Dünya okuru 128’in ayak sesini iki yıl önce duydu

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Tarih 13 Mayıs 2019, neredeyse iki yıl öncesi... O günkü yazımızın kupürünü görüyorsunuz.
Üst başlığımızı "Net rezerv 10 milyar, swap düşülünce eksideyiz ama kur artmasın diye döviz satıyoruz" diye atmışız. Yazımızın başlığı ise şöyle: “Dövizde tehlikeli operasyonlar...”

Merkez Bankası iki yıl önce kamu bankaları eliyle piyasaya döviz sürmeye başlamış. Bunu yalnızca biz de yazmamışız, Reuters de konuya defalarca değinmiş.

Neredeyse adeta “Yapmayın etmeyin, bu gidiş iyi gidiş değil, kendinize ait olmayan dövizi satıyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz” deme durumuna gelmişiz!

Ama itiraf edelim, o zaman bu satışın yöntemini bilmiyorduk. Gerçi kim biliyordu ki!

Bırakın o dönemi, son günlerde 128 milyar dolar konusu böylesine ayyuka çıkmasa ve bu konunun üstüne gidilmese hala bilinmiyor olacaktı ya...

Daha şunun şurasında üstünden kaç gün geçti ki, önce 128 milyarın Hazine'nin, Merkez Bankası’nın kasasında durduğu söylenip ardından bu sefer kalem kalem açıklama yapılmaya çalışılmadı mı...

Her ne kadar o açıklamalar pek tatmin etmediyse de yine de ortada ciddi bir kazanım var.

Merkez Bankası’na ait 128 milyar doların “arka kapı yöntemleriyle, teamüllerin dışına çıkılarak ve açıklanmamış bir protokole dayanılarak satıldığı” kabul edilmiş oldu.

Bu paranın yok edildiğini iddia etmek elbette yanlıştı; dolar verildi TL alındı; ama bu dövizin “hayırlı bir iş için” harcandığını savunmak da o kadar yanlış!

VARSAYALIM NİYET İYİYDİ!

Hadi bu satış işine iyi niyetli girildi diyelim...

Merkez Bankası’nın döviz sattığı pek belli olmasın, Merkez döviz satıyor diye piyasalar paniğe sürüklenmesin düşüncesinden hareket edildiğini varsayalım...

Peki sonuç; ne amaçlandı, ne oldu?

Bu kadar döviz satarak kuru belli bir düzeyde tutmak amaçlandıysa ortada bir başarı yok.

Ama kuru “belli bir dönem belli bir düzeyde” tutmak amaçladıysa, gayet başarılı dönemler söz konusu. (Örneğin 2019’un mayısından 2020’nin şubatına kadar olan dönem, örneğin 2020’nin haziran ve temmuzu...)

Amaç buysa, yani kuru belli dönemlerde belli düzeyde tutmaksa, bunda da başarılı olunduğuna göre akla şu soru gelmez mi:

“Kur, belli bir dönem niye belli bir düzeyde tutulmak istendi?”

Devam edelim sormaya:

“O dönemde birilerine ucuz döviz mi gerekiyordu?”

Soru soruyu doğuruyor:

“Öyleyse o birileri kimlerdi?”

SATIŞIN KİME YAPILDIĞI BİLİNMEZ

Şimdi gündemde bu dövizin kimlere satıldığı konusu var. Her ne kadar biz de “O birileri kimlerdi” diye soruyorsak da bu dövizin kimlere satıldığı hiçbir zaman bilinmez.

Amaç da biraz bu zaten; döviz havuza akıtılsın, oradan yurtdışındaki çocuğuna 300-500 dolar gönderecek olan da alış yapsın, tasarrufunu döviz cinsinden tutmak isteyen bir de gelip 50 dolar, 100 dolar alsın, borcunu ödemek için ucuz dövize ihtiyacı olan birleri de milyonlarca dolarla havuzu boşaltsın!

Farkında değil miyiz, diğer alıcılar adeta figüran ve asıl alım yapanların gizlenmesini sağlıyor.

Banka ve kur açıklanabilir

Hangi kamu bankasına, hangi gün, ne miktarda dövizin, hangi kurdan satıldığı elbette istendiği an açıklanabilir. Bu birkaç saatlik bir iştir. Ama sonrası, yok!

Varsayın ki herhangi bir gün Hazine bir kamu bankasına 5 milyon dolar sattı. O kamu bankası da aynı gün piyasaya 7 milyon dolarlık satış yaptı. Hazine’den gelen 5 milyonla diğer 2 milyonu ayırt etmek mümkün mü? 5 milyon artı 2 milyon o gün havuza boşaltılıyor, bir taraftan da satılıyor. Ya o gün için tüm döviz satışlarının detayı açıklanacaktır ya da hiçbir açıklama yapılmayacaktır.

Bırakın bu arka kapı operasyonunu, yıllar öncesine dönelim ve Merkez Bankası’nın ihale ya da müdahale yoluyla bankalara döviz sattığı döneme bakalım. Merkez Bankası bu yollarla bankalara döviz sattığında o döviz nihai olarak kimlerin aldığı açıklanıyor muydu, hayır. Bu ticari sırra girer.

Dolayısıyla bu aşamadan sonra açıklanacak olan bellidir:

“Hangi gün, hangi kurdan, hangi bankaya ne kadar döviz satıldı..."

Tüm yazılarını göster