Dünya yavaşlarken Türkiye dans edebilir mi?

Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

Dünya ekonomisinin senkronize yavaşlama sürecine girdiğini ilk olarak IMF’nin yeni başkanı Kristalina Georgieva ilan etti ekim ayında. Geçen hafta sıra OECD’deydi. Merkezi Paris’te bulunan kuruluşun Dünyanın Ekonomik Görünümü raporunda da, dünya ekonomisindeki yavaşlamanın, uzun sürebilecek bir durgunluk dönemine girme riskini artırdığı belirtiliyor. OECD, dünya ekonomisinin büyüme hızının küresel krizden bu yana ilk kez bu yıl yüzde 2.9’a düşeceğini ve büyümenin 2020-21 döneminde de yüzde 2.9-3.0 bandında kalacağını tahmin ediyor. Küresel krizin olumsuz etkilerinin azalmakta olduğunu düşündüren gelişmelerin yaşandığı 2018’de dünya ekonomisi yüzde 3.5 büyümüştü.

OECD’nin son tahminlerine göre ABD ekonomisinin büyüme hızı 2019’da yüzde 2.3’den 2020’de yüzde 2.0’a, Almanya’nınki yüzde 0.6’dan yüzde 0.5’e, Japonya’nınki yüzde 1.0’dan yüzde 0.6’ya, İngiltere’ninki yüzde 1.2’den yüzde 1.0’a gerileyecek, Euro Bölgesi’ndeki büyüme ise yüzde 1.2’den yüzde 1.1’e düşecek. 2019’da yüzde 6.2 büyümesi beklenen Çin ekonomisindeki yavaşlama da sürecek ve büyüme 2020’de yüzde 5.7’ye, 2021’de de yüzde 5.5’e düşecek.
OECD, dünya ticaretindeki ve yatırımlardaki yavaşlamanın dünya ekonomisindeki duraklamanın önde gelen nedenleri arasında sayılması gerektiğini de vurguluyor. Dünya ticaret hacmindeki büyümenin 2009’dan beri ilk kez bu yıl yüzde 1’e ineceğini ve Çin dışındaki G-20 ülkelerinde 2018’de yüzde 5’e tırmanan toplam yatırımlardaki artışın da bu yıl yüzde 1’de kalacağını tahmin ediyor OECD.

Küresel dönüşüm popülizmi doğurdu

OECD Baş Ekonomisti Laurence Boone, dünya ekonomisini uzun sürebilecek bir durgunluğun eşiğine getiren sorunların geçici nitelikte olmadığını, yalnızca para ve maliye politikası araçlarıyla aşılamayacak olan köklü yapısal sorunlardan kaynaklandığını vurguladı raporu açıklarken. OECD’ye göre bu yapısal sorunlar son 40 yılda yaşanan büyük küresel dönüşüme uyum sağlamanın doğurduğu zorluklardan kaynaklanıyor ve bu sorunların aşılması için uluslararası koordinasyonun sağlanması gerekiyor.

OECD yapısal sorunları sıralarken öncelikle temiz enerjiye ve dijitalleşmeye geçiş süreçlerinin yarattığı sorunlara dikkat çekiyor. Küreselleşmenin ve dijital devrimin dünya imalat sanayinin yapısını ve yatırım önceliklerini büyük ölçüde değiştirdiğini, Çin ve diğer Asya ülkelerinin küresel oyuna katılmasıyla dünyanın istihdam tablosunun da tamamen değiştiğini belirten OECD, bu büyük dönüşümün doğurduğu sorunların çözülebilmesi için ülkeler arasındaki işbirliğinin çok önemli olduğu vurguluyor. OECD, dünya ticaretindeki ve imalat sanayi yatırımlarındaki yavaşlamayı dünya ekonomisindeki duraklamanın önde gelen nedenleri arasında saymak gerektiğini de belirtiyor.

Küresel dönüşümün yarattığı sorunlar. 2.Dünya Savaşı sonrasında refah düzeylerinin istikrarlı biçimde artmasına alışmış olan zengin Batı ülkelerinde bu ayrıcalıklarını kaybeden orta ve alt gelir grubundaki insanların yükselen tepkisiyle siyasal bir boyut da kazanmış oldu. Küresel dönüşümün Batı ülkelerine yönelik bir göç dalgasına yol açması da bu tepkileri besledi. Bu tepkiler pek çok ülkede halinden memnun olmayan ve küreselleşmeyi sorgulayan kitlelerin milliyetçi – ve popülist - liderlere umut bağlamasını ve küresel dönüşüme karşı bayrak açmasını gündeme getirdi. Bu gelişmelerin sonucunda iktidara gelen Trump gibi liderlerin küreselleşmeye savaş açarak korumacılığa sarılmaları da dünya ekonomisindeki yavaşlamayı hızlandırdı. Batı dünyası şimdi bu çıkmazı nasıl aşacağını düşünüyor.

Türkiye dans edebilir mi?

OECD, resesyonun eşiğinden dönen Türkiye ekonomisinin 2019’da yüzde 0.3, 2020’de yüzde 3.0 ve 2021’de yüzde 3.2 büyüyeceğini tahmin ediyor. OECD, Türkiye’de Eylül ayında açıklanan yeni ekonomik programın 2020 ve 2021’de büyümeyi “hızla artırmayı” hedeflediğini belirtirken bu programdaki yüzde 5 büyüme hedefinden hiç söz etmemeyi tercih ediyor ancak kendi tahminlerini yüzde 5’in çok altında belirlerken Türkiye ekonomisinin gidişatının neden güven vermediğini açıklamaktan da geri durmuyor.

OECD’nin Türkiye ile ilgili olarak yaptığı değerlendirmede özetle şöyle deniyor: “Hükümetin büyümeyi hızlandırmak için sağladığı güçlü destek, iç talebi beklenenden daha hızlı artırırken, ihracat da Türk lirasının değer kaybı sayesinde elde ettiği rekabet avantajını kullanarak yükselince ekonomide bir canlanma görüldü. Ancak dış talebin zayıflığı, artan jeopolitik belirsizlikler ve özel şirket bilançolarının hasar görmüş olması, büyümenin yüzde 3’ün üstüne çıkmasını ve potansiyel büyüme rakamına erişmesini önlüyor. Ayrıca Türkiye ekonomisinin büyüme potansiyelinin, ekonomide bozulmaya yol açan politik müdahaleler nedeniyle düşmekte olduğunu da göz ardı etmemek gerekiyor. Bu ortamda yatırımcı güveni kırılganlığını koruyor ve yatırımlarda keskin bir düşüş yaşanıyor.”

Neyse ki her şeyin bir çaresi var. Biz de “canım bu OECD de çok karamsar” deyip dans etmeye devam edebiliriz.

Tüm yazılarını göster