IMF tahminlerine göre 2022’de yüzde 5.2 civarında büyüyen dünya mal ve hizmet ticaret hacminin, DTÖ verilerine göre 2023’ün ilk çeyreğinde, 2022’nin dördüncü çeyreğinde başlayan gerilemenin devam etmesiyle yıllık bazda %1.0 oranında; çeyreklik bazda ise %0.3 düştüğü görülüyor. Dünya Ticaretindeki yavaşlama tüm ülkeleri de doğal olarak etkiliyor. Dünya ekonomisinin iki başat aktörü ABD ve Çin’de ve bu iki ülke arasında yaşanan gelişmeler de doğal olarak dünya ticaretini etkileyen önemli hususlar. 2022 yılı rakamlarıyla 25.5 trilyon dolarlık GSMH’yla ABD; 18.1 trilyon dolarlık GSMH’yla Çin, bir yılda dünyadaki mal ve hizmetlerin yaklaşık yüzde 45’ini temsil ediyor. ABD 2.06 trilyon dolarlık ihracatıyla dünya ihracatından yüzde 8.40; Çin 3.59 trilyon dolarlık ihracatıyla yüzde 14.7 pay alıyor. İthalat rakamları ve payları ise ABD’nin 3.38 trilyon dolar ile yüzde 13.5; Çin’in ise 2.72 trilyon dolar ile yüzde 10.8 seviyesinde.
Çin ekonomisi yavaşlıyor. Mevcut tahminler, Çin'in 2023'teki GSYİH büyümesinin geçen yıl yapılan tahminlerin altında ve Çin'in 2010'ların sonlarına kadar elde ettiği yüksek büyüme oranlarının da çok altında yüzde 5 seviyelerinde olacağını gösteriyor. Bu durum Çin ekonomisinin potansiyel olarak zorlu bir sürece girme ihtimaline işaret ediyor. Büyüme rakamlarındaki düşüşün sebebi olarak emlak piyasasındaki mali kriz, genel borç yükü, işgücü piyasası belirsizlikleri gibi hususlar ön plana çıkıyor. Bunların yanında, Çin’in içinde bulunduğu durumda deflasyon da ciddi olarak ele alınması gereken problemlerden bir tanesi. Financial Times’da konuyla ilgili yayınlanan bir makaleye göre, Çin ekonomisi, 2021'in başından bu yana ilk kez tüketici fiyat endeksinin düşmesiyle deflasyon riskine girdi. Deflasyon genellikle yüksek borçlanma maliyetine sebep olduğu için işletme harcamalarını azaltıp tüketiciyi tasarrufa iten bir süreci de beraberinde getiriyor. Ayrıca pandemiden sonra dünya genelinde düşen tüketici güveninin Çin’de bilhassa 2022’nin ilk çeyreğinden sonra ciddi ölçüde düşmesi de talebe olumsuz yansıdı.
Bazı yorumlara göre ise Çin ekonomisinin büyümesindeki gerilemenin bir kısmı ABD'nin Çin'e yönelik korumacı ticaret politikalarının bir sonucu. 2015'ten itibaren ABD'li politika yapıcılar Çin'i bir ticaret ortağı yerine bir tehdit olarak görmeye başladı. Bu bakış açısı değişikliği Çin’in ekonomik alandaki başarısından kaynaklandı. Çin'in 2015 yılında robot bilimi, bilgi teknolojisi, yenilenebilir enerji ve diğer ileri teknolojilerde ilerlemesini teşvik etmek için “Made in China 2025” (Çin Malı 2025) politikasını ilan etmesi ABD’yi oldukça rahatsız etti. Aynı dönemde Çin, Asya, Afrika ve diğer bölgelerde büyük ölçüde Çin finansmanını, şirketlerini ve teknolojilerini kullanarak modern altyapı inşa etmeye yönelik olan Kuşak ve Yol Girişimini duyurdu. Bu gelişmelerin ardından, ABD Başkanı Trump döneminde, Çin'e tek taraflı gümrük vergileri uygulanmaya başlandı. Trump Yönetimi ayrıca önde gelen Çin teknoloji şirketlerinin ürünlerinin ticaretini engellemeye dönük adımlar da attı. Başkan Biden döneminde de durumun değişmesi beklenirken aksine Biden, yalnızca Trump'ın Çin'e yönelik tarifelerini sürdürmekle kalmayıp, aynı zamanda Çin'in gelişmiş yarı iletken teknolojilerine ve ABD yatırımlarına erişimini sınırlandıracak yeni önlemlere de imza attı. Amerikan firmalarına tedarik zincirlerini Çin'den diğer ülkelere kaydırmaları tavsiye edildi ve bu süreç daha önce köşemde bahsettiğim "friend shoring" veya “ally shoring” (dost ve ve müttefikten tedarik) olarak adlandırıldı. Sonuçta bu politikalar Çin'in ABD'ye ihracatının azalmasını beraberinde getirdi. Trump'ın göreve geldiği Ocak 2017'de Çin, ABD'nin mal ithalatının yüzde 22'sini temsil ediyordu. Biden Ocak 2021'de göreve geldiğinde Çin'in ABD ithalatındaki payı yüzde 19'a düşmüştü. Haziran 2023 itibarıyla Çin'in ABD ithalatındaki payı yüzde 13'e düştü. Haziran 2022 ile Haziran 2023 arasında ABD'nin Çin'den ithalatı yüzde 29 oranında azaldı. Buna rağmen, Çin, ABD korumacılığı karşısında farklı ticaret kanalları kullanabilecek durumda. Örneğin, Çin'in Kuşak ve Yol Girişimi'ni genişleterek Asya'nın geri kalanına, Afrika'ya ve hatta Latin Amerika'ya ihracatını önemli ölçüde artırabilme potansiyeli söz konusu.
Türkiye özelinde bakacak olursak, örneğin ABD’nin ülkemize özellikle Demir-Çelik sektöründe uyguladığı Section 232 vergileri devam ediyor. Bundan dolayı, mazide sektörün en güçlü olduğu pazarlardan birisi olan ABD’ye ihracatı ciddi bir düşüş yaşadı.
Dünya ekonomisi ve ticaretini yönlendiren ABD, Çin ve AB’nin toplam küresel hasıladaki payı yaklaşık yüzde 60. Serbest ticaret sisteminin başlangıçtaki savunucuları olan ABD ve Avrupa ülkeleri ise korumacı politikaları uygulamakta ısrarcı davranıyorlar. Serbest ticaretin dünya refahını topyekûn artıracağı mülahazasıyla ticarette serbest ve adil (free and fair) bir sistem oluşturmak ve muhafaza etmek gayesiyle kurulan GATT-DTÖ sisteminin önümüzdeki dönemde korumacılık yönündeki ticaret politikalarının giderilmesi ile ilgili ciddi çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Korumacı ticaret politikaları, halen tam manasıyla eski durumuna dönmeyen tedarik zinciri, yüksek enflasyonla mücadele için uygulanan sıkı para politikaları, Rusya-Ukrayna savaşı ve benzeri politik riskler gibi pek çok unsur ile birleştiğinde dünya genelinde bir ekonomik durgunluk ve ticarette düşüşü kaçınılmaz hale getirebilecek bir potansiyel barındırıyor.