sene bu zamanlarda dünya ticaretini değerlendirirken iki başlık ana belirleyici faktördü. Bunlardan birincisi Rusya-Ukrayna savaşı sonrası Avrupa’da enerji krizi, diğeri de Çin’in 0 vaka stratejisi. Kış aylarında hava durumunun beklenenden daha sıcak seyretmesi Avrupa’da enerji krizi beklentilerini bu yıl için askıya aldı. Diğer yandan Çin’in 0 Vaka stratejisinden vazgeçmesi yeni bir süreci başlattı.
Çin’in açılmasıyla birlikte, dünyada talebin çok güçlü olmamasına rağmen müşterilerimizde Çin’e gitme isteği oldu. Sene başından itibaren yaptığım yurt dışı ziyaretlerinde müşterilerimin Çin’e gittiğini ya da Çin’e gitme hazırlığında olduğunu gördüm. Aslında pandemide kapanmaların olmasına rağmen Çin’de işlerin devam ettiğini ve hatta nispeten iyi gittiğini gerek ihracat rakamlarından gerekse büyüme rakamlarından biliyoruz. Yani ticaret en zor zamanlarda bile devam etmişti. Fakat iki yıl kapanmadan sonra sınırların açılması müşterilerimizde Çin’e gitme isteği doğurdu. Tabi bir de lojistik maliyetlerin Çin’den dünyanın her bölgesine önemli oranda düşmesi Çin’i tekrar tüm yönleriyle oyuna soktu.
Enflasyonist ortam ve belirsizliklerden dolayı dünyada talepte düşüşün olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Çinli firmalarda bu süreçte fiyat odaklı bir anlayışla hareket ediyorlar. Bir de özellikle Çin’den dünyaya lojistik fiyatların ciddi oranda azalması, bu süreçte ihracatımızı zorlayacak unsurlardan biri olarak gözüküyor.
Çin’in 1978 yılında ülkede yapıcı reformlara başlaması, dış açılma politikasının uygulaması ve 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü’ne üye olması, ülkeyi dünya ekonomisine tam anlamıyla entegre hale getirerek dünyanın üretim ve ticaret merkezi haline getirdi. Çin bugün dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi. Son 30 yılda da ortalama %6 oranında büyümüş. Tarihsel perspektiften baktığımızda da Çin’in tarihte dünya ticaretinde önemli rol oynadığını da görüyoruz. Mesela Çin’in 1820 yılında Dünya ekonomisinden aldığı pay %35’lere kadar çıkmış. Bugün ise Dünya ticaretinden aldığı pay yaklaşık %18,5.
Dünya ekonomisine baktığımızda, en büyük ekonomik büyüklüğe sahip olan ülke ABD. Akabindeyse Çin gelmekte. ABD 23 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü ve dünya ticaretinden aldığı %24,5 pay ile birinci, Çin 17,4 trilyon dolar ekonomik büyüklüğü ve Dünya ticaretinden aldığı %18,5 pay ile ikinci ve 17,1 trilyon dolar ekonomik büyüklük ve Dünya ticaretinden aldığı %18,2 pay ile AB üçüncü sırada yer almakta.
Günümüzde Çin’in kişi başına düşen milli geliri 14 bin 340 ABD Doları’na ulaştı. Pandemi döneminde ekonomik büyümesi yavaşlasa da 2021 yılında %8,1 ve 2022 de %3 büyüme kaydetti. Bu ölçekteki bir ekonominin pandemi döneminde dahi büyümesinin başarı olduğunu söylemek isterim.
Dünya Bankası verilerine göre GSYİH içinde tarım sektörünün payı %8, sanayinin payı %38 ve hizmet sektörünün payı % 55 olarak belirtiliyor. Çin ayrıca maden ve mineraller yönünden zengin bir ülke. Dünyadaki en büyük altın üreticisi ve bunun yanında kömür rezervleri açısından da dünyada ilk sırayı almakta. Çin dünyanın en büyük kömür üreticisi ve tüketicisi konumunda. Dünya nüfusunun beşte birinin yaşadığı Çin, dünya gıda üretiminin dörtte birini tek başına karşılamakta. Çin, miktar bakımından dünyanın en büyük tarım üreticisi.
Dış ticaret verilerine baktığımızda Çin’in, dünyada en yüksek ticaret hacmine sahip ve en fazla dış ticaret fazlası veren ülke olduğunu görüyoruz. Çin Dünya ihracatında birinci sırada ve ithalatındaysa ikinci sırada yer almaktadır.
2022 verilerine göre Çin’in toplam ihracatı 3.6 trilyon dolar iken ithalatı 2.7 trilyon dolar seviyesinde, sıkı durun 877 milyar dolar ticaret fazlası veren bir ülke.
