Gün geçmiyor ki Merkez Bankası kuru frenlemeye dair bir karar açıklamasın… Gece Yarısı Resmi Gazetesi, belki de iş dünyasının en fazla okuduğu yayın(!) oldu. Öyle ki Resmi Gazete tefsircileri türedi. Zira alınan kararları, alanlar dahi tam olarak kavrayamıyor, çelişkilerin içinden çıkamıyor.
Soru şudur; döviz likiditesindeki sıkıntıları aşmak için çare; kambiyo kısıtlarına giden yolda kuru kısıtlamak mıdır? Yoksa bu sıkıntıdan çıkışın yolunu, döviz kazandırıcı eylemleri desteklemek midir? “Elbette ikincisi” dediğinizi duyuyorum. Ama kazın ayağı ne yazık böyle değil. Zira seçim var.
KURU TUT Kİ KRİZ ALGISI OLUŞMASIN
Seçimin bu işle ilgisini kurmakta zorluk çekiyor olabilirsiniz. Fakat unutulmasın ki 2021 yılı 21 Aralık günü kur atağını durdurmak için üretilen Kur Korumalı Mevduat (KKM) çözümü de çok önceden tasarlanmış seçim ekonomisinin parçasıydı. Kuru tutalım ki Türk halkında kriz algısı oluşmasın…
Oluşmadı da kuru tutmanın maliyeti 2,2 trilyon liraya (113 milyar $) tırmandı, ortalıkta çoklu kur rakamları dolaşır oldu. Piyasayı yığınca faiz oranı kapladı. Enflasyon rakamlarına gelince; kimsenin fazlaca kafaya taktığı yok artık. Zira ekonominin aktörleri enflasyonun düşmeyeceğini biliyor.
İKİ SORU İKİ CEVAP
Kur daha ne kadar baskılanabilir?
Bunun bir sınırı var. Kuru baskılama maliyetinin artık karşılanamayacağı noktada, ister istemez yeni bir yöntem denenecek. KKM’den kurtulmak kolay olmayacağı gibi KKM koruması da yetmeyecek. Zira %50’lik KKM faizinden söz ediyoruz. Belki seçimden sonra dövize endeksli tahvil gibi çözümler gelir.
Döviz kazancı arttırılabilir mi?
Elbette… Bütçe açığını para basarak çözebilirsin ancak cari açık için dövize ihtiyacın var. Bunu da sağlayacağın kaynaklar belli; 1-ihracat, 2-turizm, 3-dış borçlanma ve 4- işçi dövizleri… Borçlanmanın yolunu rekor CDS’ler tıkıyor, turizm ise sezonla sınırlı ve yetmiyor. Geriye doğal döviz matbaamız ihracat kalıyor. Yapılması gereken ilk aşamada %40’ına el konulan dövizinde onu serbest bırakmak… İkincisi de ihracatçının önünü açacak tüm gerekleri yerine getirmek. En önemlisi de altın yumurtlayan tavuktan bir avuç darıyı esirgememek…
NOT
ELLERE YAĞMUR OLDUN BANA DAMLAMAYİSUN
Bir Karadeniz türküsündeki gibi; “ya ben anlatamadum ya sen anlamayisun. Ellere yağmur oldun bana damlamayisun.” Ellere derken, dünya tıka basa döviz kaynıyor. Küresel krizde FED’in bilançosu 444 milyar $ idi. Pandemi başladığında 4,4 trilyon $’a, bugün de 9,4 trilyon $’a erişmiş durumda.
Ortalık bu kadar dış kaynakla doluyken neden bizlere damlamıyor? Üstelik cari açık rekoruyla alarm düzeyine ulaşmış dış kaynak ihtiyacımız varken? Oysa bu kaynaktan yararlanmak pekâlâ mümkün… Nitekim Kılıçdaroğlu; “5 yılda 300 milyar $ getiririm” diyordu.
Bana göre Türkiye ekonomisi, çok daha fazlasını temin edecek potansiyelde… Yapılması gereken dış kaynağa ulaşmak için bazı kritik adımlar atmaktır. Misal bir hukuk reformu ve içeride bir para programı eşliğinde ekonomiyi “güvenilir” bir kadroya teslim etmek.
Misal diplomasi alanında yeni ve cesur adımlar atmak. Misal yabancı sermayeni ülkeye çekmek için bağımsız merkez bankası inşa etmek. Misal veri bulanıklığını giderecek bir TÜİK tasarlamak. Misal gelecek olan kaynağa beton dışında adres göstermek. Misal teknolojinin daha fazla kullanılacağı alanlarda proje üretmek… O zaman ellere yağmur olan dış kaynak bize damlamanın ötesine gelir hatta dolar taşar… Zira Türkiye’nin üretim kasları, iktidarın da muhalefetin de sandığından güçlü…