Pandeminin ekonomilerde sebep olduğu tahribat ve buna karşı alınan iktisadi önlemler başta ABD olmak üzere Dünya piyasalarını zaten oldukça tehlikeli seviyelere taşımış bulunuyordu. 2008 krizinde olduğu gibi piyasalar bir kez daha aşırı gevşek para politikalarıyla desteklenmek zorunda kalınmıştı. 12 sene önce alınmaya başlayan olağandışı tedbirler henüz geri çekilemeden yeni tedbirler devreye girmel zorunda kalındı. Nitekim faizlerin sıfır seviyelerinde tutulması ve tahvil alım programlarına devam edilmesiyle birlikte devreye sokulan doğrudan maddi desteğe yönelik maliye politikaları tedbirleri sayesinde ekonomilerde oluşabilecek hasarlar bir kez daha bertaraf edildi (olaya daha kötümser bakanlar açısından ise “ertelendi”).
Öte yandan, bugüne kadar ekonomi tarihinde görülmemiş büyüklükteki destekleyici para ve maliye tedbirlerinin piyasaları tamamen suni bir şekilde ayakta tuttuğu son günlerde giderek daha çok konuşulan bir olgu haline de gelmişti. Hatta, değerlemelerin çok yükseldiği bu piyasalarda oynaklığın son dönemlerde artmasıyla birlikte her satış dönemi acaba “ayı piyasası” başlıyor mu sorularını gündeme getirdi. İşte böyle “hassas” bir dönemde bir de enerji krizi ortaya çıktı.
Krizin ana sebebi olarak Avrupa ülkelerinin enerji üretiminde karbon salınımını kısıtlayıcı enerji politikalarını devreye almasıyla birlikte oluşan arz-talep dengesizlikleri gösteriliyor. Özellikle (kendi çıkarlarını korumayı herkesten iyi bilen bir ülke olan) Almanya’nın Fukushima’nın hemen akabinde aldığı saçma sapan tüm nükleer santrallarını 2022’ye kadar kapatma kararı (herhalde Merkel’in en yanlış kararı olarak tarihe geçecek) bugünkü krizde önemli bir paya sahip. (Nükleer enerji karbon salınımı bakımından en temiz enerji.) O kararı aldığı tarihte Almanya’nın toplam enerjisinin yüzde 30’u nükleer santrallerden karşılanıyordu. Amaç oluşacak bu enerji açığının 11 yılda güneş, rüzgar ve hidro elektrik enerjisiyle kapatılmasıydı. Ancak bu sürede gereken yatırımlar yapılmadığı gibi bir de kuraklık ve hava değişiklikleri ile birlikte kurulu olan santrallerden yeteri verim alınamamaya başlandı. 2020 pandemi senesinde bu durum çok fark edilmedi çünkü enerji kullanımı da azalmıştı. Ancak bu sene ekonomilerde görülen canlanmayla birlikte enerji talebi de bir anda arttı. Talebin artması ile birlikte Avrupa kömüre göre yarı yarıya daha az karbon salınımı yarattığı ve partikül kirliliği yaratmadığı için doğalgaz santrallerini devreye sokmaya başladı. Ancak hali hazırda bu oluşan talebi karşılayacak bir arz yok. Bu da fiyatların bir anda fırlamasına yol açtı. Mayıs ayında 20 dolarlarda olan doğalgaz kontratları bir anda 140 doları geçti. Tabii, bu artış ikame bir emtia olarak görülen petrol fiyatlarının da 80 dolarların üzerine çıkmasına sebep oldu.
Enerji krizine karşı yapılabilecekler oldukça kısıtlı. Doğalgaz üretiminin bir günde artırılması imkansız. ABD’nin likit doğalgaz ihracatı da özellikle taşıma kapasiteleri ve dönüşüm santrallerinin kapasiteleri nedeniyle sınırlı. Bu bağlamda önemli bir problem de son 40 senede neo-liberal akımlar sayesinde enerji sektörlerini de iyice özelleştirmiş bulunan Batı devletlerinin kriz anlarında bu piyasalara müdahele yeteneğinin zayıflamış olması. Orta vadede ise karbon-dışı enerji kaynaklarına yatırımları artırmak, ve bunun için de karbon kullanımını vergi ve cezalarla iyice pahalı hale getirmek gerekiyor. (Ve tabi nükleer enerjiye daha çok yatırım yapmak da şart.)
Her ne kadar kriz şimdilik ağırlıklı olarak bir Avrupa krizi olarak görülse de, enerji krizinin devam etmesi ve daha küresel boyutlara yayılması Fed’in kararlarını da ciddi bir şekilde etkileyebilir. Eğer bu kriz kısa zamanda çözülmez, ve bazı analistlerin tahmin ettiği gibi kış aylarında daha da büyürse Batı ekonomilernde enflasyon artarken büyümede zayıflama kaçınılmaz olur. Piyasalar ise halen enerji fiyatlarında kalıcı artış senaryosunu pek de fiyatlandırmıyorlar. Ancak, enerji krizinin büyüyerek ekonomileri sekteye uğratmaya başlaması durumunda Fed’in fazla şahin bir duruş sergileyemeyeceği de ortada. Öte yandan, hızla artan enerji fiyatlarının manşet enflasyonları, dolayısıyla da enflasyon beklentilerini daha da yükseğe çıkaracağı muhakkak.