Çin’in ihracatında birinci sırada ABD yer almakta. ABD Çin’in ihracatından %17 pay almakta, ikinci sırada ise %10 pay ile Hong Kong, üçüncü sırada %5 pay ile Japonya, dördüncü sırada %4 pay ile Vietnam ve beşinci sırada %3 pay ile Almanya yer almakta.
Çin’in ihracatında en önemli ürün grupları sırasıyla: elektrikli makina ve cihazlar, makinalar, mekanik cihazlar ve aletler, mobilyalar ve aydınlatma cihazları, plastikler ve plastikten mamul eşyalar, motorlu kara taşıtları ve aksam olarak sayılabilir.
Çin’in en fazla ithalat yaptığı ülke olan Tayvan Çin’in toplam ithalatından %9 pay almakta. Akabindeyse sırayla G. Kore, Japonya, ABD, Avusturalya en büyük ithalat ortakları olarak sayılabilir.
Çin’in ithalatında en önemli ürün grupları elektrikli makina ve cihazlar, mineral yakıtlar, yağlar, mekanik cihazlar ve aletler.
2022 verilerine göre Çin’in tek başına dünya ihracatından aldığı pay yaklaşık %17,8 iken, Dünya ithalatından aldığı pay %15,1 olmuş.
İş yapma kolaylığı açısından Çin, dünyada 190 ülke arasında 32. sırada, insani gelişmişlik endeksine göre dünyada 191 ülke arasında 79. sırada, Ekonomik serbestlik endeksine göre 177 ülke arasında 158. sırada ve küresel rekabet gücü açısından dünyadaki 141 ülke arasında 28. sırada yer almakta.
Ticari denge olarak baktığımızda Çin en fazla dış ticaret açığı verdiğimiz ülke konumunda. 2002 yılında verdiğimiz dış ticaret açığı yaklaşık Bir Milyar Dolar iken, bu açık 30 Milyar Dolar’a kadar çıktış. 2022 verilerine göre Çin’den ithalatımız 34 milyar dolar iken ihracatımız sadece 4.5 milyar dolar ile sınırlı kalmış, Çin ile aramızdaki ticarette 29.5 milyar dolar gibi büyük bir açığımız bulunmakta.
Muhtemelen de bu dış ticaret açığı her zaman olacak. Çin üretimde ve ihracatta çok büyük bir oyuncu konumunda. Fakat bu açığın büyümemesi ve hatta azaltılması için de bir şeyler yapılmalı. Buradaki en önemli enstrüman ise Çin’e ihracat kabiliyetimizi artırmak olacaktır. Bugün Çin’e yaptığımız ihracata baktığımızda üçte ikilik bölümünü hammadde, maden ve yarı mamul ürünlerin olduğunu görüyoruz. Bunların yanına muhakkak sanayi ve tüketici ürünlerini de koyabilmemiz gerekiyor. Bunun kolay olmadığını biliyorum. Çin’in uzak bir pazar olması, üretimin çok güçlü olması, pazarın potansiyelinin kavranamamış olması ihracatçımızın Çin’i hedeflememesinin nedenleri olarak gösterebiliriz.
Eğer gerçekten Çin’e ihracatımızı artırmak istiyorsak burada TİM ve İhracatçı Birliklerine büyük görev düşüyor. Kaliteli pazar raporlarının hazırlanması, hangi alt sektörlerin şansının yüksek olduğunun belirlenmesi ve Çin’i hedefine alabilecek ölçekte ve istekte olan firmalarla, doğru bir teşvik yapısıyla ki burada kamunun katalizör görevi yapması çok önemli, rol-model oluşturacak kümelerle çalışmaların yapılması gerekiyor. Bunların yanında eğer gerçekten Çin’i hedefliyorsak, Çin tarihini, kültürünü ve yapısını da iyi bilmemiz gerekli.
Çin’e yaptığımız ihracatta daha çok hammadde, madenler ve ara malını görüyoruz. Toplam ihracatımızda bu ürünlerin aldığı pay üçte iki oranında. Kalem bazında bakacak olursak: mermer ve traverten, metal cevherleri ve konsantreleri, rafine edilmiş bakır ve bakır alaşımları, kurşun cevherleri ve konsantreleri, krom cevherleri ve konsantreleri, bakır cevherleri ve konsantreleri, demir cevherleri ve konsantreleri ile tıpta kullanılan alet ve cihazlar öne çıkmakta.
