Dünyalı olmak

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Yok, merak etmeyin. Uzaylılardan veya çevreye duyarlılıktan falan bahis açmayacağım. Üzerinde çok kısa bir süre için yaşadığımız önemsiz bir gezegenin sahibiymiş gibi davrananlardan da konu açmayacağım. Sohbet konumuz globalizasyon. Bu kelimeyi duymayanınız kalmamıştır. Hatta kelimeden bıktığınızı ümit ve temenni ediyorum. 

Hindistan doğumlu Amartya Kumar Sen’i bilirsiniz. Nereden bileceğiz diyenlere belki eşi Emma Georgina Rothschild’den tanırsınız denilebilir. O da kim? diye soruyorsanız hani şu 1948 doğumlu İngiliz  ekonomi tarihi; Harvard ve Cambridge Üniversiteleri hocası. Hala tanımıyorsanız soyadına bakın. Artık o soyadını da tanımıyorsanız pes. 

Neyse Amartya işte o hanımın 1933 yılında doğan eşi. Kendisi Vikipedi’ye göre ‘Açlık, insani kalkınma teorisi, refah ekonomisi ile yoksulluk, cinsiyet ayrımcılığı ve liberalizmin altında yatan mekanizmalar hakkındaki çalışmalarıyla refah ekonomisine büyük katkılarda bulunmuş’. Sayın profesöre göre globalizasyon çok iyi bir şeymiş. Hoca globalizasyonun birçok insanı ekonomik olarak da daha iyi bir yere getirdiği iddiasında. Birleşmiş milletler de hocayla aynı fikirde. BM bir zamanlar globalizasyon sayesinde 21. yüzyıl bitmeden Dünya’nın fakirlikten kurtulacağını ileri sürmüştü.

Globalizasyon da nedir diyorsanız. Açık söyleyeyim ben de çok iyi bilmiyorum. Globalizasyonun resmi tanımı işletmelerin ve diğer kurumların uluslararası etkilerini arttırmaları ve çalışmalarını bu düzeyde yürütmeleri olarak veriliyor. Bir başka tanım globalizasyonu bilginin, teknolojinin, ürün ve hizmetlerin ülkeler ve tüketiciler arasında serbestçe dolaşımı olarak veriyor. Bu tanıma göre 21 ülkede eğitim vermiş biri olarak ben global bir adamım. 

Globalizasyon taraftarları dünya artık o kadar birbirine bağlı çalışıyor ki çalışanlar günlük hayatlarında bu bağımlılığı fark etmiyorlar bile diyorlar ve ilave ediyorlar: Sonuçta dünya bir anlamda o kadar ufaldı ki işletmelerin bu bağımlılığı iyi anlaması gelecekleri için çok önemli. Bu anlayış yokluğunda işletmeler rekabetçi üstünlüklerini kaybetmek ve uluslararası pazarlarda oluşacak fırsatları rakiplerine kaptırmak riskleriyle yüz yüze karşılaşacaklardır. 

Globalizasyon fikri ortaya atıldığından bu yana, özellikle ilk başlarda, taraftarları eğer ‘globalleşirsek’ olacak güzellikleri sıralamalarda birbirleriyle yarış ediyorlardı. Globalleşme ne zaman başladı diye soracaksanız sizi bu tür zor sorular sorduğunuz için eleştirmek isterim. Nereden bileyim. Ben Sümerbank’tan giyinen  ve Beykoz ayakkabıları giyen neslin çocuğuyum. Biz Mondelez şirketinin 1900 yılında pazara sürdüğü Chiclets ürününe şiklet diyen, Fort Wayne, Indiana’da kurulup Wales ve Mellowes tarafından 1916 da icat edilen ürünü Guardian Frigerator Company adıyla pazarlayan işletmenin bu ürününe frijider adını veren ve General Motor Cars (GMC) tarafından üretilen kamyonu kullanan ordumuzun kamyonlarını ce-emse (GMC’nin Türkçesi!) diye adlandıran nesiliz. Neyse eğer globalizasyon ne zaman başladı diye merak ediyorsanız rivayet muhtelif. Bir rivayete göre globalizasyon 1914 yılında, bir rivayete göre 1945’den sonra, bir rivayete göre de 60’lı yıllarda başlamış. 

Ne zaman başladı ve tam olarak nedir bilemem ama benim yaşımdaki, ben dahil birçok insan globalizasyon öncesi, senede bir iki kere, o da bayramlarda yeni elbise ve ayakkabı aldığımız zamanlardaki, kredi kartsız, televizyonsuz, borçsuz yaşamımızın kalitesinin daha yüksek olduğu kanısındalar. Ben memur çocuğuyum ama şimdikinin aksine o zamanlar umutlarımız vardı. Babamızın emekli ikramiyesiyle bir ev alarak kiradan kurtulmak en başta gelen ümitlerdendi. Ve babamın emekli ikramiyesi sayesinde bunu başarabilmiş ve tabiri caizse başımıza borçsuz, harçsız bir dam örtebilmiştik. 

