✔ Son yıllarda daha çok kullanılan deyimle sanki bir “çoklu kriz”e doğru gidiyor dünya. Ve bu gidişi durduracak bir kurum, bir lider, bir fikir hareketi de yok ortada. İki büyük savaştan sonra, dünyada barışı korumak için kurulmuş olan bu önemli kurumun bugün içine sürüklenmiş bulunduğu çıkmaz, durumu net bir şekilde ortaya koyuyor.
Dünyadaki gelişmeleri yakından izlemeye başladığım 1990’lı yıllardan bu yana ilk kez böylesine karamsar bir başlık atmak zorunda kalıyorum yazıma. Son yıllarda daha çok kullanılan deyimle sanki bir “çoklu kriz”e doğru gidiyor dünya. Ve bu gidişi durduracak bir kurum, bir lider, bir fikir hareketi de yok ortada.
Şu Birleşmiş Milletler’in(BM) haline bakın. İki büyük savaştan sonra, dünyada barışı korumak için kurulmuş olan bu önemli kurumun bugün içine sürüklenmiş bulunduğu çıkmaz, durumu net bir şekilde ortaya koyuyor. BM’nin icra organı olan Güvenlik Konseyi’nin üyesi olan beş ülkenin dördünün devlet ya da hükümet başkanları dünyanın çok kritik sorunlarla karşıya bulunduğu bir ortamda yıllık toplantıya katılmak gereğini bile duymadı.
BM Güvenlik Konseyi tatilde
Rusya Devlet Başkanı Putin’in Avrupa’nın yanı başında savaş çıkartarak dünya barışına darbe vurduğu için katılacak yüzü yoktu her halde. Gözü dünya liderliğinde olan Çin lideri Şi Jinping de ülkesinde ciddi ekonomik sorunlarla boğuşurken bundan sonraki hamleleriyle ilgili sorulara muhatap olmak istemediği için uzak durmayı tercih etmiş olabilir. Fransa Devlet Başkanı Macron ile İngiltere Başbakanı Sunak da sudan bahanelerle genel kurula katılmamayı tercih ettiler. ABD Başkanı Joe Biden genel kurula katılan tek Konsey üyesi oldu.
Genel sekreter Guterres’in isyanı
BM Genel Sekreteri Guterres haklı olarak bu duruma isyan etti, insanlık aleminin büyük tehditlerle karşı karşıya bulunduğu, iklim değişiminin ölümcül etkilerinin giderek daha çok hissedildiği, küresel eşitsizliğin ve yoksulluğun hızla arttığı ve teknolojinin yıkıcı etkilerinin yaygınlaştığı ortamda Birleşmiş Milletler’e umut bağlayan geniş kitlenin, bu ilgisizlik karşısında BM’den umut kesme noktasına gelebileceğini söyledi. Oysa başka Afrika olmak üzere dünyanın pek çok yerinde, iklim değişikliğinin de etkisiyle yerini yurdunu terk etmek zorunda kalan, borç altında ezilen, açlık ve yoksullukla boğuşan milyonlarca insan vardı.
Yıllık Toplantı’ya katılan tek Güvenlik Konseyi üyesi olan ABD Başkanı Biden ise her halde öncelikle kendi ülkesindeki sorunları ve bir yıl sonra yapılacak başkanlık seçimini düşünüyordu.
ABD’nin devlet borcu 33 trilyon dolar
Bu hafta başında açıklanan veriler ABD’nin devlet borcunun tarihte ilk kez 33 trilyon doları aştığını gösteriyor. Biden yönetimi Cumhuriyetçi Parti’nin girişimiyle bu ay sonunda borcunu ödeyemez duruma düşmemek için çaba harcarken bu devasa rakamın açıklanması yeni bir şok yarattı Biden yönetiminde. Gerekli önlemlerin alınmaması halinde bu borcun 2030’a kadar 50 trilyona yükseleceği hesaplanıyor.
Bu vahim mali tablo Biden yönetiminin devreye soktuğu sosyal yardım ve yatırım teşviki programlarının da bir kez daha Cumhuriyetçilerin hedefi haline gelmesine yol açtı. Oysa Biden bu destekleri seçim kampanyasında kullanmayı düşünüyordu.
Otomotiv işçilerinin büyük grevi
Öte yandan son on yılda karlarını %92 artıran ABD’nin üç büyük otomotiv firmasının işçileri, kar patlamasından pay alamadıkları gerekçesiyle yıllardan beri ilk kez greve gitti.
Öte yandan elektrikli otomobil üretimine büyük yatırım yapmış olan ve dünyanın en büyük üreticisi haline gelen Çin’in rekabetçi fiyatlarla ABD ve Avrupa pazarlarına girmesi de ABD ve Avrupa’da kaşların kalkmasına yol açmış durumda.
Biden yönetimi bu sorunlarla boğuşurken Donald Trump’ın popülist söylemiyle 2024’e hazırlandığı gözden kaçmıyor. Önümüzdeki bir yılın dünyada ve ABD’de yeni şoklara gebe olduğunu söyleyebiliriz.