Dünya Kupası ve İslam ülkeleri

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Yaklaşık on gündür dünya kupası maçlarını izliyoruz. Dünya kupasının açılışı tam bir görsel şölendi. Kupa daha başlamadan yapılan yedi stadın özellikleri ve maliyetleri üzerine epeyce bir reklam yapıldı. Katar 56.000 dolar kişi başı GSYH ile dünyanın en zengin ülkeleri arasında; 11 bin km2 yüzölçümüne sahip, nüfusu ise sadece 2,6 milyon. Bu nüfusun sadece %11’i Katarlı, kalan nüfus birçok etnik kimlikten (aslında çoğunluğu çalışmaya gelen işçiden) oluşuyor. Katar aslında ülke değil büyük bir şirket. Ortadoğu’da İngiltere’nin 2. Dünya Savaşı sonrası cetvelle yarattığı Kuveyt, BAE gibi bir ülke. Sahip olduğu petrol ve doğalgaz kaynakları sayesinde zengin, kazandıkları parayı da inşaat sektörüne ve batılı ülkelerde özel zevkleri için harcıyorlar. Birçok ülkede şirket satın alıyorlar ya da ortak oluyorlar. Bu ülkeler arasında Türkiye’de var. Katar, fakir Afrika ve Ortadoğu ülkelerinin vatandaşları için adeta bir cennet. Ülke monarşi ile yani otoriter rejimle idare ediliyor.

Katar bir futbol ülkesi değil, kişi başına GSYH’si yüksek fakat gelir dağılımı bozuk, çünkü çalışanın daha doğrusu insanın hakkı yok. Nitekim dünya kupası yapılırken BM verilerine göre 6 bin 500 işçi yaşamını kaybetti. Buna rağmen FIFA Başkanı Katar’ı öve öve bitiremedi, neden? Bence FIFA belgeselini izlemelisiniz.

Katar dünya kupası için 226 milyar dolar harcadı. Bugüne kadar düzenlenen hiçbir dünya kupasında ülkeler böyle büyük bir maliyete katlanmadı. Katar bu parayı umarsızca harcadı, çünkü kolay kazanıyorlar. Katar’ın çoğunlukla ABD ve İngiltere’de eğitim almış yöneticileri harcanan bu paranın alternatif alanlardan kullanmayı hiç düşünmediler ki, bol keseden harcama yaptılar yani itibar için kesenin ağzını açtılar.

Katarlı yöneticiler hemen her otoriter rejim liderinin hastalığına tutuldukları için gökdelenler diktiler, çevreyi ve doğayı katlettiler, denizi doldurdular. T. Veblen yaşasa idi, gösteriş amaçlı tüketimlerinden dolayı dalga geçtiği ABD’liler bırakır, Katarlılara dönerdi.  Katar, bu harcamayı yaparken bir İslam ülkesi olarak İslam dünyasının içinde bulunduğu fakirliği görmezden geldi. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın (İİT) hazırladığı 2021 yılı raporuna göre İİT’ye üye 57 ülkenin toplam GSYH’sinin küresel GSYH içindeki payı 2020 yılında sadece yüzde 8,1. Halbuki bu ülkelerin dünya nüfusu içindeki payı yüzde 23. Yani İslam ülkeleri fakir ve üretim yapmıyor/yapamıyor. Bu ülkelerde eğitim düzeyi düşük, yeterli sağlık hizmeti alamıyorlar, kadın hakları, çocuk hakları yok. İşsizlik yüksek, gelir dağılımı bozuk olduğu için İslam ülkelerinde yaşayanlar sürekli batılı ülkelere göç etme derdindeler.

Katar 226 milyar doları statlara harcamak yerine 20 fakir İslam ülkesinde (hemen yanı başlarında Sudan, Somali, Yemen var) eğitime ve sağlığa aktarsa idi, bu ülkeleri ayağa kaldırırdı. Yapmadılar. Belki haklılar. Çünkü fakir İslam ülkelerinin yöneticileri diktatör, hepsi halkı sömürüyor.

İslam dünyası sürekli çatışmaların odağında. Birçoğunda terör örgütleri cirit atıyor. Bu ülkelerin halkı ve yöneticileri sürekli batıyı suçluyorlar. Buna karşın yöneticileri kişisel servetlerini batıya aktarırken, halkı da sürekli batıya kaçmaya çalışıyor. Siz hiç Fransa’dan, İngiltere’den, Almanya’dan Müslüman bir ailenin dinini yaşamak için Afganistan’a, Suriye’ye kaçtığını gördünüz mü? Bu ülkelerde yaşayan Müslümanlar Nedense Batı ülkelerin özgürlük alanını kullanıp, dinlerini bu ülkelerde yaşamak istiyorlar. Bu davranış için kullanılabilecek en hafif sıfat “ikircikli” olur.  

Okuma Önerisi: Timur Kuran, İslam ve Ekonomik Azgelişmişlik-Tarihsel ve Çağdaş Bağlantılar.

Tüm yazılarını göster