Moody’s başekonomisti dünyada yaşanan enflasyon dalgasını “mükemmel fırtına” olarak tanımlamış. Mükemmel ya da kusursuz fırtına çok nadir görülen bir meteorolojik olayı tanımlamak için kullanılır. Nadir görülen koşulların birleşimiyle şiddetlenen fırtınayı anlatır. Bu açıdan bakıldığında küresel enflasyon dalgası da bir tür mükemmel fırtınadır. Artan petrol fiyatları, Çin’deki pandemi kaynaklı kapanmalar, Rusya-Ukrayna savaşı, tedarik zincirlerindeki aksamalar, istihdam piyasalarındaki hareketler enflasyonu alışılmadık bir şekilde artırıp, mükemmel fırtınayı yarattı.
Söz konusu olan mükemmel fırtına, yani nadir görülen bir olay olunca birçok merkez bankası fırtınayı oluşturan koşullardan bazılarının ortadan kalkmaya başlamasıyla enflasyonun tekrar aşağı gelmeye başlayacağını öngörüyorlar.
Bu öngörü beklentilerin henüz bozulmadığı ve enflasyonun yüzde 10’un altındaki seviyelerde zirve yaptığı ekonomiler için doğru olabilir. Ama bizim gibi yüzde 60’ların üzerine çıkan ve beklentilerin şiddetle bozulduğu ve para politikasının enflasyon odaklı olmaktan çıktığı ekonomiler için geçerli olmayabilir. “Dünyada arttı, bizde de artıyor” denilip geçilebilirdi ama işin aslı öyle değil. Çünkü;
1) Küresel çapta enflasyonun tırmanmaya başladığı bir dalgaya biz zaten yüksek olan bir enflasyon ile yakalandık
2) Uyguladığımız para ve kur politikası ile yangına benzin döktük.
Sonuçta dünyadan olumsuz ayrıştık.
Herkesin enflasyonu aynı değil
Türkiye’de tüketici fiyat (TÜFE) enflasyonu Mart ayında yüzde 61.14 ile zirve yaptı. Ancak herkesin enflasyonu bu değil. TÜFE dediğimiz Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından takip edilen bir sepet. İçinde fiyatları düzenli olarak izlenen 409 mal ve hizmet var. Tüm illerden 27,261 işyerinden toplanan 560 bin civarındaki fiyat üzerinden hesaplanıyor.
TÜFE ülkedeki enflasyon üzerine bir fikir vermesi amacıyla oluşturulmuş temsili bir sepettir. Aslında herkesin tüketim kalıbı aynı değildir; yani herkesin TÜFE’si farklıdır. Tüketim alışkanlığı gelir düzeyi ile yakından ilgilidir. Düşük gelir grupları ya da yoksullar bütçelerinin oransal olarak büyük kısmını gıda ve konut gibi zorunlu ihtiyaçlara ayırırken, gelir düzeyi arttıkça bu tip temel ihtiyaçların payı azalır; giyim, ayakkabı, kültür, mobilya, eğlence gibi harcamaların payı artar.
Bu açıdan geriye dönük bir çalışma yapıldığında zengin ile yoksulun enflasyonun farklılaştığı görülecektir. Muhtemelen düşük gelirlilerin enflasyonunun daha yüksek olduğu ortaya çıkacaktır. Kısacası; enflasyon düşük ve orta gelir gruplarını daha fazla etkilemektedir.
Özellikle gıda fiyatlarındaki artış bu farklılaşmada ciddi rol oynamıştır. Martta manşet enflasyon yıllık bazda yüzde 61 olarak gerçekleşirken, düşük ve orta gelir gruplarının harcama sepetinde ağırlığı daha fazla olan gıda kaleminde fiyatlar yüzde 70.33 artmış. Yine aynı şekilde endekste yüzde 16.8 ağırlık ile ikinci büyük harcama kalemi olan ulaştırma fiyatları yüzde 99.1 yükselmiş. Detaylarda rakamlar daha belirgin. Enerjideki yıllık artış yüzde 102.9 olmuş. Şaşırtıcı mı? Değil. Küresel çapta petrol fiyatlarındaki artışa bir de içerideki kur artışı eklenince böyle bir enerji enflasyonu kaçınılmaz oldu.
Enerji fiyatları bu boyutta artınca hemen her şeyin fiyatı arttı. Çünkü enerji neredeyse bütün sektörlerin önemli bir girdisi. Özellikle gübre ve mazot nedeniyle tarımda ağır bir maliyet artışı yaşanıyor. Hal böyle olunca işlenmemiş gıda fiyatlarındaki yıllık artış yüzde 63.5 ile manşet enflasyonun üzerine çıktı. Orta ve düşük gelir gruplarının harcamasında hem ağırlık hem de sembolik olarak ayrı bir yeri olan ekmek ve tahılların fiyatı resmi rakamlara göre yüzde 76 artmış.