Neyse, huysuz ihtiyar şikâyetlerini bırakıp sadede gelelim. O zamanlar denirdi ki globalizasyon sayesinde 

- Sermaye akışı artacak

- Daha düşük fiyatlara daha iyi ürünler üretilecek

- Kaynak paylaşımı ve işbirliği artacak

- Kültürler arası alışveriş artacak

- Bilgi ve teknoloji yayılacak

- Teknolojik ilerleme hızlanacak

- Hane gelirleri artacak

- Açık fikirlilik ve tolerans seviyeleri yükselecek

- İlkelerin üretimleri artacak

- Verimlilik yükselecek

- İş olanakları artacak

- Hemen herşeyin maliyeti düşecek

- Ücretler artacak

Dünya Bankası’na göre globalizasyon ile beraber insanların yaşam standartları yükseldi, 1990 yılından bu yana fakirlik %35 düşerken 1.1 milyar insan ‘aşırı fakirlikten’ kurtuldu. Herkes Dünya Bankası ile aynı fikirde değildi elbet. ABD ve İngiltere’de son zamanlarda yapılan bir araştırma işletmelerin ülke dışından eleman bulma, istihdam etme, ‘göçmen-yabancı’ işçileri entegre etme, ithalat vergileri ve ihracat harçlarının yükselmesi, kültürel kimliğin yok olması, dış ülke çalışanlarının sömürülmesi, yerel istihdamın düşmesi gibi konularda ciddi sorunları bulunduğunu ortaya koyuyor. Bazı ekonomistler daha da ciddi sorunlara dikkat çekiyorlar. 

- Dengesiz büyüme: Evet ülkeler büyüdüler ama kalkınmış ülkeler kalkınmakta olan ülkelere nazaran çok daha fazla büyüdüler;

- Yerel küçük işletmelerin global işletmeler karşısında rekabet gücü olmadığından sayıları giderek azaldı;

- Ekonomilerin bağımlılıkları nedeniyle bir veya birkaç ülkede ortaya çıkabilecek krizler zincirleme diğer ülkelere yayıldı;

- ‘Ucuz işçi’ sömürüsü çok arttı;

- Global çapta bir istihdam artışı aslında olmadı. Üretim maliyeti yüksek yerlerden ‘ucuz’ ülkelere kaydı. Bu nedenle üretim maliyeti yüksek ülkelerde istihdam bir sorun haline geldi.

Ama sorunlar bunlarla kısıtlı değil gibi. 2022 yılına geldiğimizde dünyada 800 milyonun üstünde insanın her gece aç yattığını, bunların en az yarısının ciddi açlık sorunuyla karşı karşıya olduğunu,  son iki yılda 135 miyondan 345 milyona yükselen kronik gıda kıtlığı çeken insan sayısını, bir milyar insanın günde 1.25 dolarlık bir gelirle geçinmeye çalıştığını, Dünya nüfusunun en %17’sinin yetersiz beslendiğini, “çocuk ölümlerinin %45’inin açlık nedeniyle olduğunu da hatırlamak gerekiyor. 

BM gıda programı yöneticisi David Beasley 2021 yılında globalizasyon sayesinde gelirleri 1.1 trilyon dolara yükselen dünyanın kalkınmış ülke zenginlerine 43 ülkede 42 milyon insanın açlıktan ölme riski ile karşı karşıya olduğunu söyleyerek 6 milyar dolarlık bir katkı istemişti. 2021 yılı sonunda açlıktan ölme riski ile karşı karşıya olan insan sayısı 45 milyona acilen gerekli katkı ise 7 milyar dolara yükselmişti. Dünyada açlık sorununun temelli çözülebilmesi için 42 milyar dolar gerekiyordu. Beasley 45 milyon insanın açlıktan ölmesini engelleyecek 6 milyar dolar bulamazken Avustralya, Bahreyn, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Fransa, Gürcistan, Ukrayna, Hindistan, İrlanda, İsrail, Ürdün, Litvanya, Yeni Zelanda, Norveç, Umman, Katar, Suudi Arabistan, Tayvan, Birleşik Arap Emirlikleri, İngiltere ve diğer bir sürü diğer ülke ABD’nin Raytheon ve Lockheed Martin firması tarafından üretilen tanesi 200 bin dolarlık FGM-148 Javelin füzelerine aynı miktarda harcama yaptılar.

Hani gerçekten doğru mu bilmiyoruz ama Jean-Jacques Rousseau’nun halkın yaşadığı açlık sonucunda ekmek bulamıyoruz diyerek isyan etmesine Kraliçe Marie Antoinette'nin ''Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler'' dediği iddiası paralelinde füze yesinler diyeceğim ama füze yenir!! ama gıda sayılmaz! Size daha yapıcı global günler dilerim.

Sağlıcakla kalın

Tüm yazılarını göster