Ülkemizin Çin’den yaptığı ithalata baktığımızda da; telefonlar, cihazları, ses, görüntü veya diğer bilgileri almaya veya vermeye mahsus diğer cihazlar, otomatik bilgi işlem makinaları manyetik veya optik okuyucular vb, sentetik filament iplikleri, hava veya vakum pompaları, hava veya gaz kompresörleri, fanlar, aspiratörü olan havalandırmaya mahsus davlumbazlar sıralanmakta.
Çin, Dünyanın en hızlı büyüyen tüketici pazarı konumunda. 200 milyonu aşkın üst gelir grubu ve 400 milyonu aşkın orta-üst gelir grubuna sahip olması ve kişi başına düşen yıllık geliri satın alma gücü paritesine göre 8 bin Amerikan Doları’nın üstünde olması pazarın ne kadar büyük ve derin olduğunu gösteren en temel bilgiler. Bunun yanında orta sınıfın her geçen yıl büyüyor ve sayılarının artıyor olması gelecekte Çin pazarının çok daha önemli olacağını gösteriyor. Yüksek gelir grubunun lüks tüketime ne kadar düşkün olduklarını Çin’e gelen herkes bilir.
E-Ticaret bakımından dünyanın en gelişmiş ve en büyük ülkesi olduğu söyleniyor.
Çin’e ihracat yapın ya da yapmayın bence Çin’de marka tescilini mutlaka almalısınız.
Batı’daki ticari kültürün aksine kişisel ilişkiler bir Çinli firma ile olan ilişkinizde önemli. Bu yönüyle bize daha yakınlar diyebilirim. Birkaç kelime Çince öğrenip kullanmanız muhataplarınızı memnun edecektir.
Kartvizit alışverişi de önemli, kartınızın bir tarafı Çince diğer tarafı İngilizce olması faydalı olacaktır. Kart verirken iki ucundan tutarak, nazik bir şekilde vermek önemli.
Sun Tzu Savaş Sanatı eserinde hiyerarşinin önemine atıfta bulunur ve mealen ‘’hiyerarşi her şeydir’’ der. Bu nedenle Çinlilerle toplantıya ya da yemeğe giderken hiyerarşiyi bilmeli ve dikkat etmelisiniz. Salona girişten oturma düzenine kadar her şeyde hiyerarşi önemli
8 rakamı Çin kültüründe şanslı rakamdır. Bir şeyden 8 tane almak ya da vermek iyi niyet göstergesidir ve bu muhatabınızı mutlu edecektir. 4 rakamı ise Çin kültüründe ‘’ölüm’’ kelimesiyle eş sesli olduğundan 4 rakamından mümkün olduğunca uzak durulmalıdır. Görüşmelerinizde siyasi ve hassas konulardan uzak durmanız iyi olur.
Whatsup ile aynı amaçla olan Wechat’in Çin’de kullanımı çok yaygın. Çin’le iş yapıyorsanız cep telefonunuzda mutlaka Wechat uygulamanız olmalı.
1. Çin’de her bir eyaletin ülke büyüklüğünde ekonomik özelliklerinin olduğunu söylemiştim. Bu nedenle Çin’in ülke raporunun yanında eyaletler bazında da tek tek çalışılarak nitelikli ve düzgün sektörel raporlar hazırlanmalı. Alt sektörler bazında pazarın trendlerini, alışkanlıklarını, potansiyeli, mevcut rakipleri ile alakalı pazar araştırma raporlarının hazırlanması ve firmalarla paylaşması önemli olacaktır.
2. Nitelikli ve uzun dönemli bir ihracat için ihracat yapılacak olan ülkenin kültürünün, tarihinin ve genel yapısının bilinmesi en temel hususlardan biri olacaktır. Hazırlanacak olan raporlarda bu bilgilere de yer verilmelidir.
3. Bu tip pazarlara konvansiyonel metot yerine daha butik bir çalışma ile yaklaşılabilir. Hazırlanacak raporlara göre, hangi sektörlerin öncelikli olarak avantajlı olduğu belirlenmeli; bu pazara ürünlerini ihraç etmek isteyen belirli ölçeğin üstündeki firmalardan bir kümelenme modeli ile Çin iç pazarına yönelik eyaletler bazında fuar, heyet, satın alma etkinlikleri düzenlenmelidir.
4. Türkiye’de sektörlerin büyük çoğunluğu için Çin hedef pazar değil maalesef. Oysa ki Çin uzun vadeli düşünülmesi gereken bir pazar ve özellikle bu günlerde özel sektörün elindeki az kalan mermisiyle orta ve uzun vadede sonuç alabileceği Çin pazarı için devletin katalizör görevi yapması, bu ülkeye ve çalışmalara yönelik nitelikli destek ve teşvikleri prefinansman yöntemi ile sağlaması önemli olacaktır.