Dünya Felsefe Günü

Felsefe günlük yaşamda çok işimize yarar. Çünkü, ana konuları arasında varlık, bilgi, ahlak, adalet, güzellik, evren, bilinç ve insanın yerine dair sorular yer alır. 2 bin 500 yıldan daha fazla bir zamandır var olan felsefe için UNESCO da (Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü) özel bir gün saptamış: 31 Mart 2005 tarihinde Paris’te alınan karar ile her Kasım ayının üçüncü Perşembe’si (bu yıl 21 Kasım) uluslararası farkındalık, felsefenin toplumları dönüştürücü gücüne vurgu yapma ve ondan ilham alma günü, yani Felsefe Günü olarak kutlanıyor.

Felsefe ve insan hakları konularındaki çalışmalarıyla ülkemizin adının uluslararası kültür ve felsefe ortamlarında uzun yıllardır gündemde olmasına katkılar sağlayan Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, “ben yıllardır öğrencilerime insan haklarını hukuk olarak değil etik olarak okutmaya çalışıyorum. İnsan hakları etik ilkelerdir” diyor. 2024 Dünya Felsefe Günü nedeniyle yayınladığı mesajda da buna değiniyor:

“Etik ve insan haklarıyla ilgili konularda ders verirken ya da ilgilenen çocuklar ve büyüklerle konuşurken, sık sık bana söylenen ‘ben bunu hiç düşünmemiştim’ oluyor. Bu konuda yaygın olan anlayışa ters düşebilen söylediklerim ilk önce yadırgatıcı olsa da kişiler kendi adlarına düşündüklerinde ve söylediğimi kendi gözleriyle gördüklerinde büyük bir sevinç duyuyor, bir süre sonra da ‘benim hayatım değişti’ diyerek, memnuniyetini dile getiriyorlar.

Kavramların seçikliğiyle ilgili önemli bir örnek, sık sık birlikte kullanılan ‘hak’ ile ‘çıkar’ arasındaki farktır. Oysa bir şey birisinin hakkıysa çıkarı olamaz, çıkarı ise hakkı olamaz. Bunun için bu yılın Dünya Felsefe Günü’nde bu farka ışık tutmayı düşündüm ve 2024 yılı mesajımda bu farkı mercek altına aldım. Şöyle:

Değerli arkadaşlarım, değerli felsefe severler;

Günümüzde gitgide yayılan ve çelişkili bir ifadeyle ‘medenî ilkellik’ dediğim olgunun temelindeki ana düşünsel nedenlerinden biri, ‘hak’ ile ‘çıkar’ arasındaki farkın yeterince görülememesidir.

İki bin dört yüz yıl önce Sokrates’in yaptığı, ama üstünde durmadığı hak tanımına göre, ‘hak’ derken kastedilen, bu hak kimin hakkıysa, ona muhakkak verilmesi gereken bir şeydir –bir ‘borç’ olan ve geri verilmesi gereken bir şey.

‘Çıkar’ ise, kimin çıkarıysa, onun hak ettiğinden daha fazlası, başkasından/başkalarından eksilen daha fazlasıdır. Çıkar kavramı çatışmayı içerir. Çıkarlar çatışır. ‘Ortak çıkarlar’ da başkalarının ortak olan ya da olmayan çıkarlarıyla çatışır. 

Dünyamızda barış isteyenlerimizin ‘hak’ ile ‘çıkar’ arasındaki farkı görmesi ve bunun etik gerekleri üzerinde düşünmesi dileğiyle, sizlerin ve sevdiklerinizin Dünya Felsefe Gününü kutlar, saygılar sunarım.”

Sadece Türkiye’nin değil alanında dünyanın da en tanınmış ve saygın isimleri arasında yer alan hocaların hocası İoanna Kuçuradi’nin yıllardır söylediği şu sözcükler hiç aklımdan çıkmıyor:

“İnatla umutluyum. Bu bir yaşam biçimi…” 

2016 yılında İstanbul Tüyap Kitap Fuarı Onur Yazarı seçildiğinde kendisi için hazırladığım kitabın adı da “İnatla ve Umutla İnsan ve Değerleri Peşinde İoanna Kuçuradi”ydi.

Bu seneki Aydın Doğan Ödülü’nün sahibi ömrünü felsefeye ve insan haklarına adamış İoanna Hoca, Vakıf Yönetim Kurulu Başkanı Arzuhan Yalçındağ’ın davetiyle buluştuğumuz sohbet yemeğinde de bu sözlerini tekrarladı. Evet, umuttan asla vazgeçmemeliydik. 

İoanna Kuçuradi, durmadan çalışmak yolculuğunda yaptıklarından istediği sonucu alamayınca üzülmediğini, böyle bir durum karşısında “demek ki şu anda o kadar olabiliyor” dediğini söylüyor. İstediği sonucu alabileceği umudunu hep taşıyor.

Sohbet sonrasında umut tarlalarını (o sene verim alınamazsa da) hep sürmek gerektiği duygusu ile ayrıldım yanından. Hazırladığım kitap için çalışmalarımızda da bu duygu hiç eksik olmamıştı.

Yazımı, başkanlığını Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin yaptığı, bu sene 50. yılını kutlayan Türkiye Felsefe Kurumu’nun (TFK) bir seminer haberi ile bitirmek istiyorum:

Türkiye Felsefe Kurumu-Maltepe Üniversitesi Felsefe Bölümü işbirliğiyle düzenlenen ve 12-13 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilecek olan 36. İstanbul Semineri’nin bu yılki ana konusu, “Herkesçe Bilindiği Sanılan Kavramlar 4: Kamu”. 12 Aralık’ta, H. Bülent Gözkân’ın başkanlık edeceği oturumda Betül Çotuksöken “Toplumdan Kamuya Geçişin Gerekli ve Yeterli Koşulları”, Gülriz Uygur “Rawls’ta Kamu Kavramı”, Musa Toprak “Kamu Görevlisi Kavramı” başlıklı birer konuşma yapacak.

Zekiye Kutlusoy’un başkanlık edeceği ikinci oturumda ise Nazile Kalaycı “Antik Yunanda Kamusal Yaşam”, Sanem Yazıcıoğlu van der Heiden “Kamusallık ve Gücün Anlamı”, Bayram Yılmaz “Kamusal Alan ve Kamuoyu” başlıklı birer konuşma yapacak.

Seminerin ikinci günü yapılacak ilk oturuma Dilek Arlı Çil başkanlık edecek. Ahu Tunçel “Toplumsalın Kıyısında ‘Kamusal Alan’ Düşüncesi”, Özge Yücel Dericiler “Hukukun Farklı ‘Kamu’ları”, Ülker Yükselbaba “Habermas’ta Kamusal Alan” ve Bayram Yılmaz “Kamusal Alan ve Kamuoyu” başlıklı birer konuşma yapacak. Elif Dilan Kara’nın başkanlık edeceği “Kamu Kavramı ve Düşündürdükleri” başlıklı yuvarlak masa toplantısında ise A. Çiğdem Kocaman, Berrak Coşkun, Elif N. Hamidi ve Nazım Onat birer konuşma yapacak.

İnsan haklarının felsefi-etik eğitimini teşvik etmek ve yaygınlaştırmak için izlenmesi gereken bu etkinlik bir fırsat. Hoca’nın kitapları da yolumuzu aydınlatmak için bizi bekliyor. O anlatıyor, asla “şöyle yapın” demiyor. Kararı bizlere bırakıyor…

Tüm yazılarını göster