Ekim ayı başında yayınlanan DTÖ ticaret istatistikleri basın bildirisinde; dünya mal ticaret hacminin 2022 yılında %3,5 artış göstereceği, 2023 yılı için ise daha önce %3,4 olarak öngörülen artışın %1 seviyesine gerileyeceği; mal ticaretinin bir önceki yılın ikinci çeyreğine göre %17 artış gösterdiği, iki haneli bu yükselişin arkasında fiyat artışlarının yer aldığı; enerji fiyatlarının Ağustos ayında bir önceki yılın aynı ayına göre %78, gıda fiyatlarının %11, tahıl fiyatlarının %15 ve gübre fiyatlarının %60 artış gösterdiği; dünya genelinde yaşanan enerji arzı sıkıntısının Avrupa'da büyüme beklentilerini azalttığı; 2019 yılında Avrupa'da 13 Avro seviyesinde olan doğal gaz fiyatlarının, 2022 yılının ilk yarısında yaklaşık 100 Avro seviyelerinde seyrettiği ve yıl sonunda 150 Avro'ya, 2023 yılında ise 204 Avro'ya yükselmesinin beklendiği, 2023 yılında da doğalgaz fiyatlarının yüksek seviyeleri koruyacağı; artan doğalgaz fiyatları nedeniyle 2022 yılında Avro bölgesinde ekonomik büyümenin %3, 2023'te ise %0,3 seviyesinde gerçekleşeceği; küresel talebin azalması sebebiyle özellikle metal ve tarımsal gıda ürünlerinin fiyatlarının düşeceği; enerji fiyatlarındaki artışların dünya genelinde enflasyonu tetiklediği, enflasyonla mücadele eden ülkelerin faizleri arttırdığı, ancak bunun da yatırım ve talebi azalttığı, dolayısıyla üretimin de dünya ticaretinin de 2023 yılında düşüş göstereceği ifade ediliyor. Sorun yalnızca Avro bölgesiyle sınırlı değil.
Nitekim, Avrupa Kıtası’nda artan enflasyon, enerji darboğazı gibi sorunlar küresel büyümeyi de olumsuz yönde etkiliyor. AB ülkelerinin 2022 yılı tahmini GSYH’ları yaklaşık 17 trilyon dolar. Buna diğer Avrupa ülkelerini de ilave ederseniz 24 trilyon dolarlık bir milli gelir rakamına ulaşıyorsunuz ki bu da dünya GSYH’sinin dörtte birine tekabül ediyor.
OECD, Haziran ayında yaptığı tahminlerde yıl sonunda yüzde 4,5 olan 2022 küresel büyüme öngörüsünü yüzde 3’e, mevcut belirsizliklerin 2023 yılına da sarkacağı öngörüsü ile, 2023 küresel büyüme tahminini de 0,75 puan azaltarak yüzde 2,25’e çekmiş durumda. Türkiye için ise 2022 büyüme tahmini yüzde 5,4.
Dünya ekonomileri ciddi birtakım sıkıntılarla karşı karşıya. Enflasyon, gıda güvenliği, enerji arzı, gelişmekte olan ekonomilerin kırılgan yapıları, Çin’in hala tam kapanma yaşıyor olması bunlardan bazıları. Avrupa’nın Rusya-Ukrayna ihtilafının bir sonucu olarak enerji arzında yaşadığı problemin derinleşmesi önümüzdeki dönemde çok ciddi bir risk olarak karşımızda. Bu açıdan baktığımızda, hem hane halklarını hem de sanayi tesislerini zorlu bir kış bekliyor.
Öyle görünüyor ki Avrupa’da bir çok sektörde üretime ara veriliyor/verilecek ve bazı fabrikalar duracak. Böyle bir durumda da enflasyon artışı devam etmekle kalmayacak durgunluk, işten çıkarmalar, milli gelirde düşüş gibi ekonomik sorunlar ard arda gelecek. Avrupa gibi önemli bir ekonomi bloğunun durgunluğa girmesi bu coğrafyayla yoğun ilişkide olan bu nevi ekonomilerin de etkilenmesi manasına geliyor. AB’nin dünyadan toplam ithalatı 2021 yılı itibariyla 6,4 trilyon dolar.
Buna diğer Avrupa ülkelerini de ilave ederseniz 8 trilyon dolarlık bir pazar söz konusu. Türkiye özelinde bakacak olursak AB’ye ihracatımız 93 milyar dolarla toplam ihracatımızın yüzde 41,3’ünü, AB ve Diğer Avrupa ülkelerine ihracatımız ise 123 milyar dolarla toplam ihracatımızın yüzde 54’ünü oluşturuyor. Alım gücü son derece yüksek olan bu pazardan ülkemizin aldığı pay yüzde 1,5 düzeyinde. Her sıkıntı içerisinde bir fırsatı da barındırır. Esasen pandemi ile bozulan tedarik zinciri yapısı ve yaşanan sıkıntılar sonucu reshoring(yerinde tedarik) ve nearshoring(yakından tedarik) konuları gündeme gelmişti.
Türkiye’nin Avrupa pazarına coğrafi yakınlığı ve AB ile aramızdaki gümrük birliği, tedarik zincirlerinin yeniden konumlanmaya başladığı bu süreçte ülkemize önemli bir avantaj sağlayabilir. Sanayimizin üretim kapasitesi ve AB standartlarına uygun üretim yapabilme becerisi bir çok ürün gamında Türkiye’yi en iyi alternatif haline getiriyor. Bir de buna bu dönem yaşanacak enerji arzındaki sıkıntılar da eklenirse Avrupa’nın bir çok sektörde talebinin ülkemize kayması söz konusu olabilir.
Avrupa bölgesi, rakamlardan da görüldüğü gibi Türkiye’nin ihracatında en önemli destinasyon olmakla birlikte bölgenin genel ithalatından aldığımız pay o nispette yüksek değil. Katma değerli ürün ihracatımızı ve Avrupa’nın ithalatındaki payımızı artırabilmemiz genel ihracatımızı da önümüzdeki yıl için belirlenecek hedeflere ulaşmak konusunda bir adım daha ileriye götürecektir.
Diğer taraftan AB-Türkiye gümrük birliği anlaşmasının güncellenmesi, AB Yeşil Mutabakatı sürecindeki dönüşüm sürecine Türkiye’nin entegrasyonu da bu noktada ticari ve ekonomik ilişkilerin seyrini etkileyecek önemli adımlar. Bu süreçlerin işbirliği içerisinde götürülmesi her iki tarafın da kazanç sağlayacağı fırsatları barındırıyor.